Navi Navi Navi Navi Navi Navi

Selman umSolizismus’a Hoşgeldiniz

özgeçmis

Ben severek isteksiz, söylenenleri dinlemeyen, dolup tasan bir çocugum! Özgeçmis:
Benim adim Selman Kum. Almanya´nin Essen sehrinde 11.09.1969´ da dogdum.
Bu kitabi insanlarin kendilerini tanimalari ve kendilerini anlamalari için yazdim.
Kitabimda kendime Morpheus yani Uyandiran adini verdim.
Kitabimla bireylerin hayatlarini en iyi nasil geçirebileceklerini gösteriyorum.
Örnek verecek olursam: Mesela ben bir yol ayriminda duruyorum ve yoldan bir insan geçiyor. Bu kisi bana hangi hayat youndan gitmesi gerektigini soruyor. Ona cevabim su olur;, ya bu yolu, ya da öbür yolu gitmelisin!..
Kitabimda, insanlarin yaptiklari yanlis davranislarini anlatiyorum. Ben tavsan ´in nasil zipladigini biliyorum. Bu kitap, sadece hayatimi ve ruhumu tüketen bilimsel bir çalismadir, çünkü ben gerçegin bir arkadasiyim. Kisi söyledigini silemeyecegi için, gerçek kutsallastirir. Çünkü gerçek problemlerimizin cevabidir.

Kisim:

Kitap tanıtımı
BEN VE MÜLKİYETİM İNSANLAR NEDEN SAVAŞIYORLAR?
İYİ VE KÖTÜ
TOPLUM
…İKTİDAR ÜZERİNE!
MOĞOLLAR
DÜŞÜNMEK
DÖNÜŞÜM
BAĞIMLILAR
DUYGULAR
LİBERALLER
GEORGE W. BUSH
ELEŞTİRİ
DEVLET
VİCDAN
MÜLKİYET
“TANRI BÜTÜN BAŞI BOŞ GEZENLERDEN NEFRET EDER!"DEVRİM
ÜST İNSAN
GERÇEĞİN DOSTU OLAN KELİME: “NEDEN?"
RUH
EMPERYALİST KAPİTALİZM
ISCI
ÖZGÜR RUH (BAŞI BOŞ/ RAHATSIZ KAFA)
RUHUN KÖLELEŞTİRİLMESİ (BAĞIMLI OLAN RUHLAR)
Paradigmayi engelleyenler
Dolardaki kan
Dünyayi nasil görmek istiyorum?
Anarsizme hos geldiniz
Kelime filozofu
Yalan
Kafkas-Soyu
Kurtlar paylaşır köpekler paylaşmaz
Nefret mi İyilik mi
Özellik
Ekoloji ve Ekonomi
Öz geçmiş
Romeo Ve Jülyetin Hikayesi
Devletin niyeti benim niyetim değildir
Sovyet Cumhuriyeti
Uyuma hilesi
Rakiplik
Retorikçi
Şiddet
İnsan
Jakoben
Algı kapıları
Abdul Kerim - Unutulmuş Savaş
Robin Hood
Nazi- Sterilizasyonu
Vatansever
Afrika
Pancho-Villa
Irkçı Espiriler
Demokrasi
Konsey Cumhuriyeti
Özgürlük
Temel Gelir
Kapitalistler- Oligarchlar
İtalya’nın Mafyası
Şizofreni
Trojan Virüsü
Felsefenin Sefaleti
Annem öldü
Çocukluk, Annem, Devlet
Klitschko’ya Mektup
Korona, Öjenik, Teorisyenler
Doğa
Korsanlar
Kolonist ve Köleler
Kaos
Fare ve Çarpık Düşünceler
Şöhret ve Şeref
Insanların Neden Zorunlu Çalışmaları Gerektiği
Darkafalılar- İyi konuşmacılar
Emekçi Sınıfın Düşüncesi
Pablo Escobar
Diyet kitabı
Bilinç Tasarımcı
Sınıf mücadelesi başladı
Dolar yok olma yolunda
Rheinmetall
Siyasi Kitap
Hayat biz insanlar için zorlaştırılıyor
İnsanlar mağdur rolünü oynamalı
ANARŞİZMİN TEMEL DÜŞÜNCESİNE GİRİŞ


Kitap tanıtımı

Solizismusa hosgeldiniz !

Selman Kum

Kitap ( Google )

Insanoglunun bilmedigi bir seyi bildigimi idda ediyorum. Var olan fakat farkina varilmayan bir sey. Herzaman var olan ama algilanmayan bir sey. Insanlar 24 saat durmaksizin ney hakkinda konusuyor ? Söyliyeyim mi ? Örnek : Dogru ve Yanlis. " Bunu böyle yapmalisin, sunu söyle yapmalisin, benim dediklerimi uygula baskalarininkini degil vs... ". Böyelikle dogru ve yanlisi konusuyoruz. Cünkü "dogruluk" yokmus gibi düsünülemez. Buna Paradigma denir. Paradigma icin örnek :
Mazi den birisini gelecegi getirmis olsam, ona arabayi tanitsam, " bu bir araba " desem, kendince "bu nedir ? Hayvanmi yoksa bir bitki türümü" diye düsünebilir. Araci tanimlayamadigi icin, hic bir sekilde cagristirma yapmaz. Fakat arac sürmeye basladiginda , tekerlerle ilerledigini anlattiginizda, "araba"yi tanimlamaya baslar. Paradigma böylelikle olusur. Bilinmeyen bir seyi tanimliyamadiginiz gibi bilinen birseyi görmezden gelemezsiniz. Insanoglunun algilayamadigi bir paradigma örnegi daha verecegim. Insanlar neden savasir? Vatansever olduklarindan , ideolojiye yöneldiklerinden , Allah askindan ve (örnegin) vefat eden kardes sevgisinden. Bu durumda olusan duygu nefrettir, cünkü ask asla hayal kirikligina ugratilmak istemez. Örnegin : Sana zarar getirsem , seni itsem ne his edersin? Öfkelenir nefret duyarsin ! Veya birisi kardesini öldürse ne his edersin? Nefret! Cünkü sevgi duyulmasini his edilmesini ister. Kiz arkadasin seni aldattiginda nefret biriktirirsin. Nedeni ise, ask hizmet göstermek ister. Ask hayal kirikligina ugratmak istemez.

Konu makineler :
Makineler tüm insanlarin yerine calismali. Makineler ne fazla mesai yapar ne de ücret ister. En iyi " isciler " makinelerdir, cünkü ara vermeden 24 saat calisabilirler. Herkesin yerine calisirlar, sadece azinlik icin degil.´ Azinlik diyorum ,zira insanlarin mülkiyetine saygi duyulmasi gerekir ve bu kitleden paralarini kazanirlar. Yunanistan örnegi , insanlarina bir bakalim. Mal mülk olsa dahi para kazanamiyorlar. Dükkanlar tiklim tiklim da olsa kimsenin geliri sabit degil. Dolayisiyla kimse varlikli yasayamiyor. Hersey Amerikanin istedigi gibi yürümektedir. Illuminatlar bize karsi "vurdum duymazlar" . Onlar icin bizler bir köleyiz. Her ayin basinda yeniden ve yeniden calismaya baslariz. Mülkün temeli onlara gider ve "gözleri" tüm dünyayi gözetliyor. Toplumun calisip azinligin bizleri sömürmesi islerine geliyor. Mal ve mülke saygi denilince ne demek istiyorlar sizce? Insanlarin sirtindan para kazaniyorlar. Bizler ise pacavra gibi isliyoruz. Illuminatlarin düsüncelerini sizlere aktarayim. Toplumun gelecege daha tutkulu olmasini istiyorlar. Örnegin, Harry calisiyordu. Willi calisiyordu. Hans calisiyordu fakat Günter calisip ilerledi. Size bu konuda stratejik bir plan önermek istiyorum. 7 Sene ara verilip 3 sene 5 saat calisilirsa ayda 6000 Euro kazanilsin.

Erkek ve Kadin icin toplam 12.000 Euro ayda eder. Ozaman insanlarda varolus korkusu olmaz. Örnegin, Sevgilimle 4 ay icinde bir Porsche almak istiyorum. Porschenin simdiki fiyati 250.000 Euro ise, ozaman sadece 40.000 Euro olur, cünkü reklam vergisi ödenme geregi duyulmaz. Sadece ödenmesi gerek olan üretim fiyatidir; ayrica 100 sene kullanilir. Bu markayi misal olarak verdim. Bu prensip her ürün veya marka icin gecerlidir. Böyelikle insanlar köle olmaktan kurtulur ve makineler esir olurlar. En düsük hiyerasi pozisyonunu makineler üstlenir.
Baska bir konuya deginelim.
Sana para karsiligi birini öldür desem, cehenneme giren hangimiz olur? Ikimiz de, cünkü yok sayamiyacagimiz bir teklif, ister 10 kisiyi ister bir kisiyi öldür. Allah zayif insanlari sever , vahsi insanlari degil. Bir insani öldürdügün taktirde güclü bir insan olursun. Insan bir dehaya dönüsmeye baslar . Bu durumda insanlar dogru ve yanlisi tartismaya baslarlar. Neden? Cünkü cözüm aramak isterler. Bunun avantaji ise tembelliktir : Tembellik hic bir sey yapmamak demek degildir bilakis bireyin kendisini tesvik etmesi demektir. Kendisini gelistirmesidir, resim cizmek, futbol oynamak yada oglumla camii ye gitmek gibidir. Iyi niyetlilikle iyi bir vatandas olunabilir. Tabii iyi bir isci de olunabilir. Her patron iyi olan isciyi ister. Isci " mola veriyorum" dediginde kendini aslinda tesvik etmektedir. Devlet azinligi yaratip insanlarin kullanilmasina izin veriyor. Hak mal ve mülkiyetimiz sömürülüyor. Insanlar hak ettikleri malk ve mülkü kapitalistlere yedirmek zorunda kaliyor. Buna birileri dur demeli.

VE
Selman Kum

Uyuyanlar uyandirilmali, Morpheus

Dikator

Herkes diktator olabilir, acgözlü ve hirsli olabilir. O nedenle diktatorlara ihtiyacimiz yok. Her vatandasin kendine ait silahla gezmesi gerektir.

Hem silahlarimizdan oluyoruz hem de fikir özgürlügümüzden. Ayrica köle gibi calistiriliyoruz. Devlet hizmet vermemizi istiyor. Bu sebeple silahlarla kusatilip diktatorlara yer vermemiz gerekiyor. Misal, bagimli bir insana bagimliligindan uzak dur dedigimizde aksini yapacaktir. Bir diktator da ayni düsünceye sahip. Her diktatorlar ayni örnek ile ilerler. Örnegin dükkan sahibiyim ve rakibimin benden fazla müsteri sahibi oldugunu düsündügüm de ayni sema ile karsilasiriz. Pancho Villa 17 yasinda kiz kardesini tecavüz eden bir askeri öldürmüstü. Daglara kacip eskiya olmaya karar vermisti. Trenlere ve bankalara saldirilarda bulunup cobanlarin sigir sürülerini kacirmisti. Kendisi de fakir bir aileden geldigi icin fakirlere yardim etmisti. Iki diktatorlara karsi savasmak zorunda kalmisti. Ilkinin ismi Diazdi. 2 sene sonra da savastigi diktatorun ismi Huertaydi. Diaz meksikodan altin kasasini calip fransada varlikli bir hayat sürdürüyordu. Sonrasinda fransadan altin kasasini calan Huerta avustralyaya kacmisti. 1912- 1918 de meksikada ic savaslarindan dolayi 4 Milyon insan ölmüstü. Pancho ise ücüncü ic savasini cikarmak isterken, illuminatlar bunu öldürmüstü. Öldürülmeseydi, insanlarin köle gibi calismamasi gerektigini anlatabilirdi, ögretebilirdi. Panchoya engel olmasalardi illuminatlarin sistemini cökertebilirdi. Ozaman kazandiklari paralari bir taraflarina sokabilirlerdi ve yok olabilirlerdi.

Joker von Batman

Selman Kum

"Büyük Sican"

Morpheus, uyuyan uyandirilmali
En güzeli harcamaktir
Kim iktidar sahibi olursa sevilmez
Realist ol ve imkansizi basar
Sürekli mutlu kalmak egoistlik gerektirir
Fantazisi olmayanlar hakikata kacabilirler
Sherlock Holmes Dr. Watsona ne demisti? Görebiliyorlar ama fark etmiyorlar.
Ben bir parti olusturmak istiyorum : IFP = Internationale Faulheits Partei
(= uluslararasi tembellik partisi =
Benim kitabim benim planim
Matematik ile illuminatlarin var oldugugunu ispatliyabilirim.

Örnek:
Bir alman tatil yapmaya irlandaya gidiyor. Otelin sahibine "bos odaniz var mi " diye soruyor. Irlandali otel sahibi "evet" diyor. Alman " odayi görebilirmiyim ? " diye sordugunda , karsilik olarak 100 Euro güvence istiyor. Otel sahibi kasaba gidiyor ve borcunu ödüyor. Kasap hayat kadinina kosuyor. Hayat kadini ise otel sahibine gidiyor ve 100 Euro ödüyor. Sonrasinda otel sahibi almana güvence parasini geri iade ediyor. Herkes borcunu ödemis oluyor.


BEN VE MÜLKİYETİM İNSANLAR NEDEN SAVAŞIYORLAR?

Sevgiden!
Eğer nefret etselerdi o zaman savaşmazlardı. Savaşmalarının daha doğal basit bir sebebi var. Bu da onların vatana, ideolojiye, Allah’a, kardeşe ve ölmüş olana vs.olan sevgilerinden dolayıdır.
Sevgiden nefret ortaya çıkar!

Örnek: Diyelim ki sevdiğin seni dinlemiyor, o zaman nefret üretirsin. Sevgi "duymak", “hizmet etmek", “itaat etmek"ister. Bu yüzden kanunlar vardır, Tanrının kanunları gibi kırılmaması gerekenler vardır. Bu nedenlerden dolayı bizler ‚duymak", "hizmet etmek",ve "itaat etmek"zorundayız. Yoksa sevgi hayal kırıklığına uğrar.

Örnek: Bizler çalmamalıyız. Bu demek oluyor ki, zenginler daha da zengin olacaklar. Çünkü bizler onların mülkiyetlerini kabul görüyoruz.Eğer bütün insanların birer rodyosu olsa kimse radyo çalmaz.Eğer insan beş sıçanı yiyecek ve içecek verip onları bir deliğe koyduğunda o zaman normal yaşarlar.Gel gör ki, yemeksiz ve içeceksiz aynı sıçanlar aynı delikte kim güçlüyse o kazanır prensibiyle birbirlerini yiyeceklerdir.

Soru: Haset etmek iyi midir? Yoksa kötü müdür?

Bir egoist olarak haset iyidir, diyorum. Çünkü haset egoistleri tatmin eder.Teviyonum olmadığı için televizyonu olana haset ediyorsam bu halukarda benimde tatmin olabilmem için öbürleri bana bir televizyon vermek zorundadırlar. Böyle olmadığı taktirde kafamdan kötü düşünceler geçecektir. Bu normaldir. Çünki bizler ta taş devrinden beri "avlayan-toplayan"bir tür olarak, komşumuzun avladığı mandadan ötürü, bizim mandamız olmadığı için, haset etmişizdir. Bu durumda ya akbabalar bizden daha önce davranırlar, ya da paylaşmaya yatkınlık vardı.

Soru: Kabil Habil’i niye vurarak öldürdü?
Bazi ahmaklar öyle inaniyorlar ki, sadece haset ettiğinden. Hayır.Haset sadece bir mahsüldür. Lakin o Tanrı tarafindan sevilmiyordu. Bunun yüzden kardeşini vurarak öldürdü.

Arkada

İYİ VE KÖTÜ

Soru: Neden "İyi"kuvvetsız "kötü“ise güçlüdür?
İyi "duymak"zorundadır.Mesela çocuk caddenin öbür tarfinda duruyor,babası çocuğa sesleniyor "oglum buraya gel!"çocuk ise duymuyor ya da duymak istemiyor, bu sefer babası çocuğu tehdit etmeye başlıyor.“gel, gel çabuk buraya gel, yoksa görürsün sonra başına gelecekleri"diye. Artık iradesi kalmadığından çocuk babasının yanına geliyor. Babası çocuğa "iyi oğlum benim!"diyor.
Hükümdarin sözü "iyi“dir.
"Kötü "ise söz dinlemediği için güçlüdür.Çocuk babasına der ki; “Baba, beni tehdit edip, vurma! Benim irademi kırma, ben gerçeği gördüm". Eğer herkesin bir televizyonu olursa kimse çalmaz.
Örnek: İyi kuvvetsizdir. Adolf Hitler geldiginde o iyi adamlar neredeydiler? Onlar sadıktılar. Yani iyi idiler, doğrusunu söylemek gerekirse kötü Adolf Hitler’i daha da tehlikeli olmasını engellemek için zayıftılar. Eğer hepsinin silahları olsaydı ya muhalefete geçserlerdi ya da karşı koysarlardı o zaman Adolf Hitler asla öylesine büyük çapta bir hakimiyet kuramazdı.Önce insanlardan silahları alınıyor sonra düşünme özgürlükleri, sonra da insanlar diktatörca bir mecburiyetle efendi ve iyi olmaları, söylenenlere kulak vermeleri, dikkat etmeleri vs.vs isteniyor. Çürümenin yolu iyi niyetlerle örtülüyor. Ne kadar çok kanun, o kadar çok kanun kaçağı!
Bütün devrimler her zaman kötülerden kaynaklanır, iyilerden değil. Çünkü onlar sadık ve zayıf kendilerini sömürmeye bırakan vatandaşlardır. Biz bu Dünya’da sadece bir defa yaşıyoruz. Bizler köle olarak gelmedik ve köle olarakda gitmeyecegiz. Nasıolki eşek olarak gelmeyip öylede gitmeyeceğimiz gibi. Bizler egoistiz. Egoistler çoğu zaman kendilerini devlete karşı başlattıkları suçlarla kendilerini iddia ederler.
Yukarıda sözü edilen "iyi"bir çocuğu boğulmasını engellemek için sudan cıkarmaktaki iyilikle aynı değildir. Bu "iyi "başkadır. Yukarıda sözü edilen "iyi"kötü bir "iyi“dir. Böylesi iyi bizim gerçeği, yani zenginin daha da zengin olduğunu görmemize engel olan bir iyidir. Kötü "iyi"kuvvetsiz olanlarındır. Bütün kuvvetsizler yanlış yetiştirilmislerdir. Bu yüzden hep bir hüküm eden aralar, hükümdarların sözü "iyi“dir. Baba oğluna, patron işçisine, devlet vatandaşlarına ve Tanrı inananlara hükmeder. Bu yüzden ben severek isteksiz ,söylenenleri dinlemeyen,dolup taşan bir çocuğum!Yunanlı filosof Sokrates kalbimizin sesini dinlememiz gerektigini söyleyen ilk kişiydi. Bu demek oluyorki bizler hep iyi olanı yapmalıyız. Lakin iyi olanı yapmak demek kuvvetsiz olmak oluyor, çünkü iyi demek, başkasının hayal kırıklığına uğratmamaktır. Çünkü onlar hayal kırıklığına uğramak istemiyorlar. Böyle hiyerarşi oluşuyor.Tanrı hiyerarşidir.Çünkü Tanrı bizim üzerimizdir. Dolayısıyle ona hizmet etmek zorundayız.Ona hizmet etmediğimiz taktirde şeytan aracılığıyla tehdit edeliriz. Devlet de hiyerarşidir. Çünkü bizi eğer iyi birer vatandaş olmadığımız taktirde hapishaneye kapatmakla tehdit eder.Devlet kendisine karşı hiçbir eleştiriyi hoş görmez. Sevginin en kötü düşmanı eleştiridir, çünkü sevgi elestiriye tahammül etmez. Ama ancak eleştirerek bir insanın gerçekliğini tanıyabiliriz, çünkü bu yolla bağımlılığın ve hizmetin zincrini çözebiliriz.Eleştiriyle sevgiye karşı muhalefeti ve başkladırıyı elde edebiliirz. En son devrim SEVGİ’ye karşı olacak!

Arkada

TOPLUM

Toplum kölelik üzerine kurulmuştur.Zenginlerin daha da zenginleşmeleri için toplum vatandaşları sömürüyor.

Örnek: Zengin olan kendine bir ev alıyor.Kiracısından aldığı karlarla kendisine başka bir ev daha alır, sonra ikinci, dördüncü, sekizinci vs.vs. evi alır. Biz eşekler kira öderiz ve belirli bir köle maaşı alırız, bütün aldığımız paradan da kiramızı,yemeğimizi, giysilerimizi vs öderiz. Bir zaman gelir ki artık alınacak ev kalmaz, çünkü küçük bir azınlık olan zenginler herşeyi almışlardır ve böylece ayrıcalıklı olurlar. Normal vatandaş istemese de onların mülkiyetini kabul etmek zorundadır.Bundan dolayı hep fakir kalacaktır.Vatandaşlar it sürüleridir.Talimatlara uyarlar. "Mülkiyeti kabul et."Eğer insan zenginlerden almak isterse o zaman zenginler bizi; “hizmet edenleri "ve "köpekleri"polislerle tehdit ederler.Toplum seni sömürüyor.Buna karşın dernekler ise daha zorlu çalışmalıdır. Eğer insanın içinde bulunduğu dernek kişiye bir yarar getirmiyorsa ve ya iyi değilse o zaman kişinin kendi yararına çalışacak başka bir dernek arayabilir.Komunizm ise insanları meburiyet-toplumuna zorlayan bir FİKİR’dir, manası “dogma",“inak“tır ve bu da "dinlemek"anlamına gelir, kendisini icra edebilmesi çin. Komunizm en kötü şeyin mülkiyet olduğunu söylüyor.Ama bu doğru değil, çünkü mülkiyet tatminkarlık ve özgürlük demektir.

Arkada

…İKTİDAR ÜZERİNE!

Kim iktidardaysa o haklıdır! İktidarı olmayan vatandaşın hakkıda yoktur! İktidar her zaman yasalardan daha üstündür. Bir torba dolusu HAKla bir yere varılmaz lakin bir torba dolusu İKTİDARla çok şey yapılır, çünkü iktidar hakkı da beraberinde getirir.
Örnek: ben bir çifçiyim ve bir toprak ağasıyla karşılaşıyorum.Toprak ağası diyor ki "benim arazimi aylik 200 $ icin ek". Ben karşı çıkıyorum “Ama bu çok az bu verdiğinle yaşayamam".Bunun üzerine "o zaman bende başkasını bulurum"diyor. Ben karşıluk veriyorum “senin verceğin bu cüzi ücretle bu ağır işi yapacak başka birini bulamassın, çünkü biz bütün çalışanlar olarak , kendi işimizi kendimiz seçebilmemiz ve hakkettiğimiz ücretin altında çalışmamamiz için bir dernek kurduk.’

Toprak ağası insanların mahrumiyetinden dolayı kazanır, onlara baskı yapar ve onların durumunu kullanır, çünkü bilir ki, işçnin doyurması gereken bir ailesi vardır.

Ağa: “tarlamı ekecek çifçi bilamazsam iflas ederim",Dediğinde ben ona; “söyledigin doğru değil "derim bir çalışan olarak “sen vereceğin fiyatı yükselteceksin. Siz toprak ağaları da bir dernek kuracaksınız". Bu bütün dünyada böyladir. Bu iktidardır.Hak iktidarla gelir.

Arkada

MOĞOLLAR

Mogollar bütün Avrupa ve Asya’ya korku saçan savaşçı bir kasttı. Hiristiyanlar ve Çinliler için tam bir felakettiler. Mogolların icraatları zorbacaydı. Kendilerini daha da tehlikeli göstertmek için genelde yüzlerine yara izleri bırakırlardı.
Mogolların itaat etmeleri gereken bir başıları yoktu.Cesaretleriyle dolup taşıyordular. Sadece fikir sordukları Çinleri vardı.
Mogollarin filosofisini daha anlasilir kılmak için hayvanlar dünyasından bir örnek vermek gerekirse:Yaprak bitleri kendilerini yapraktan doyururlar. Aynı zamanda yaprak üzerinde yaşayan böceklerde kendilerini yaprak bitlerini yiyerek doyururlar.Yaprak bitleri, böcekler tarafindan yeyilmemek için sütlerini karıncalara verirler. Bunun karşılığında karıncalar yaprak bitllerini böceklerden korurlar. Neden Çinliler öyle büyükve uzun bir duvar yaptılar sanıyorsunuz? Mogollar ticaret adamıydılar. Bütün her yerde fiyatların aynı olması gerektiğini anlamışlardı.Sabit kazanç! Bu durumda normal vatandaş yaprak bitidir, çünkü elinde kendisini böceklerden koruyacak bir aracı yoktur. Halk sadeca iyi ve hoşnut yaşamak ister.Onları kimin iktidarda olduğu ilgilendirmez. Çünkü ilk doğal kanun tatmin olmaktır. İnsan iyi yaşamak, iyi yemek, iyi sevmek vs vs. ister. Bu insanlar için gaye yoktur. Sadece tatmin olmak önemlidir. Lakin insan tatmin olmıyorsa, o zaman ortaya nefret ve hoşnutsuzluk çıkar, çünkü devlet ,toplum vs.vs onu sevmez.

Arkada

DÜŞÜNMEK

Düşünmek sadece bir fikridir, düşünerek fikirleri takip edersin. Düsünceni gerçekleştirmek için bu fikri gerçekleşetirecek kişiler hizmet, itaat etmek zorundadırlar. Tarnı olgusu böyle oluştu. Çünkü insanlar bir tanrıya, bir ruha , bir fikre itaat ve hizmet etmek zorundadırlar. Eğer sen insan değilsen o zaman sen insan dışı (hayvan, canavar, barbar) bir şeysin, çünkü sen bir ruha (yani bir insana, yani bir fikre) hizmet etmiyorsun. Gerçek insan sadece insan dışı (üstinsan)’dır.Üstinsan ne tanrı ne de insandir. Lakin egoisttir üstinsan. Sadece egoist hep kendi çıkarını, tatminkarlığı arar. Tanrıya inanan için ruhani bir doyum yoktur. Lakin doyum; kendisinin doyumunun ışında başka bir şeye inanmayan kişinin doyumudur.

Komunizm ve diğer ideolojilerde fikridirler.Robotlar ve kölelerle, hizmetkarlarla olan mecburiyet-toplumu. İnsanların kendi hayatlarını tain etme hakları yoktur. İnsan bu dünya da bir kez yaşıyor.Hayatın tadını çıkartmalıdır. Herkes doyuma ulaşmalı.
Benim hakkım, benim refahım, benden daha üst olan hiç bir şey yoktur!!!

Arkada

DÖNÜŞÜM

İnsan en son dönüşümdür.Bizler kelebek olmadık.Biz daha dönüşümün içinde uyuyoruz. İnsan kendi kendisine gelemediği, cinlerin ve fikirlerin esareti altında kaldığı için bir fikri takip ediyor. Bu fikri takip etmezse o zaman da kendi bilinciden tehdit edilecek, mesela "bu iyidir!""bu kötüdür!"İnsan bu düşünce dünyasında yaşar ve kendisine bu yada şu niye böyle? diye sormaz. O sadece bir fikri takip eder, iyi ya da kötü , doğru ya da yanlış. Egoist için, "gercek"deha icin "iyi"yada "kötü", "dogru"yada "yanlış"yoktur. Onun üzerinde olan bir şey yoktur, O kendi şahsında iyi, kötü, doğru ya da yanlıştır.O kurallara uymaz, çünkü o oyunun kurallarını kendisi koyar. Onun için sadece rakibi vardır. Kendisini iyi olarak adlandıranlar bile bir fikre saplı kalıp, bu fikir icin insanları öldürmüş, aşığılamış, mağlup etmiş, cezalandırmış, ihtar etmiş, ya da esaret altında bırakmıştır.Moral , ahlak ve akıl kendi ruhunun esaretleşmesinin ve aşağılanmanın birer parçasıdırlar. O kendi hakkından başka hak tanımaz., kendisini hiç yoksaymaz, hiç kendi doğasına karşı gelmez, hic bir sürü içgüdüsünü takip etmez, kendi çıkarına yarayacak hiç bir fikri savunmaz. Eğer birş çıkaramazsa o zaman duygularını ve içgüdülerini doyuma ulaştıramaz.Bundan dolayı insanlar hala dönüşüm içerisindedirler ve egoistde yıllar geçmesiyle de dönüşümden gelişmiştir ve egoist özgürdür, hiçbir fikre saplanıp kalmaz.

Nerde moral başlarsa orda aşağılanma başlar. Aşağılanma demek insanın cesaretinin kırılmasıdır ve bununla  bayağı hayat tanınır.Moral ve ahlakda fikirdirler. Sadece insan onları robotlar gibi dinleyip,ve taalimatları uygulanıyca işlerler. Üçüncü kişi, kendisini arayan insan ise hep bir ruh arar (bunlar akıl, moral, ahlak, "iyi“ya da "kötü"dür.)Normal vatandaş "iyi"biri olmak ve herhangi bir zorlukla karşılaşmamak için kendini bu gibi şeylere tabi kılar.

Örnek: Eğer birine “Dikkat, biz tahrip oluyoruz!"bu ahlaki bir etkisi yoktur. Ama bu bir çocuğa "vatanına ve Allahına hürmet et!"o zman bu ahlaksal olarak cesareti kırmak olur. Çocuk kendisini, kendisinin ne istediğini ve hayatı tanıyamayacak hale getirilir. Yani kör edilir. Asla bir muhalefet etmemeli. Sahibine, hükümete, otoriteye, ve ruhlara, vicdanına ezberltilmiş , yerleştirilmiş bu olgulara (tanri, insan,akıl, ahlak, morol, gelenek, komunizm, sosyalizm, faşizm, devlet.toplum vs.vs..) karşı çıkamaz. Onlara karşı alçakgönüllü olması gerekir. Ondan istendiği an o her zaman bir hizmetkar olarak kalacatır. Kendisi üste olan kişileri hiç hayal kırıklığına uğratmamlıdır, bu yüzden bu kişi hep güçsüzdür.

Arkada

BAĞIMLILAR

"Şeytan senin ruhuna işlemiş "derler. Ama kendini iyi olarak tabir eden kişi de bir şeye bağımlıdır, çünkü iyi demek; laf dinlemek, iyi olana inanmak, itaat etmek, sadık kalmak vs.vs. demektir. Mesela bazılarıda ahlaksal bir şeyin etkisinde olmaya bağımlıdırlar. Ahlkasal etki aşağılanmayla başlar. Bu senin cesartini kırarak ve bükürek seni aşağılanmaya getirmekten başka bir şey değildir. Tanrı senden anne ve babana hürmet göstermeni, küçüğe saygı göstermeni ve doğru kanusmanı vs.vs ister, çünkü insana ve onun insanlık görevine yakışan budur, buda ahlaksal etkidir.Eğer söylenenleri dinlemezsen, itaat etmezsen, sadık değilsen o zaman ihtar alırsın, bu da doğru ve hak yoldan gitmediğin için senin tehdit edilmene neden olur. Seni ihtar eden bu kişiler hocalar (mollalar), hakimler, otorite sahibi olanlar vs.vs.. Ben bütün bu kişileri Philister (iyilikden konuşanlar) olarak tanımlıyorum. Bunlar senden onların sabit fikirlerine hizmet etmeni ve onlara boyun eğen bir insan ,bir komunist, iyi biri vs..olmanı bekleyerek seni "iyi“nin var olduğuna ikna etmeye çalışan, senin bilincini ve ruhunu zayıflatmak isteyen kişilerdir. Böylelikle senin vicdanınla oynayarak sana gerçeği görmemen için gerekli olan cesaretini bastırırlar. Onların gözünde doğru olan her şeyi, her ne kadar da sen bu olguların doğruluklarından emin değilsende çok fazla kafa yormayıp sadece verildiği gibi kabul etmelisin. Çok basit bir şekilde sadece her şeyi kabul eti seni ikna etmesede. Onlar senden hiçbir şekilde bir cesaret ya da inisiyatif göstermeni beklemezler. Buna da cesaretin kırılması demiştik. Genelde bir kural ve kanun olarak konulan bir yapı içerisinde sen takip eden, aşağılanan, kendi isediğinden bir yabancının isteğinden dolayı vazgeçen ve böylelikle kendi kendini senden daha üst olan biri karşısında aşağılayan ( kendini aşağılayan) biri olman istenir. Örnek olarak kim kendisini aşağılarsa o yükselir! Buna göre iyi bir insan, "iyi"olanların tanımına göre; bütün temel kanunları öğrenmiş, benimsemiş, ezberlemiş, beynine kazımış kişidir. Eğer bu denilenler yapılmıyorsa o zaman İYİ olanlar şüphe ederler ve bize seslenirler: “Allah aşkına eğer çocuklara en baştan iyi bir eğitim verilmezse onlarda direk şeytanın kucağına giderler ve böylece ise yaramaz kişiler olurlar. Yavas yavas bu mesumun başı boş fikrilerinden dolayı başı boş olurlar."Ondan sonra sizlere hiç laf söyletmezler, sizin hep yapmak için can attığınız ve zirvaladığınız ahmaklıklara sempati göstermezler.(Akıl, moral, vaiz…) Eğer emrederseniz: "Büyüğünün önünde eğil", onlar da böyle cevap verir: “Eger O bizim önümüzde eğilmek isterse, kendisi gelsin ve yapsın.Biz kendiliğimizden isteyerek onun önünde eğilmeyeceğiz.’ Ama eğer sizi cezayla tehdit ederlerse, o zaman bir köpek havlamasıyla sizden isteneni alırlar. Eğer sizin cin korkunuzla sanşınız yoksa o zaman hem cinlerin hakimiyeti hem de kurtmasallarına inanmak olmaz.

Arkada

DUYGULAR

Yapay ve uyarılmış duygular arasındaki fark, uyarılmış duyguların egoist bir dogaların olmasıdır çünki bu duygular kişiye önceden söylenmemiş ve zorla kabul ettirilmemiştirler.Yapay duygulardansa genelde bağımlıyızdır, mesela hakim, polis ve memurlarda oldugu gibi vs.vs..
Bizdeki yetiştirilme tarzı bizim tanrıyı duymamız, ondan korkmamız üzerine kurulmuştur. Eğer bir hakimin karsısında yaptığımiz bir suç yüzünden duruyorsak onun önünde tevazu göstermeliyiz.

Sakin ol ki tanri adını duyduğumuz herhangi bir şeyde o an saygısızca ya da gülünecek yada gurur duymaksızın hareket etmeyi bilakis bizim nasıl davranacağımız, nasıl düşünüp ve algılacağımız önceden tain edilmiştir. Papazlığın anlamı budur işte.

Arkada

LİBERALLER

Liberaller özgürlükten konuşuyorlar ama insan ne kadar özgür olmalı? İnsanın gerçekten özgür olmasından korkuluyor, o zaman her kişi gayri insani bir şey olur. O yüzdendir ki liberaller hep ahlaklı davranmaktan, geleneklere uyumlu hareket etmenin gerekliliğinden ve her zaman ahlaki, geleneksel ve makul bir düzenin olması gerektiğinden bahsederler. Herkes anarşiye, kanunsuzluğa ve hususiliğe değil morallere, akila ve sabit bir düşünceye hizmet etmelidir. Eğer akıl iktidardaysa o zaman kişi altta kalır. Liberaller aklın istekçileridirler, onun hükümarlarıdırlar çünkü onlar edepsizliği, kişinin kendisini geliştirmesini ve kendi hakkını tain etmesini kaldıramazlar.Onlar başkalarının adına karar verirler. "Bana hiç kimse bir şey emredemez!"Liberalizimin bir can düşmanı var aynı tanrının üstesinden gelinmez şeytan gibi insan da gayri insani barbarlar karşısinda, herkes bencil olmalarının yanı sıra ne devlet ne insanlık ne de toplum bu şeytanın üstesinden gelemez.Liberallere insansi liberalcilikle onların her zaman "özgürlükten"yana olmadıklarını gösterdi.

Arkada

GEORGE W. BUSH
 
Sen iyi ve bağımlı insan. Sen iyi bir şeye hizmet ettiğini sanıyorsun. Kaç tane insanı Tesas’ta asarak öldürttün? Seninle yapılan bir röportajda okudumki sen hergün 40 dakika İncil okuyormuşsun ama bence sen yanlış sayfaları okuyorsun. Sen sanıyorsun ki sen hep iyi bir insandın, hep paran vardı daha hiç düşmemiştin. Sen bir milyonerin oğlu olarak dünyaya geldin. Senin ülkende yaşayan ve kaderden dolayı senin gibi zengin olamayanların aksine hiç problemlerin olmadı. Eğer sen de fakir olsaydın o zaman daha fazla düşünürdün. Ama düşünmelisin senin ülkende zengin olmak isteyen sayılmayacak kadar fakir insan var. Kolombiya’ya Dolarlar göndererek ordaki iç savaşa neden oluyor ve ölümü teşvik ediyorsun. Hatırla seni gibi incil okuyan dindar adam incilde yazıyor ki: "Kim şiddet ekerse o şiddet biçer!"Bütün bu felaketin suçlusu uyuşturucular değil Dolardır.Kimin Dolları yoksa uyuşturucu kaçakçılığıylada olsa Dolar sahibi olmanın peşine düşüyor. Kim ailesine karşı sorumluluk taşıyorsa ve her gün aç oldukları için ağlayan çocuklara tahammül etmek zorundaysa bu insani bu olgunun dışında başka şeyler ilgilendirmez. Bush sen daha hiç fakir olmadın ve daha hiç düşmedin. İlk düştügün zaman o zaman gerçeği tanıyacaksın. Senin etrafindaki dalkavuklar, kafasallayanlar ve riyakarlar senin duymak istediklerinin dışında hiçbir zaman sana gerçeği söylemeyecekler.

Şöyle bir düşünce var: Eğer insanın karnında bir karıncalanma yoksa o hayat çok can sıkıcıdır. Sen daha hiç kokain taşımadın ve hiç uyuşturucu kullandmadın. Bundan dolayı da bu insanların dertlerinden haberin yok. Tarlaların altında su içme kaynaklarının olduğunu bildiğin halde İndianaların tarlaları üzerine bitkileri yoketme maddeleri serpiştiyorsun. Böylece İndianaların ailelerinin doyumunu sağlayacak tek olanaklarını yok ediyorsun vs.vs..Senin hayatın çok sıkıcı.Sen her zaman “İYİ”olmaya ve her yerde hükmetmeye bağımlısın, eğer orda değilsen bile roketlerinle, seni gidi divane. Her sosyal problemin sosyal bir çözümü vardır. Çözüm yolu zorlu olabilir ama senin sürdürdüğün politikadan daha yararlıdır. Sen sadece kendi çıkarını, kazancını, varlığını düşünüyorsun. Her ne pahasına olursa olsun! Toplumlar ve doğa seni ilgelendirmiyor.

Arkada

ELEŞTİRİ

Hangi eleştiri doğmaları sıralamaz ve sadece onu tanımanın dışında başka bir şey istemez. Eleştirinin korkusu doğmatik olmaktır. Eleştiri başka insanlara karşıı olan küstahca bir şeydir. Elaştiride sevgi, kardeşlik, yüreklilik vs. yoktur. Eğer ben bir insani eleştiriyorsam o zaman o insanda benim tahammül edemediğim bir şey vardır. Bu yüzden de ben bütün bağımlı fikirleri, devleti ve toplumun inandığı ve bunların birbirine bağına inanaları eleştiriyorum. Çünkü eleştiri fikrileri yok eder. Eleştiriyle kendisini yükseltmeye çalışanların fikirlerinin temelleri bozulur. Eleştirende yaptığından dolayı bir doyuma ulaşır, çünkü o hiç bir zaman bir fikri takip etmez. Onun eleştiriye süren neden başarılı olmak prensibidir.Eğer o başarılı bir şekilde eleştirirse bu onun bilinci ve ruhu için bir yeterlilik olur. O kendisini tanır ve kendisini doyuma ulaştırır. Eleştiriyle bağımlılıkları ortaya çıkarır.

SOYKIRIMCILAR, SEVGİ VE ARZU KATİLLERİ

Onlar sevgiden öldürüyorlar, nefretten değil. Eğer nefret etsselerdi o zamaan öyle yapmazlardı. Onlar sadist olmayı ve buna bağlı olarak başkasına acı çektirmeyi seviyorlar. Yaşamak istedikleri sapıkça düşünceleri vardır, çünkü onların
çoğu bu sapıkca düşünceler aracılığıyla kendilerini tatmin ederler.Arzu ve sevgi katilleri anlaşılmayan sanatçılardır. Bunlar benim için bacaklarını kesen, bir şekilde birbirine sıralayan, vucutlarına takmak için iç organlarını çıkaran, yada parçalayan, kafalarındaki sapıkça resimleri gerçekleştirmeye çalışan teşebbüsçü sanatçılardır. Bir psikolog demişki, bir sanatçı düşüncelerini, duygularını nasıl duyuyorsa öyle resmeder. Mesela Picasso ve Dali. Ama 76 çocuğu öldüren soykırımcı bir Rusyalı demişki kenidisi doğanın yanlış bir ürünüymüş. Ben öyle inaniyorum ki insan soykırımcı olarak doğuyor.Ama onlar sevgiden dolayı böyle yapıyorlar. Bu konu üzerine başka bir zamanda ayri bir kitap yazacağım.

Arkada

DEVLET

En iyi devlet sadakatli vatandaşlara sahip olan (köleler ve hizmetkarlar), her vatandaşında kötüyü gören onları kanunlar, yönetmelikler, tedbirlerle kendine bağlayan devlettir. Bu yüzden devlet her zaman vatandaşların yasaları, devleti ve yetkililerin hakimiyetliliğini kabul etmelerini ve bu “güçlere"hizmat etmelerine dikkat etmelidir. Kötü itiaat ve moralsizlikten devletin kendisi anarşi içinde dağılabilir. O zaman da devlet kendi varlığıni savunamaz. Devlet için yasalar kutsaldır ve kim buna karşı taşkınlık ederse o suçludur. Devlet yasalardan hiyerarşiktir, bu yüzden egoisttir, her zaman kendi suçlarla tatmin etmek için devletin çıkarına karışı gelecektir. Devletin savunduğu nokta şudur; kanunlar ve yönetmelikler "kutsal”dirlar, herkes bunlara itaat etmeli, eğilmeli, duymalı, uymalı, ve uslu olmalıdır vs.vs. Devlet hiçbir şekilde kişinin kendi hakkını tain etme olgusuna tahammül edemez. Hele iki insanin karşılıklı kendi hakklarını tain etme istemlerini hiç kabul edemez. Devlet buna karşı bir ceza koymuştur, istem kanunu. Devlet hiç kimsenin devletin dışında birisine hizmet etmesini istemez.
Onun gücü kanundur, herkesin ondan koruması gereken bir ruhtur. Ama biz egoistler korkmuyoruz çünkü bizim için yasalar yoktur.Onlar bizim için hava sayılır. Biz onları tüneffüs ederiz. Biz kendimiz başka birşey yapıyoruz, çünkü yasaları ve kuralları kendimiz yapıyoruz. Kim kendi benliğini yok sayarsa o devlet için çok iyidir, çünkü o devlet için yönetilmesi , itaat ettirilmesi , hizmet ettirilmesi ve ona kendi istediklerini yaptırabilmesi için biçilmis kaftandır.

Arkada

VİCDAN

Vicdan tehditten doğar. Daha çocukluğumuzdan beri hep velilerimizden uslu olmamız ve söylenenleri dinlememiz için tehdit ediliriz. Ya değnek insanın üstesinden gelir ya da insan değneğin üstesinden gelir. Buda şu anlama gelir; çocuk büyüdükçe kendi cesareti ve inadıyla artık insanın onu falaka sopasıyla korkutamayacağını bilir, çünkü o sopadan daha büyüktür. Çocuk bu sürecten geçtiği sürece kendisini özgürleştirecek bu yolda her şeyin temeline inip sorgulayacaktır. Çocuğun doğasında mereklı olmasından gelen arzu onun “koklayıcı"olmasına her şeyi öğrenmek istemesine ve bu yüzden dar acıları kırması, dağıtması, örtünmüş ve sakinilmiş şeyleri irdelemesine neden olur. Her şeydan önce bir şeye dikkat etmeli; değneğin karsısında ondan daha güçlü olan inadımız ve cesaretimiz vardır.Yavaş yavaş insan her şeyin üstesinden gelir. Kişiyi rahatsız eden şeyler ve kişinin emin olmadığı şeylerdir. Mesela değneğin gücü yada babanın sertliği. Lakin bütün bunların arkasında korkusuzluğumuz, üstünlüğümüz, hayal kırıklığına uğramazlığımız, karşı koyma gücümüz ve zaptedilmezliğimiz vardır. Kim bize saygi ve korku salarsa biz ondan korkmayız. Artık kuyruğumuzu saklamıyoruz bilakis ceseretimizi topluyoruz. Bize emreden velilerimizin ya da amirlerimizin arkasında aldatıcı akılımiz , cesaretli isteklerimiz ve inadımız vardır. İnandığımız şeylere sıkı sarılmalıyız o zaman üstesinden gelemiyeceğimize inandığımız, bize yüksek bir duvar gibi gözüken şeyler gözümüze küçük gelir (velilerimizin yada amirlerimizin emirleri ). Peki şimdi akıllı olmak , cesaretli ve inatçı olmak ne demek oluyor? Bir ruha sahip olmaktan başka bir şey değil!!!

Çocukluğumuz çabuk geçiyor ve şimdi orda genc bir oğlan var. Bu genç hep idealistçe fikrilerin peşinden gider. O hep fikirleri anlamayı ve tanınmak ister.O çoğu zaman araçlardan çok ruhu inceler. Bu genç çouckluğundan anladığı kadarıyla Dünya’daki yasalara karşı gelmenin anltından kalkamayacağını , ruhunun ona vereceği sözle ve akılla vicdanın karşısında yenik düşer. "Bu doğru değil, Hiristiyanlığa aykırı, vatanseverliğe aykırı vs.vs."der vicdanın sesi ve bize korku salar.

Ne kendisini gizlemiş tanrının korkusu, ne babamızın bize vereceği ceza, ne komşuların kötü bakışları ne de generalin bize vereceği emirden korkarız. Sadece vicdanımızdan!

Arkada

MÜLKİYET

Nedir aslında mülkiyet? Kendi hükmümüzde olandan başka bir şey değil!
Hangi mülkiyet benim hakkım? Kendime şiddetle sağladığım her türlü mülkiyet mi? (şiddet mülkiyeti belirler!) yoksa kendime mülkiyet alma hakımla aldığım mülkiyet mi? Ya da mülk sahibinin bana verdiği vekaletlenmeyle aldıığım mülkiyet mi? Benden şiddetle alınmayan her şey benim mülkiyetim olur. Nasıl ki şiddet mülkiyeti belirliyorsa bende öylece her şeyi kendi gücümden beklerim. Başkasına bırakacağım güç beni köle eder ve onun mali olurum. Kendi gücüm, lakin beni kendime ait eder. Eğer ben kendimde değilsem ve eğer bilmeden kendi gücümü kaldırmışsam, o zaman kendi gücümü geri çekmiş mi olurum? Ben başka bir demensiyonda yaşıyorsam; yanlış bir bilinçte bu yanlış bilinçte yaşamak her mülkiyeti kabul etmekle bağlantılıdır.Gücümün yettiği, aldığım her şey benim mülkiyetim olur ve aldığım her şeyin benim olmasını talep edersem , bütün bunların benim mülkiyetim olmasına izin verilir mi? Bütün bu sorulara egoismus ve menfaat cevap verir; ne sevgi prensibi, ne şevkat, ne kendini haklı saymak, ne iyilikçi olma ne de adalet. Sevgi sadece kendini kurban etmeyi tanır ( bu kendini köleleştirmek ve kişinin kendisine olan saygısına ve kendi bilincini aşağılamasıyla aynı şeydir). Egoistliğin ise kendini feda etmekle hiçbir ilgisi yoktur. Bu onun işi değildir. O hiç bir şeye aldırmadan sadece ne istediğine ve ne yapacağına karar verir. Mülkiyetin belirli bir yasaya bağlanmaya çalışılması hükümlerin, yasaların ve kuralların sevginin bağrından geçip çöl sularında sonunu buldu. ( Bireyin herhangi bir felekete uğramamsı için kendisini köle etmesi gerekir.) Sosyalizm ve komunizmi de bundan ayıramayız. Her iki ideolojide de herkes eldeki olanaklardan doyurulacak, ve burada kimin sosyalist olup olmadığına ya da harhangi bir mala sahip olup olmadığınada ya da komunist olup toplumun ortak kaynaklarından geçindiği önemli değildir. Bireyin anlamı hep aynı kalıyor o hep birilerine bağımlıdır. Adalet bürosu bana sevgi dolu adalet duygusundan dolayı yardım ediyor. Aynen ona bildirildiği gibi. Benim (birey) için, ne benim ne de başkasının genelden aldığı hak ne bana ne de genele ait olan bir mülkiyettir. Bu benim için aynı kapıya çıkar. Benim bu ikisi üzerinde hiç bir hakkım yoktur ve bununla beraber ben tamamen bir bağımlılık içerisinde yaşıyorum ve ben bütün mülke sahip olan ,öbürünün merhemetine muhtacım, sanki ait özel malıymışım gibi. Çünkü ben bu her iki şey üzerinde hak sahibi değilim de ondan. Buna karşın komunizm de beni kendi kendime ait özel mülkiyeti ortadan kaldırarak beni olduğumdan daha da bağımlı bir yapı içerisine koyuyor. Bu tarz de genel ve bütünlüktür. Komunizmin de her ne kadar saldırdığı devlet olsa da kendisi de bir devlet kurmak istiyor.Yine benim özgür hareket etmemi engelleyecek ve benim üzerimde bir statü olacaktır bu devlet. Benim mülk sahiplarinden aldığım baskının üzerine komunizm de bir güzel yaslanıyor ve onun genele verdiği güçse çok kokunç bir saviyeye ulaşıyor. Böylelikle komunistler için de herkes, onların düşüncelerini kabul edip, onlara karşı gelmediği sürece eşittir. Komunizmin karşıtı bir akıntıya karıştınsa etrafın seni gözetleyen ve seni en kısa zamanda hakklı tedbirlerle saran "İYİ"komunistler tarafindan düşman çemberine alınırsın.

Egoistlik ise başka bir rotada gider; onun işi hiç bir şeyi olmayan halk tabakasını yok etmektir. O şöyle demez; "Bekle sende adalet bürosundan sana genelden düşen pay verilir ( ki bu gibi hediye vermeler "amerikede "herkesin kazandigina ve hizmetine göre herkese veriliyordu) lakin ; al ne ihtiyacın varsa !"Böylece herkesin herkese karşı olduğu bir savaş başladı sadece ben ne istediğime karar veririm. “Tabii bu kendine hayran olan insanların bütün zamanlarda yaşadikları bir şeydir.Yeni bir şey değil bu"Eğer akıllarımızda hala bunu hatırlıyorsak o zaman bu yeni olan şey pekte gerekli değildir. Burada çok fazla bilinmeyen ama yukarıda sözü edilen kendine hayran olanlardan aşağılanmayla bahseden Mısırlı ve Spartalı yasalardan bahsetmek gerekir. Şunu böyle bilmek gerekir. Çalmak her zaman aşağılanacak bir durrum değildir. Bilakis bu egoistliğin kitabında gayet doğaldır. Ne zaman ki ben ne bireyden ne de toplumdan kendi kendime ulaşabileceğim bir şeyi kendi kendime verirsem o zaman ben (halkın en aşağı tabakasından olan) ezilen olmaktan çıkarım ne zaman ki çalarsam. Sadece kapmaktan (çalmaktan) utanmak ve onu bundan ötürü alacağı ceza

onu ezilen eder. Eğer çalmak günah ve suç ise o zaman hem onu ezilen olmasına neden olan yapılar hemde kendisi öyle kaldııııığ ve bu yapıların yaşamasına izin verdiği için aynı derece suçludur. (Mülkiyeti hoş gör!) Ve sadece kendine hayran ve bağımlı olanlar bunu beklerler ve saygı duyulmak isterler. Kısacası yeni bilgelikleri hatırlayamadığımızdan dolayı gelen eksiklikler ve eski günah bilinci bunun suçlularıdır. Eğer insanlar mülkiyete karşı saygılarını kaybederlerse o zaman herkesin mülkiyeti olacaktır, ne zaman ki köleler sahiplerini sahip olarak kabul etmezlerse o zaman bütün köleler özgür olacaktır.Yine burada da dernekler bireyin olanklarını çogaltıp ve onun birbirine bağlı olan mülkiyetini garantiye almaya çalışacaktır.

Komunizme göre dernekler mülkiyetin sahibi olmalıdırlar. Buna karşın ben mülkiyetin sahibiyim ve başkalarıyla sadece bununla ilşkilerimi kuruyorum. Eğer dernektekiler benim hakkımı aramazlarsa o zaman ben onlara sırtımı döner ve kendi mülkiyetimi kendim savunurum. Ben mülkiyet sahibiyim ve mülkiyet kutsaldir. Eğer ben mal sahibi olsaydım? Hayır, bu gününe kadar başkalarınında parselleşmesine izin vererek kendim de mal sahibiydim, ama şimdi ben ne kadar ihtiyacım olduğu ve elegeçirebildiığim kadar ki mülkün sahibiyim. Sosyalistçe demek; toplum sana ihtiyacın olanı verir demektir, egoistlik ise ben kendime ihtiyacım olanı kendim alırım demektir. Komunist bir sefil olarak hareket ederken egoist ise kendi mülkünün sahibi gibi davranır. Sevgi prensibinden türeyen bütün kugukuşu kardeşlikleri ve ezilenler şansını açma çabaları hüsranla son bulacaktır. Sadece egoismus kendinden aldığı güçle ezilenlere yardım ederse ancak o zaman bu ona yarar. Eğer o başkalarının onu korkutmasına izin vermezse o zaman bir güç olabilir. "Eger insanlar korkutulup tehdit edilmezlerse o zaman onlarda saygılarını kaybederlerdi"çizmeli Kedi’deki Popanz Kaninu.

Demek ki mülkiyet kalmamalı ve kaldırılmamalıdır, dahası bir şekilde hayali eller tarafından baışkalarından alınıp benim mülkiyetim olmalıdır, kafalarımızden o delice düşünce yok olmalı, bize sadece ihtiyacımız neyse onu almamız gerektiğini söyleyen o düşünce.
Artık o çok hürmetli ezilenlerin ihtiyacının ne olduğunu öğrenmesinin zamanı gelmiştir. Eğer bu bize kafi gelmiyorsa o zaman karşı çıkın. Sizin iyiniyetinizle bu kendini sefalet içinde tanıyan ve verdiğiniz sadakalarla şükreden kişiye mecbur değilsiniz. Ama gülünç olan siz hala onun için günahkar demeniz ve kanun kaçağı olarak adlandırmanızdır.

Arkada

“TANRI BÜTÜN BAŞI BOŞ GEZENLERDEN NEFRET EDER!“

Tanrı kendi istekleri olan kişiyi, bu isteklerde kendi benliğini kendi kişiliğini açıklayanı sevmez. Tanrı daha çok ona kul olanları ve onun koyduğu kurallara uyanları sever. Ama kim bu kanunlara uyarsa onun ya hiç ve yahut önceden yazılmış bir tek istemi vardır.
Örnek: Benim bir egoist olarak Habil ve Kabil’in hikayesinden anladığım şudur; İncil’de insanların kendilerine ait istemlerini yaratmalarına yer bırakılmamıştır. Tanrı tembel olan kardeştan aynı başka insanların nefret ettiği gibi nefret ediyor ve tanrı tembel olan kardeş üzerine olan açıklamalarında onu oruspular, pezevekler, başı boşlar, uyusturucu tüccarları, kanun kaçakları ve bütün dürüst çalışmayanlarla aynı kefeye koyuyor. Bütün bunlar kendi istemleri olan ve tanrının kurallarına uymayan ve kendi fikirlerini hayal kırıklığına uğratmak istemeyenlerdir. Her iyi olan ve devlett içinde işleyen herşey mesela iyi vatandaşlar , sosyal düzen, iyi olan komunit devlet , ve yasalara uyanlar vs.vs bunların hepsi kolaylıkla yönetibilen şeylardir. Devlet sisteminin işlemesi için vatandaşları gözetlemesi her bireyin isteklerini ve fikrilerini öğrenmesinden daha kolaydır. İnsan devletin yerine "Tanrı’yı"koyabilir. "Tanrı her yerdedir ve herşeyi görür"derler. Aynı bu yetiye her devlet ve her sistem sahip olmak ister.

İyi vatandaşların iyi duyan kulakları ve iyi gören gözleri vardır.
Başka bir nokta: Parasına kart oynayan biri daha iyi bir kartı gelmesi için sahip olduğu bütün korkulara rağmen riske girerse , daha sonra kazanarak ödüllendirilecektir.Bu sonsuz gidip gelmeler aceba daha iyi mi yoksa kötü mü? Oyuncunun sevdiği bu korku hezeyanlari onu özgür yapan ve en sonda bütün parayı kazanacağı hissi onun korkusunu çoğaltır. Bütün bu avlama güdüsü önceki yaşantılarımızdan kaynaklanır. Korku güdüsü aynı o zamanlar manda avlarında çok güclü bir hayvan karşısında bize kaplayan korkuya benzer. İnsan kendini bu tehlikeye ya bağımlı olduğu için ya da avın sonunda avlanan hayvandan alacağı paya göre atar. Burda hissedilen mutluluk önceki bütün avlarda kazanılmış mutluluklardan daha büyük olup her türlü korkudan daha güçlüdür. Aynı şey korkuyu seven devrimciler için geçerlidir, çünkü onları da başarı daha sonra ödülllendirecektir.

Arkada

DEVRİM

Devrimler hep halklar tarafından yapılır. Savaşlara karşın devrimler hep alttan kumanda edilir. Hiçbir halk devleti savaşa başlasın diye tesvik etmez.Nedir devrim aslında?

Devrim herşeye sahip olan ve kendini adapte etmiş "başkalarının mülkiyetine saygi göster "diyn zenginlere karşı azınlıkların aldığı bir intikamdan başka birşey değildir. Kendisini yukarıdakilerin hadisleriyle sefiller sürüsüne dönüştüren, hiçbir şeyi olmayan , mevcudiyetinin sınırlarında yaşayan kitle onlara her bakışında ve onların mülkiyetine karşı hep bir intikam isteği duyacaktır.Bu insanlara sitem edilemez. Onları kötü bir şeyler yapan onların kendileri değil zengin olanların varlığıdır.Onlar iyi olmayı bırakırlar. Devrim sadece ayaklanma başlarsa olur. Mesela yönetene, düşünceye ya da sisteme , zenginlerin hakimiyet aracına karşı olan hosnutsuzluk gibi. İsa, Karl Marx. Marin Luther birer ihtilalci insanlardı. Lakin onlar gerçeği tanımamışlardı. Sadece Selman Kum "en sonuncu"tanınan lakabıyla "sıcan“sevginin doğruluğunun açığa çıkarmış, lakin ayaklanma daha büyük bir şekle ulasması gerekir. Ayaklanmanın büyüklüğü belki beraberinde gelecek olan ölümden mevcut olan kanunlara karşı olan korkudan daha büyük olmalıdır. Aynı beyinde bir başarı elde edildiği zamanda salgılanan mutluluk hormonlari gibi bizde bu korku hezeyanı içerisinde kendimizden geçmeliyiz. Bunun nasıl olacağını "başı boşlar’ bölümünde görterdim.

Arkada

ÜST İNSAN

Üst insan söz dinlemeyendir. Bu demektir ki, onun kendi kişiliğini onun aklını ve düşünceleri üzerinde karar veren anavatan, tanrı, milliyetçilik, yasalar, iyi ve kötü , düzen, insan olmak, töreler, akıl vs. Vs onu daha iyi yönetebilmek için onun nasıl hareket edeceğine böylece onun toplum içinde kabul görmesina de karar verir. Üst inasan ise bütün bu olgulari red eder, onlara kulak vermediği için kendi isteklerini gerçekleştirmek ister ve bundan dolayı anarşist ve egoisteçe dönüşür. Devlet bütün vatandaşlarının paisif olmalarını ister. Vatandaşlar karşı gelmemeli, devletin ideolojisine hizmet etmli ve bu fikirlerden devletin onu sömürmesine izin vermelidir.Üst insan kendi isteklerini ve kendi amaçlarını gerçekleştirdiği sürece tatmin olur.

Antik çağın dehası Sokrates’ti. Kişi gerçeği tanımalıydı. Onlar gerçek dehanın bir silah olabileceğini tanıdılar. Yunan toplumu aklın fikir üzerinde hakim olmadığını bir düzende yaşıyorlardı.

Onların amacı hayattan olduğunca çok şey kazanmak ve ruhlarını iyi gidayla, iyi şarpla, candan arkadaşlıklarla, dialektçi beceriklilikle, iyi hitapçi olmak. Bunun dışında başka şeylere anlamdırıyorlardı, kısacası hayattan zevk alıyorlardı.Onlar en başta kendi  çıkarlarını en üstte tututkları için toplum tarafindan yönetilemeyen üst insanlardi. ”İnsan iyi olmali, iyi şeyler yapmalı ve kalbinin sesine kulak vermelidir"diyen ilk Sokratesti. Lakin “iyi yapmak"demek aynı zamanda hizmet etmek, en yüksek hiyerarşi tarafindan yönetilmek, toplum daki düzenin işleyebilmesi için boyunduruluk altında kalmak demektir. Fikrin hiyerarşik olması gerekir.Yunanlıların sonu hizmetkar olmaya başlamalarıyla daha doğru söylemek gerekirse belli bir fikre inanmaya başlamalarıyla geldi. Gerçek yalan oldu. Böylece iyi yetiştirilip, manipule edilen inasanlar devlet için iyi birer hizmetkar haline getirildiler.Burda söz konusu olan genelde devletin hizmetkarları olarak geçen memurlar değildir. Biz burada genel olarak kendini bir düşünce için coşturan, kendini feda eden insanlardan sözediyoruz.Böylece devlet kendi niyetini ve arzusunu bireyin beyinine sokarak ondan ödevlerini (hizmet etmesini) yapmasini talep eder.Kendi niyetini olanlara karşı kendini devlete kurban edenleri kışkırtır.Devlet birden bire kendi çıkarları için ortaya çıkanı kanun kaçağı olarak ilan eder, çünkü bunlar devletin varlığını tehllikeye sokup toplum içinde bir rekabet teşkilederler. Böyle bir durumu devlet kesinlikle hoşgöremez. Bu durumda üst insan içinde ölümü de kapsayan bir şiddetle tehdit edilir.

Üzerinde durmak istediğim başka bir nokta şudur:
Yunan demokrasisinin o kadar uzun süre devam etmesinin nedeni kölelerinin olmasıydı. Bizim zamanımızda bu köleler hiyerarşinin yükünü sıtlarında karıncalar (robotlar) gibi taşıyan işçi kesimidir.
Benim söz etmek istediğim başka bir insan ise Asyalı Mogol kabile reisi Cengiz Han’dır.Cengiz Han onüç yaşındayken dostları olan diğer uyruklarla birlik olup babasının yerina geçti. Onun imparatorluğu Fars golfu üzerinden ta kuzey kutup denizine kadar uzanıyordu. Onun hakimiyeti altında olan ülkeler arasnda Çin, İran, Irak, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Rusya, Türkiye’nin bazı bölgeleri sadece bunlardan bazılarıydı. Savaşçılarıyla çoğu bölgeleri havadan uçarcasına fethetti.

Onun namı ondan önce yayalıyordu.O üst insanları organize ediyordu. Kim onun yoluna çıkarsa üstlerinden geçiyordu. Onun prensibi sabit olduğu kadar acımasızdı da."Ya benden yanasın yada bana karşısın!"Onun sancakları hraasında at koşturan sadece Mogolllar değil aynı zamanda Hintlar , Çinliler daha doğrusu ondan yan alnalardı. Onu örnek olanlar parazitlerdi, aynı ev sahibinin kanını emen ama öldürmeyen bitler gibi. O hemen bir saldırı ya da şaşırtıcı bir savaş sürmüyordu. Aksine önceden müzakrede bulunması için bir delegasyon gönderiyordu. Eğer delegasyon olumlu bir neticeyle dönmüyorsa bu demekti ki onlar Cengiz Han’a kul olup hizmet etmeyi, onunla ticeret yapmayı, onun dinine tolerans göstermeyi reddediyorlardı; bu da Cengiz Han’in kendi planlarını gerçekleştirmesi için savaşmak zorunda kalıyordu.

Onun amaçlarından bir tanesi şuydu: "Kitleler gücü meydana getirir, güçten de hak doğar."Cengiz Han’in mazzam atlı sürüleri karşısında çoğu şehir ve kabile reisleri dişlerini gıcıdırdatarak başka yöne sapıp onun boyunduruluğu altına girmeyi kabul ediyorlardi. Bazi ülkelerde o “özgürleştiren"biri olarak görülüyor, çünkü bu ülkelerde iktidarda olanlar halkın paralarından kendilerini zengin etmişlerdi. Ktlenin geniş bir kısmı sıkıntı içinde acınacak basit bir yaşam sürüyordu.
 
Moğollar kendi liderlerine sadakatlerini göstermekten gurur duyuyorlardı. Şiddeti körü körüne değil onu nasıl kullanackalarını yi biliyorlardı. Korku salmanın ustasıydılar.

Fransız kanalı papaz Jojan von Çarpin’in yazdığı seyahatnamelerde Mogollların dünyanın en itaatkar halkı olduklarını belgelenmiştir. Hatta halk onun tarikat kardeşlerinden daha fazla ona itaaat ederlerdi. Onlar hükümdarlarından kokuyorlar yalan söylemeye teşşebbüs bile etmiyorlardı. Birbirlerini ya hiç yada nadiren azarlayıcı laflar eder, tartışmaları sarhoş olmalarına rağmen hiçbir zaman kavgaya dönüşmezdi ki onlar genelde hep sarhoştular. Savaş, çatışma, kavga ve ölüm darbeleri onalar arasında hiç görülmezdi. Büyük talancılar ve hırsızlar onların aralarında hiç yoktu. Bu yüzden mahsenlerinde mallarını korumaları için ne ne kilit ne de sürgü bulunurdular. Buna gerek yoktu. Eğer bir inek kaybolsaydı bulan kişi onu ya kendi kaderine bırakır ya da onu bu tür işlerle ilgilenen kişilere götürürdü. Birbirlerine karşı çok saygılıydılar ve bir ailenin fertleriymiş gibi davranırlardı. Cengiz Han 1227 de 65 yaşında at sürerken bir kazaya geçirip öldü. Eğer böyle ölmeseydi Avrupa’yı da atlı sürüleriyle fethedebilirdi. Onun düşüncesinden biri ; “Bir oku insan sanşla kırabilir ama on oku sanşla kıramaz."Ölümünden sonra oğlu ve torunu impartorluğu aralarında paylaştılar.Oğlu Batu Han bait Mongol imparatorluğunu torunu Kubilay Han isr dogu Mogol imparatorluğunu aldı. İkiside farklı dinleri benimsediler. Batu Han Muhammedanalara Kubilay Han ise Budistlere mensup oldu. Onlar aynı şekilde kalacaklarını ve bunu üst insanların ettiklerini söylemişlerdi. İnsanüstü olan bu ruh din tarafindan pasifistleştirildi, kalanlar hükündara karşı gelmemeliydiler. Hakim güç kalanlara karşı oluyordu. Böylece Moğol ruhu Muhammmedanalara ve Budistlere dönüştü. Bu Moğolların sonu oldu. Daha doğrusu üst insanın sonu oldu. İnsan üstü olan ruh özgürlüğü olan ruhani doğmalar tatafından yokedildi. Çünkü Mogol ruhu kendini el altına aldı.

Arkada

GERÇEĞİN DOSTU OLAN KELİME: “NEDEN?”

Çocuk babasına soruyor “neden güneş yuvarlak veya neden yağmur yağıyor?"Baba bu sorulara gerçeğe yakın bir şekilde cevap veriyor. Çocukta bu veriler üzerine çocuksu ruhuyla fantazi ediyor ve kendini tekrar mantığın içinde buluyor. Eğer mantığı tanımazsa gerçeği tanımadı için tekrar fantaziye dönüyor. Diğer sorular bunlar olabilir: “Niye çalışıyoruz?, niçin hırslıyız?, neden nefret ediyoruz?, neden yalan söylüyoruz?, neden kötü düşüncelereaklımıza geliyor?, Neden kendi yakın çevreniz için sürekli ağlıyoruz?"Herşey bizim geri kalmışlığımız, taş devrinden kalan ruhumuzla ilgilidir.

Biz bu ruh içinde kısa bir süreden beri yaşadığımız için bu ruh şimdiki toplumsallaşmaya uygun değildir. Bütün bu soruların temelinde bu gerçeklik yatıyor. Çünkü bizim ruhsal içgüdülerimiz mesala bizi avlamaya iten hayatta kalma içgüdümüz gibi. Eğer avlamak mümkün değilse o zaman hayatta kalma güdümüzü tatmin etmek içn çalişmaya gideriz. "ben "“tek ben "ön plandadır burda. Benim refahım öbürlerinin refahından üstün olduğu için komşumdan çalmam gerektiğinde vicdanımı sakinleştirmem gerekir. İnsan bu tüm germeklikleri "Neden?"kelimesiyle uğraşığı zaman tanıyor. “Ne için insanlar savaşlara gidiyorlar?, Neden öldürüyorlar?, Hangi neden den dolayı peygamberler bu sorunu tanıyamadılar?”

Onlar “neden"sevgiden şüphe etmeleri, sorgulamaları akıllarına getirmei? Onlar sadece sevgiyle araştırıyorlar, kurallar arıyorlar, açıklamalar yasaların varlığını sahip göstermek için basit bir savaşçıya kendisini vatanseverliğiyle özdeşlestirmesi için ona bilinçli olarak yanlışlığın formasyonlar ve kışkırtma kampanyaları yaparak , yanlış bir resim gösteriyorlardı. O da bu düşünceyi seviyor ve bu fikir için coşuyor ve hatta bunun için ölmeyi bile göze alır.

Bütün bu yalancı “fikirler"kendimizi onlar için coşturduğumuz ve başeğdiğimiz fikirler bizi sefiller sürüsüne daha da yaklaştırır. İnsanlar “en eski insani güdüleri"kanun dışı kılınıp , bastırılıp onun yerine bu fikiri pozisyon alır. Bu “fikir"topluluk duygusunu uyandıran bir şeydir. Bu “fikir”in solipismisla ( Latince: solus=yanlız; Ipse=kendi) hiçbir ilgisi yoktur. Bu fikirlerden her biri en azından bir asırılık taşır, örnegin; iyi insan , iyi komunist, iyi vatandas, iyi vatandas , iyi Budist , iyi hiristiyan vs vs .Bu “iyi "sefilleşme süreci için sorumludur. Temelde hepimiz iyi olmak isteriz, içimizde iyi olmamasıyla sorunu olmayan çok az vardır .Kimileri sözlü olarak bile bu münakaşayla başedemez, bazı şeyleri anlamadığı zaman yada yapadığı zaman , o zaman şöyle der: “Sen iyi bir insan olmak istiyorsun değil mi? "Kimileri bunun üzerine hemen gölgesinin üzerinden atlar , kendi fikrlerini ve güdülerini bırakip bu laf cambazlarının oyununa gelir. Bu “fikir"onlara düşüncesine göre , bunlar insanlığın iyi olan parçasıdır. “senin ruhun benim ruhum değildir ama seninle değildir."Senin takip edeceğin gerçek ruhtur. Sen her zaman fikirler ruhunu takip ediyorsun yani kendi ruhunu değil.

Senin ruhun kendi "fikre "adamıştır mesela; komunistliğe, vatana, demokrasiye, insan olmaya, iyi olmaya, vs vs. Örnegin tanrı bir “fikri”dir ve bu “fikir”in bir sınırı yoktur. İnsan en güzel semaları ya da en korkunç sahneleri resmeder. Eğer insan doğruluğunu araştırısa böylece insan gerçeğin yalan, yalanınsa doğru olduğunu tanır. Hiristiyanlık 1500 yıl boyunca tanrılığı araştırdı ve ruhu öyle korkunç bir şekilde araya koydu ki insan onun çıplak doğallığından korktu. Ruhun hiçbir arzusu olmazdı. İnsan güdülerine uymamalı her zaman sadece ruhunu doyurmalı, iyilik yapmalı ve hiyarerşiye boyun eğmelidir.

Hiristiyanlık her zaman alt tabakanın okuyup yazmasını öğrenmemesini hesplamıştı ki onlar sözün gücünü tanımasınlar, diye. Halkın ruhu Hiristiyanlığın etkisiyle dolsun istiyorlardı. Ruhun kendisini Hiristiyandır yoksa kalp mı ? Bütün bu saplantılar ve hezeyanlar en fena dehşet verici yapıtlar ortaya çıktı. Bunlarda hep tanrı adına , onu kendilerine dert ederek yaptılar. Kişi söylenmemeli, tanrıya hiç karşı gelmelidir ve herhangi bir şekilde az ya da çok eleştiri yapmak yasaktı. Bir örnek vercek olursak; Kopernikus ya da Galileo dünyanın değil güneşin merkez olduğunu anlamışlar ve böylece engizisyonun önüne çıkartılımışlardı. Onları tanrı tanımazlık ve sihirbazcılıkla suçladılar. Kendi haklılığını ispat için kendi araştırma ve hesaplarını yaptığı telleskobuyla engizisyona bu suçlamaların tersini göstermeye çalışıyordu.Lakin ona inanılmadı teleskop insanın ruhunu ve aklını kandıran şeytani bir araç olarak görüldü. Bütün hayatı boyunca araştırmalarından ve teorilerinden vazgeçeceğine dair bir belge imzalamak zorunda bırakıldı ve ömür boyu oda hapsi verildi.

Arkada

RUH

Hun (Mogol) krali, Allahin gazabı Atilla hümettiği çadırda oturmuş Roma’dan gönderilmis bir din adamı onun misafirliğine gelmis. Bu din adamını dostça selamladıktan sonra Atilla ona yanında kimi getirdiğini sormuş. Atilla ve din adamından başka kimse yokmuş çadırda. Din adamı kendisi ve Atilla’nın dışında çadırda kimsenin olmadığını görünce ne demek istediğini sormuş. Bunun üzerine Atilla sana ait olmayan ruhun mevcut değil, çünkü kendini belli etmeyen, yani kendini kişi üzrinde göstermeyen ruh sadece bir fikri taşıyan ruh dışa vurmaz, sadece insan olmalı, iyi olmak , akıllı olmak , geleneksel olmak vs.vs olmak fikir senin üzerinde uçuyor ve seni üzerinde gücü var. Atillla ise kendisini bir fikre, ruha köle etmez , çünkü bu onun sahibi değildir. Din adamı da Atilla’ya ruhun insanın en iyi parçası olduğunu inandırmaya çalışmış. Ama Atilla onu dinlemiş çünkü o üst insan tanıyan insansa perver biriydi. Eğer bir düşman olmasaydı daha iyi olurdu, çünkü o zaman düşman olarak insan birbirlerine saygı gösterirdi. Bu da Mogol ve Hiristiyanların birbirlerini anladıkları noktaydı.
Mogol ruha bir önem vermezdi. Eger ben yeni doğmuş bir çocuğu beyaz bir odaya koyup iki yillik bir isolasyondan sonra onu ardan çıkardığımda bu çocugu hicbir şey düşünüp, hissedemeyeceğini bilirim. Çünkü o hicbir bilgi almmamıştır, daha doğrusu onun yaşama kabiliyeti yoktur. Ruh düşünceden doğan bir fikridir. Düşününce bir fikri düşünürüz, çünkü bu fikrin gerceklesmesini görmek isteriz. Fikir her zaman fikri takip etmemiz için iyi olduğuna dair bir signal gösterir. Tanri "iyi"sözcügünü kabul etmiştir.Tanri “iyi"şeytanca "kötü"olmuştur. 

Ruh her zaman çözümler ve uzlaşmalar arar. Ruh her zaman problemlerin çözümünü arar. Bundan ide oluşur. İnsan bizim mülkiyetimiz değildir. Bu sadece bu idedir, gerçek mülkiyeti ise egoistliktir, çünkü bu bizim doğal, sonsuz düşüncemizdir. Ruh zenginliği muazzam bir büyüklüğe sahiptir. Ruhanilik sonsuzdur, ki bu ruh her ne kadar eskilerin bıraktığı bir miras ise de. Onların doğum sancılarından doğdu ama onlar bir ruh olarak konuşmadılar, onlar sadece onu doğurdu, o kendisi konuşması gerekirdi. "Doğan tanrı""insanın oğlu"ilk sözünü konuştu, ruh yani o , tanrı, hiç bir dünyalı ve dünyavi işlerle alakası yokmuş sadece ruhlarla ve ruhani ilişkilerle.
Benim bütün dünyanın darbelerine karşı imha edilmememiş cesaretim, benim baseğmezliğim, bendim dünya ona birşey yapamadığı halde kendini tamamen ruhun anlamına bürünecek? O zaman dünya ile düşmanı bir hale girecekti, bu da bütün yaptıktıklarını sadece boyunduruluk altında girmek üzre yöneltecektir. Hayır, o kendi kendisiyle kalmazsa o daha özgür olamaz, o sadece bu dünya’ya bağlanmış dünyanın ruhu olur. Ruh sadece kendine ait olan dünyada özgürdür, bu dünyavi bir dünyanın aracılığıyla ruh gerçek ruh olur, çünkü bu dünya onu anlamıyor ve bu yabancı ülkeden gelen kızı yanında tutmasını bilemez.

Ama ona bu ruhani dünya nerden gelecek? Kendinden başka nerden gelebilir ki? O kendini açıkça göstermesi gerekir. Söylediği sözler, yaptığı açıklamalar onun dünyasını gösterir. Nasıl ki fantastik resimlerinde hayalprestler içinde yaşadıkları dünyayi gösteriyorlarsa , bir deli de ruhani dünya onu önce yaratmadan o kendi dünyasını ruhuyla yaratması gerekir. Yani onun yaptığı yapıtlar onun ruhaniliğini gösterir ve onun dünyasını ne olduğunu gösterir. Peki nedir Bu RUH denen şey?

Ruh sadece ruhani dünyanın yaratıcısı mıdır? Bizlere bakıldığında ruhumuzu benimsediğimiz anlaşılıyor mu? Bu demektir ki, çoukluğumuz boyunca bizim hayati tanımamiz için istemediğimz halde önümüze sürülen fikirleri biz herhangi bir şekilde yeniden kendimiz keşfedebilirdik. Aynı bu şekilde eğer bir ruh ruhani birşeyi yaratabiliyorsa ancak o zaman ruhani olan yaratıcılığıyla gerçekten beraberdir. Biz onu yapıtlarından tanıyacağımız için onun yapıtlarını ne olduğunu sorarız. Ruhun yapıtları yada çocuklarıda ruhtan başka bir şey değildirler.

Önümde soyuyla sopuyla Yahudi olan biri dursaydı hemen herşeyi olduğu gibi bırakır ve onları içinde bulundukları iki bin yıllık bu şirin önünde inanansız ve habersiz bırakırdım. Ama benim sevgili okuyucum sen en azından Yahudi olmadığın için çünkü öyle birinin benim yanımda işi yoktur.Sen sonra sırtını bana dönüp gülsen bile yinede yolun bir kısmını beraber gideceğiz.
Eğer san biri sen tam bir cansın derse, sen bütün varlığınla ona inanmamalı aksine şöyle cevap vermelisin. Tabi benim canım var ama ben sadeca candan ibaret değilim lakin ben yaşayan bir insanım. Sen ama kendini ruhunla ayırtedebileceksin. Ama öteki sana söyle cevap verecek; sen her ne kedar benliğinin derinliklerine inip kutsal ruhunu arasan bile, kesin olan şey sen öldüğünde şu anda içinde yaşadığın vücudunu dünyada bırakıp kendini yani ruhunu sonsuza kadar tasıyacaksın, ki senin ruhun sende gerçek ve sonsuz olan tek şeydir. Şimdi ona inaniyorsun! Sen şu an sadece sonra vücuttan ayarılmak zorunda olan bir ruhsun, vücudun olmadan kendine yardım etmeyi bilmelisin bu yüzden bir an önce kendi benliğinle ilgilen. "İnsan bütün dünyaya sahip olsa neye yarar eğer bu kazandıkları onun ruhunu zenginleştirememişse."Hıristiyanlığın temellerine karşı zaman içerisinde şüphe doğdu, böylece onlar senin sonsuzluğa olan inancını zadelediler. Ama önemli olan noktya el değdirmedin, çünkü ruhun senin iyi parçan ve ruhanilerin senden büyük beklentileri olduğu için bu gerçeğe herseyden daha cok büyük bir inancla sariliyorsun. Bütün tanritanimazligin ve ölümsüzlüğe olan inancınla egoizme karşı olan gayretleri destekliyorsun. Egosit olarak ama kimi düşünüyorsun? Bir fikre yada bir ruha inancaği yere, onun için kendi için en son tahilide fayda getirecek kişisel çıkarını feda eden bir insan olarak mı düşünüyorsun? İyi bir vatansever vatanın sadece bir fikirden ibaret olduğunu düşünmeksizin vatanına sunacağı kurbanı kiliselerdeki masaların üstünde taşır, çünkü ruh taşımaya uygun olmayan hayvanlar ve yahut ruhu henüz olmayan çocuklar için ana vatan ve vatanseverlik yoktur. Kendi vatanseverliğini muhafaza edemeyen bir vatansever böylece egoizme hiyanet etmiş olur. Bir sürü sayısız durumlarda böyle davranır.Kim toplum içinde kendi hakkını ön planda tutmazsa o zaman o eşitliğe karşı egoistçe günaha girer; kim hükmederse ona karşıda özgürlüğe karşı olan bir egoistti koyarlar.
Bu yüzden egoisti aşağılıyorsun o ruhani olana karşı kişisel olanı geri koyar ve senin durumunu kendine dert eder ama sen onun bir fikir için çalıştığını görmek istersin. Sizin birbirinizden ayrıştığınız noktalar şudur; sen ruhu o ise kendinisini merkez olarak görmesi yada senin kendi benliğini ikilemen ; sen kendini , yani ruhunu değersiz olan kalıntıların efendisi yapman onun ise bu ikilemeden bir şey bilmek istememesi ve ruhi ve maddi ilgiler peşinde yani arzularının peşinden gider. Sen hiçbir ruhani ilgisi olmayanları kötüleyebileceğini sanıyorsun ama aslında sen aslında ruhani ilgileri kendi "gercek ve en kutsal"olarak görmeyenleri lanetlıyorsun. Bir güzel için öyle bir şövalyelik yapıyorsun ki bu güzelin dünyadaki tek güzellik olduğunu iddia edermişçesine. Sen kendin için değil ruha ve ruhunun olduğu şeye yani fikrler için yaşıyorsun.

Ruh ruhaniyi yarattığı sürece ruh olur, bizde o yüzden ilk eserleri arıyoruz. Ruh bunu başardığı zaman doğal yaratıcı bir üreme başlar aynı hayvanın ademin kaburga kemiğinden yaratılması gibi.
Buna karşın ilk yaratma hiçten gelmeli yani ruhun ortaya çıkması için kendisinden başka yada doğrusu kendisi bile yoktur, budan ötürü kendini yaratmalıdır. Onun ilk yarattığı şey kendisidir, kendi ruhudur. Her ne kadar bu mistik bir şeymiş gibi geliyorsada bunu günlük hayatımızda çok yaşıyoruz. Sen düşündüğünden daha fazla bir düşünensin. İçindeki düşüncelerini yarattığın anda kendini yaratıyorsun, yani düşünürü, çünkü sen düşüncelerin üzerine düşünmeden önce düşünmüyorsun yani düşüncen olduğu zaman. Seni sarkıcı yapan senin söylemen değil midir? Senin konuşman seni konuşan insan yapan değil midir? Aynı böyle sende kendini ruhani olandan ruha bulmalısın.

Nasılki düşünen benlik duymayı ve görmeyi düşünce coşkusu içerisinde kolay kaybederse yani öyle de seni ruh coşkusu sarar ve sende tam bir ruh olmaya , onun içinde yaşamaya ve onun içinde gelişmeyi özlemlersin. Ruh senin ulaşılamayan öbür taraftki idealindir. Ruh senin tanrındır. "Tanrı ruhtur."Bütün ruh olmayanlara karşı sen taasüpkarsın bu yüzden kendine karşı fazla ilgi göeteriyorsun, çünkü sen hala ruhani olmayan artıkları atamıyorsun. “Ben ruhtan daha fazla bir şeyim"demek varken sen dişlerini gıcırdatarak , "ben ruhtan daha aşağıyım, temiz ruh yada ruhtan başka bir şey olmayan ruh , onu sadece düşünebilirim ama ben o değilim ve ben bir şey değilsem o zaman o baskasıdır, o, ruh başkasında mevcut olur benim tanrı dediğim şeyde.

Ruhun salt ruhun mevcut olması şeylerin doğasında yatar. Öbür taraflı olan benim olmadığım bir ruh , sadce benim dişimda olabilir, nasılki bir insan tamamen bir ruhun kavramı dışında açılmıyorsa, bununla beraber salt ruhta anacak insanların dışında olabilir. Sadece insani dünyanın dışında, dünyavi olmayan ve semavi bir yerde.

Şimdi insan diyecek ki; insan "hep iyi şeylere "hizmet etmelidir. Ama iyi şeylere hizmet etmek demek ise geleneksel olmak demektir. Sokrates ahlakın kurucusudur. Lakin serbest olmayan ve kör olan kölelerin kendi arzularını istedikleri yöne doğrultmaları için sofisttik prensibi sürmeliydi, daha iyi birer sofist olmalarf ve zekilikleriyle kendi kavin kalbini yorumlayabilmesi ve adapte olabilmesi için. Savaşmak için iyi bir neden bulunmasyadı ne olurdu?

Bu yüzden Sokrates şöyle demiş: "Eğer başkalarının bizim aklımıza saygı duymalarını istiyorsak kalbimizin temiz olaması gerekir.’ Bu noktadan itibaren Yunan ruhunun özgürleşmasinin ikinci safhası başladı.Temiz kalp safhası.

İlk sofistler sonradan geldiler, onlar aklın hakimiyetini savunuyorlardı. Kalp ise oldukça dünyaviydi, dünyanın evladı kalıyor, dünyavi arzulara ilgi duyuyordu. Ham kalp ise bu andan itibaren eğitilmaliydi, Kalp eğitim zamanı . Ama kalp nasıl eğitilir? Nasıl ki akıl ruhun öbür tarafına yetiştiyse herkesle ve herşeyle problemsiz oynayabiliyorsa, o zaman bunlar kalbi bekler: Dünyavi herşey ondan uzaklaştırlmalıdır, ki son tahlilde o aileden, toplumdan, anavatandan ve aşktan yani kalbin da adeti olan herşeyden vazgeçmelidir.
Günlük hayatımızdaki deneyimlerimiz bize gösteriyor ki, akılımız her ne kadar da bazı şeylerin bize göre olmadığını söylesede kalbimiz o şey için yıllar boyu atabilir. Böylece sofhistik akıl da eski iktidar sahiplerini, onları hiç rahatsız edilmeden oturdukları kalplerinden kovarak onların artık insanlar üzerinde hiçbir hakka sahip olmasını engelliyordu. Bu savaşı ilk Sokrates başlattı ve barışa da eski dünyanın son bulduğu ilk günde ulaştı. Sokrates’le beraber kalplerin sınavı başlamıştır ve kalplerin içerisindekiler son bir şekil verilerek dizilmekte, en son sıkıntılar dile getirerek kalpten dışarı atılmaktaydı. Böylece kalplerinin hiçbir şey için çarpmasına izin vermiyorlardı. Bunlar süphecilerin eseriydi. Sofhistlerin zamanındaki akılla meydana getirilmiş olan aynı kalp temizliği şüphecilik zamanında kazanılmiştir.
Sofhistik eğitim aklın hiçbir şeyin önünde kayıtsız kalmayacağını, süpheci düşünce ise kalbi hiçbir şeyin duygulandıramamasına neden oldu.

İnsan dünyanın gidişatına takıldığı ve dünyevi ilişkilere bağımlı olduğu sürece, ki bu eski çağın sonuna kadar böyleydi, çünkü kalbi her zaman dünyevi bağımlılıklarla güreşiyordu, budan dolayı henüz bir ruh olamadı.Çünkü ruh bedensizdir ve dünyayala ve vücutla bir bağı yoktur, onun için dünya , cemaat yoktur buna karşın sadece ruhaniyet ve ruhani cemaat vardır. Bu yüzden insan ilk başta tamamen riayetsiz ve aldırışsızdı, böylece aynı şüphecilerin onu tanımladığı gibi tamamen bağsız, dünyaya karşı tamamen kayıtsızdır ki ona dünyanın batmasi bile irdelemez, o kendini dünyasız bu da demektir ki ruhsuz olduğunu hissettiğindendir. İnsanların kendilerini bağımsız, dünyası olmayan ruhsuz yaratıklar olarak gördükleri, bu neticesinde yaşlı olanlara ait büyük bir üründür. Hıristiyanların yılansı akılları ve güvercininki gibi masumiyetleri antik çağdaki ruhu özgürleştirmedeki iki yanı teşkil ederler, akıl ve kalp tekrar genç ve yeni olarak bütünleşir, böylece hiç kimsenin kendini bir daha dünyevi ve doğal şeylerle cezbedilmesi engellenmiş olur. Böylece yaşlı olan ruhanilere erişip ve ruhsal olarakta ruh olmak için çabalarlar. Ama o ruhi olmak isteyen bir insan olur, kendini daha önce adamak istediği gerçekte sadece ruhu ve kesin hisseleri ya da keskinlikle değil, diğer işlere çekilmiş hisseder ve bunlara hakim olmak için çaba sarfeder. Ruh kendini sadece ruhi olana emek verir ve her şeyin içinde "ruhun izlerini"arar: inanan ruha "hersey tanrıdan gelir"ve bu onu bu şeyin asıl olarak ilan edildiği sürece ilgilendirir; filosofik ruh için her şey aklın damgasını taşır ve onu sadece akıl olduğu, yani ruhani içeriği içersinde aklı bulduğu müddetçe sürece ilgilendirir.

Yani o tamamen ruhsuz olan ruhla değil, aksine sadece onun özüyle herşeyin arkasında olan ve üzerinde olan şeylerle düşüncelerle ilglidir. Onu yaşlı olanlar zorlamamışlardı, çünkü daha ona tam sahip olamamışlardı; hayır, onlar onu elde etmeğe çalışıyor ve bunu özlemliyorlardı ve onu düşmanlarına karşı kışkırtıyorlardı, duygu dünyası ise duyduları ve keskin aklı kışkırtıyordu (bu duygu dunyası o kadar da hisli olamazdı, çünkü yahvanın ya da putperestlerin tanrıları "tanrı ruhtur" kavramından çok uzaklardı ve noktadan itibaren vatanın ruhaniliği henüz "şemailiği"geçememişti vs..?). Eski çağı akıllı çocukları olan Yahudiler daha bu güne kadar ilerleyememişlerdir ve bütün incelikleri ve akıllı, mantıklı olmanın verdiği güçle herşeyi rahatlıkla çözmeye ve hizmet etmeye zorunlu eder ve ruhu bulanmaması onu irdelemez. Hiristiyan ise ruhla ilgilenir çünkü o kendisini ruhani bir insan olmasına izin verir.; Yahudi ise bu ilgilerin içindeki saflığı anlayamaz, çünkü o bu ilgilere bir değer biçmeye izin vermez. Hıristiyanlığın kendini haklı çıkarmadan açıklaması gibi ari bir ruhaniliğe ulaşamaz.Yahudilerin ruhsuzlukları onları her zaman için Hıristiyanlardan uzaklaştırır; ruhsuz olana, ruhani olan anlamsız gelir, aynı ruhani olana ruhsuz olanın değersiz olması gibi.

Yahudiler sadece bu "dünyanın ruhuna"sahiptirler.

Antik çağın keskin ve derin aklı ruhtan ve Hıristiyanların ruhaniliğinden gökyüzünün yerden olduğu gibi uzaktır.
Kim kendini özgür bir ruh olarak görüyorsa o bu dünyanın şeylerinden fazla sıkılmaz ve korkmaz, çünkü o bu şeyleri takmaz; olaki bu şeylerin ağırlığını hisssederse o zaman bu sey "sevgili hayat’la "ilgili olduğu için gerçeğine uygun davranmak gerekir. Kendini özgür ruh olarak tabir edenler, özgür ve herşeyin tadını çıkarak yaşarken onalara ait olan cemmatin durumunun ne olacağını pek sormazlar. Hayatin içerisinde meydana gelebilecek müşkülatlar onu rahatsız etmez, çünkü o sadece ruhani olan ve ruhaniliğin besininden yaşar, bunun yanı sıra farkında olmadan tıkınır ve yutar, ne zaman yediği tükenirse bedeni ölür, ruhi olarak kendisinin ölümsüz olduğunu bildiğinden bir düşünce içinde gözlerini yumar. Onun hayatı ruhani olanla ilgilenmek yani düşünmektir, gersine düşünmez, takmaz, canını istediği ve yapabileceği kadar yapar bunu, bu hep düşünmekle olur, bunu Rene Descartes’te en sonunda kavramıştı ve bu cümleyi kurmuştu. "Cogito ergo sum", yani "düşünüyorum öyleyse varım!"Benim düşüncem burda benim yaşamım ya da benim varlığım demektir; sadece ben ruhani yaşıyorsam, yaşıyorum demektir, sadece ruhla ben gerceğim ya da- ben baştan başa ruhum , salt ruhum. Gölgesini kaybeden bahtsız Peter Schlemihl ruha dönüşmüş bir insanın portresidir; ; zira ruhun bedeni gölgesizdir. Buna karşın eskilerde nasıldı! Her ne kadar şiddete karşı güçlü ve erkekçe karşı koymaya çalıştılarsa bile yinede şiddeti kabul etmek zorundayadıler, ve hayatlarını ondan korumaktan başka birşey yapamadılar.

Sonradan geçte olsa kendi "gerçek hayat"larının dünyadaki şeylere karşı savaşmaktan ibaret olmadığını buna karşın "ruhani"olanın bütün bu şeylere sırt çevirmek olduğunu ,
ve bunu anladıklarında, Hıristiyan oldular, yani "yeni olanlar"ve eskiye karşı olan yenileyenler oldular. Sırtını dünyevi şeylere dönen ruhani hayat artık doğadan beslenemiyor zira "düşüncelerden yaşıyordu", ve bu yüzden artık o "hayat"değil , sadece düşüncedir.
Timon diyorki: "Dünyadan kazandigimiz anımsamalar ve düşüncelerde gerçek yoktur.""Gercek nedir!“diye çağırır Pilatus. Pyrrhonsun öğretisine göre dünya ne iyi ne kötü, ne çirkin nede güzeldir vs.., lakin bunlar benim olan verceğim sıfatlardır. Timon söyle der: "Aslında bir şey ne iyi ne de kötüdür bunu öyle ya da böyle düşünen insandir; dünya da kalacak olan Ataraxie( arzusuzluk, iç huzur, ruhani hoşnutluluk, derya sezsizliği gibi ruhhaleti)ve Aphasie ( köreleşmek ya da izole olmuş içsellik) olacaktır. Düyada artık tanınacak başka kalmamıştır, herşey birbiriyle çelişiyor, şeyler üzerindeki düşünceler birbirinden farksız ( iyi ve kötü bir olmuş ki birisi birşeye iyi diyorsa öbürü kötü buluyor bunu) ; bu da "gerçek"tanımanın sonudur, ve sonunda dünyada hiçbir şeyi tanıyamayacak insan kalır ve bu insan da gerçekği olmayan dünyaya bırakır ve ondan birşey olmaz.
Eskiçag böylece dünyevi şeylerle, dünya düzeniyle, bütün dünyayla bitmiş olur. Dünya düzenine ya da dünyadaki şeylere sadece tabiat dahil değil ayrıca buna insanın kendisini doğal olarak buldugu bütün ilişkiler mesela aile, toplum, kısacası bütün doğal bağlar. Dünyevi ruhanilikle Hıristiyanlık başlar. Dünya’ya karşı manen hazırlıklı olan insan eskinin putperesti (Yahudi Hıristiyan sayılmadığı için dahildir); bu insan kalanınin arzusundan baska birşeyin onu yöneltemediği, ilgisi, sempatisi, ruhu ile "yeni“dir, Hıristiyandır. Nasıl ki eski insanları dünyanın hakkından gelmeye, biribirine karşık şeylerden azad etmeyi amaçlıyorlardıysa, böylece sonunda devletin ve bütün şahsi olan şeylerin, topluma ait olan şeylerin, ailenin vs.vs. çözülmesine kadar geldiler, ki bunlar özgür ruhu azaltan, doğal, rahatsız edeci tutukluklardırlar.

Arkada

EMPERYALİST KAPİTALİZM

…İnsanlığa karşı işlenen bir suçtur. Bunu bir örneklle açıklayacağım. Dört kişi bir kahvehaneye gelip kahvehane sahibinden poker oynamak icin bir masa istiyorlar. Her dört kişi yanında oyuna yatırmak amacıyla nakit 2500 $ alımıştır. Oyun sırasında para ordan oraya döner. Bir defa biri 1000$ kazanıyor öbür sefer ötekisi. Bir kez bir tanesi 3000 $ kaybediyor, baska bir sefer ötekisi 1000 $ kaybediyor. Bu kişiler yarım saat değil bazen iki gün boyunca kesintisiz oynuyorlar. Onlar kumar oynamaya bağımlıdırlar. Onlar uyuşturucuyla "kumarla"tatmin olmadan oyunu bırakamıyorlar, ayni avdaki gibi "avı"avlamadan vazgeçemiyorlar. Bazen amaçlarına ulaşıyorlar, bazen de ulaşamıyorlar. Kahvehane sahibi ise masa için saat başına 80 $ alıyor onlardan. Bir oyun on saat sürdüğünde onlardan 800 $ kazanıyor hiçbir risikoya girmeden. Oyun ortaya konulmuş bütün parayı biri kazandıktan sonra sona eriyor. Kahvehane sahibi tekeldir ve toplum içinde de bu böyledir. Büyük firmalar küçük firmalardan ürünler alırlar çok fazla sayıda olduklarından fiyatlari tain ederler. Küçük firmalar bunlarla daha fazla rekebet edemedikleri için kendi fiyat politikalarını sürdüremezler. Tekelci kazancını büyük çapta satğı mallardan elde eder. Küçük firmalar böylece tekelciye muhtac ve bağımlıdırlar, çünkü sadece bu tekelci için üretirler. Firmalar ondan daha fazla ödemesini talep ederlerse tekelcide mali alan tek tekel olduğundan isterse firmayi iflasa sürükler. Bu ticeret ilişkisi tekelci tarafından kesilir ya da bitirilirse o zaman küçük firmada başka satacak müşterisi olmadığından yok olmakla karşı karşıya kalır. Örnek: Küçük bir çiflik sahibi 1000 domates üretiyor. Büyük bir toprak sahibi ise aynı zamanda 20.000 damates üretiyor ve malını küçük çifçiye nazaran daha ucuz fiyata pazarlıyor. İnsanlar ucuz olan mali tercih ettiklerinden kısa zamanda malını stamayan küçük çiftlik sahibi giderlerini karşılayamaz ve mülkünü satmak zorunda kalır. Kime? Tabii ki büyük toprak sahibine.Toprak sahibi bu yeride alır ve daha da güçlü olur. Çifçi havadan ve aşktan ailesini besleyemeyeceğinden kenidine iş arar. Büyük toprak sahibi ona kendi koşullarına uyması taktirde ona iş verir, bu da daha önce kendisinin sahip olduğu toprağı, ağa için ekip biçmesidir. Böylece çifçi ağaya bağımlı olur ve kendisine ait toprağı olmadığından kendi kararlarını alamaz ve kontroll edilir. O şimdi bağımsızlığını kaybetmiştir ve istenilen her yöne rahatlıkla sürülebilir.Başka bir örnek ( global yönden): ABD aynı antik çagda Roma imparatorluğunun olduğu gibi bugün tek güçlü ekonomik güç olduklarından güçlerini sonsuza dek genişletmek istiyorlar. Ekonomik güçlerini kullanarak bütün dünyayı mallarıyla bağımlı edip fethetmeye çalışıyorlar. Amerikadan bağımsız olan ülkeler bu Amerikan emperyalist birleşiminden sürülemezler. Buna karşın Amerikayla ticaret içinde olan Meksika, Türkiye, Kolombiya vs. vs. gibi ülkeler ona bağımlı olup gerektiğinden onun piyonudurlar, çünkü Amerika isterse ticaret bağını keser buda bu söz konusu ülkeler için işşizlik, fakirlik ve enflosyonu berabaerinde getirir yani perişan olma dekmekti.
Amerika Türkiye’ye ya da Kolobiya’ya ekonomilerini düzeltmeleri için herbirine 4 milyarlik $ ekonomi aşısı verir. Ama bu ülkeler yine Amerikan mali olan Cola, Malboro, Amerikan silahlari vs.vs. alırlar. Böylece ödünç alınmış para yine Amerikaya gider. Prolterya mal alandır. O alır, alır ve yine alir. Amerikelıllar faiz va ayrıca fiyatlarda indirimler talep ederki kredi alabilsin ve bu sözünü ettiğimiz ülkelerde mallarını uygun koşullarda pazarlayabilsin diye. Bununla beraber yerli üreticiler mallarını bu rekabete karşı tutunamadıkları için satamazlar. Mallar arasındaki fiyat farkı büyük olduğundan ucuz olan Amerikan mallları tercih edilir buda yerli pazarı çökertir. Çoğu yerliler işşiz kalır, içinde çalıştıkları firmaların içinde artık üretilemeyeciği için kapatılır. Amerika her geçen gün öbürleri fakirleştikçe daha da zengin oluyor, ve bunların da çeşitli istemleri olduklari için almaya devam ederler.Kimin parası yoksa o zaman borç eder, borç edilen parayı da faiz karşılığında geri ödemek zorundadır böylece bağımlılık zincirine takılmış olur. Amerika ve Avrupanın büyük bir çoğunluğu sınırlarını onlara kar getireceklerin dığındakilere kapatıyorlar. Muz botuyla ülkelerine girmeye teşebbüs eden ve hiç birşeyi olmayan mülteci geri gönderilir. Onu ülkesinden ayrılmaya iten nedenler çeşitlidir, o ülkesini sevmediği için değil zira ya güvenliği tehlikede olduğu için ya da daha iyi bir hayatı özlemlediği için kaçmıştır. Ama o bundan kesinlikle men edilir çünkü onun için sınırlar aşılamaz olur. Bu politik çürümeye götürür. İnsanlık nerde kaldı? İnsanlığın sınırları yoktur! Neden bazı ülkelerin sınırları kapatılıyor? Buna karşın Roma imparatorluğu sınırlarını açmıştı, sıcak kalpliydi böyle gaddar değildi. Moral nerde kaldı? ABD /Meksika sınırında, Avrupa birliğinin dışsınırları teşkil eden İtalya’dan itibaren Yunanistan ve İspanya’da moral sona eriyor.Moral mı? Eğer ben bir ölüm ilanı verirsem Amerikada mahkemeye çıkarılırım ve ya ölüm cezası yada ömür boyu ceza alırım. Amerika ne yapıyor ki? Kolombiya hükümetini sosyal adalet ve faşizme karşı savaşan gerillaya karşı savaşsın diye ödüyor. Bu verilen bu paralarla paralı askere ödeniyor ve ordunun kendi kardeşlerine karşı kullanılacağı silahlar alınıyor. Bush Beyefendi moral nerde? İncil de "sen öldürmemelisin! "diye yazıyor.

Ben devleten yana değilim. Devlet yurseverlilik üzerine kurulur ki; buda bize sonunda cinnete, intikama ve imparatorluğa karşı savaşmaya götürür. Kendisini sömürtmeye izin vermeyenler üst insanlardır. Bu kişiler kendilerin tetmin etmek için herşeyi denerler, dünyayı toplumdan ve devletten kurtarmak amacıyla,  kendi Ben-Derneklerini kurmak için organize ederler. Sadece ABD değil bütün insanlar egoist olmalıdırlar. Herkse aynı refah seviyesine sahip olsun, uyuşturucu alma hakkı, eğitim hakkı ve tembellik hakkı! Yani bizler birbirimize karşı tekrar saygı sahibi olmak ve kendi hayatımızı kendimiz sürdürmek istiyorsak, kendidimizi organize etmeli ve Amarikeyı işlevsiz bir hale getirmeliyiz. Bunun için şiddete ihtiyacımız var. Şiddet organizasyon yada organizsiyon etmek anlamına gelir. Yeryüzündeki hemen hemen bütün işçilerin ne yapacakları önceden söylenmiştir, mesela organize olmamalari gibi (piyonlar). Eğer buna belli oranda izin veriliyorsa bile belli sınırları aşmamak gerekir aksi taktirde devlete/kuruma zarar gelebilir. => Bağımsızlık!
Ruhun köleleştirilmesi: Televizyon insanlara iluzyonlar, yanlış resimler ve ideallerle kutsal bir dünya varmış gibi gösterek onları bu resimlere bağlıyor ve köleleştiriyor. Çoğu kimse bu ideallere ulaşmaya çalışıyor,mesela "...ben güzel olmak istiyorum..,...şuna ve buna  sahip olmak istiyorum ..”der. Kesin olan şey varsa; o da gerçekte bu ideallerin normal işçi sınıfı için asla ulaşılamayacak şeyler oluşlarıdır, sadece tek tük kişilere bu ideallere ulaşamak mümkün olabilir. Medyada damgalanmış gibi gösterilen kanun kaçağı devlete olan bağımlılığından kurtulmak için en basit araçlarla zengin olmak ister. Patronundan, devletten, milletinden, ailesinden bağımlı olduğu herşeyden. Eğr insan zengin ise bağımlı olduğu çok şey yoktur ve iseteklerini daha kolay realize edebilir. Kapitalist ise toplum tarafindan kabul görüldüğü için kanun kaçağı olarak damgalanmaz. Örnek: Bir kişi yedi kişiden haraç alır. Para kesip duruyor ve haraç üstüne haraç alıyor. Bu yedi kişiden kimsenin aklına bu kişiye karşı çıkmak gelmediğinden ve onun mülk sahibi olmasını hoş gördüklerinden bu da kısa zamanda köşeyi döner. Onun mülk sahibi olmasına karşı çıksalardı, siddet kullanıp hep beraber onun hakkından gelebilir ve kendi mülklerine sahip olurlardı. Hak budur! Bu da benin yansımasıdır. Yunanca ben = ego ,yani egoist demektir. Bir çocuğa çeyrek bir şeker verirsen ve etrafta duran cocuklara sorarsan, onlar da "bana da"derler. Böylece çocuk kendisinden yansıtır. Eğer ordaki çocuklardan bir tanesine şeker vermezsen bu çocukta kendisinin sevilmediğine inanıp, nefret duyar. Devrimde de bu böyledir. Devrimci insanlarda aynı küçük çocuklar gibidirler, çünkü onlar toplum tarafından ve devlet tarafından sevilmezler, fikirlerden ve tanrıdan hayal kırıklığına uğramışlardır. Böylece ortaya nefret çıkar. Tabanca, isyan, devrim!!!

Arkada

ÖZGÜR RUH (BAŞI BOŞ/ RAHATSIZ KAFA)

Isci

Bir iscinin amaci nedir ?
Calismak zorunda kalmamak !
"Isci" , calismaya mecbur kalmasina ve hayatinin calismaktan belirlenmesine ragmen , calismamak ister. Kisa olan molalar, paydos etmeler ve emeklilige ragmen, calismak istemez.
Herkese göre calismak, tartisilmaz hayati zorunluktur.
Calismak gerektirmeyen bir hayata ne dersiniz?
Bunun icin milli piyangoda büyük ikramiye kazanmak gerekir.
Durum böyle iken, insanlarin cogu ömür boyunca hayaline tutunsa da gerceklestiremiyor.
Kapitalizm ve sosyalizmde de isciler calisma zorunludur. Her ayin basinda yeterli gelire sahip olunmali ki, hayatta kalma mücadelesi verip aylik masraflari karsilanabilsin. Bu sürec her ayin basinda tekrarlanir.
"Isci" evliligine, cocuklarina , kredi borclarina veya tüketimi icin maddiyata bagli yasamak zorunda kalir. Bu nedenle maliyeti oldukca yükselir fakat tüm bunlardan vazgecmek istemez.
Yasam standardini sürdürmek icin de kendi istegiyle kendini bagimliliga teslim edip, sistemin bir kölesi olur. Yinede varliga erisemezler.
Varlikli yasayanlar sade ve sadece sistemin en bas kösesinde olanlardir.
Onlar da "iscilerin" sisteme bagimliligini kullananlardir. Böyelikle gücleri sabit kalir. Nedeni ise kimsenin onlarin gücüne erismeye cesaret edememesidir.
Hiyerasinin en üst kisminda olanlar krallar gibi yasarken isciler her ay basinda yasam mücadelesi verirler. Bundan dolayi iscilerin özgürlügü kisitli, kendilerine zaman ayirabilecek durumda degildirler. Insanoglunun kendini gelistirmesi, yasayabilmesi ve hayatini kendi düzenlemesi icin yeterince zamana ihtiyaci vardir.
Dolayisiyla yeni bir calisma sistemi öneriyorum :
Yedi sene calisip 3 sene mola vermeye ne dersiniz?
Hatta üc sene calisip yedi sene ara vermek daha iyi olur.
Bana göre günde en fazla bes saat calismalidir insan. Bundan dolayi insanin kendine ayirabildigi vakitte , kendini gelistirmesi ve yetistirmesi mümkün olur. Önerdigim sistemde herkesin özgür olup, proletarya ve maddi ve manevi kölelikten kurtulunur.
Insanlarin görevi kendi haklarini savunabilip kendilerini kisitlamadan bagimsiz yasamaktir.
"Bende hayatimi yasamak istiyorum!" Böyle düsünen cok insanimiz var. Ama hangimiz bunun icin direniyoruz? Hic kimse ! Cünkü cogunun "yasamaya" bile firsati olmuyor. Sundugum yedi sene calisip üc sene ara verme veya 3 sene calisip yedi sene mola verme teorisi, iste tam buna destek verir. Insanlarin rahat yasamasini destekler.
Caliskan, sadik ve itaatli olmak bu yasadigimiz sistemin bir kosuludur. Fakat cok az sayida bunlara minnetle yaklasan vardir. Iscilerin cogu bu sartlara laik olabilmek icin kendi güclerinden ve zamanindan ödün verirler.
Bu tür ideallar baski amacli kullanilir. Örnegin, yasadigimiz sistemi onaylamayanlara karsi kullanilir.
Aslinda mükemmellik insanoglunu daraltir. Insanlar kendini yetersiz hisseder ve hak ettiginin azina kanaat getirir. Benim düsünceme göre bu ideallari bir kenara koyup kendi hayatimizi nasil senlendirebiliriz diye bakmamiz gerekli. Böylelikle hayatimizin bir anlami olur.
Calismaya yedi sene ara verdigimiz sürecte yeterince hobilerimizi kesfedebiliriz kendi benligimizi gelistirebiliriz. Bu sürecte herkes istedigi gibi yasamalidir. Bunu gerceklestirmek icin de insanlarin kendi haklarini tanimasi gereklidir. Her insan dogustan, egitim görebilme,tembel ve mest olma hakkina sahiptir. Bunlar yeni bir hayat tarzin temel sütunudur. Tabiiki de herkes kendi dinini yasama özgürlügüne sahiptir. Hic kimse dini yüzünden iskence görmemelidir.
Yedi sene calisip üc sene mola verme fikri mantiklimidir?
Tabiiki de mantiklidir. Bu sistem vergilerden finanse ediliyor. Öyle bir zamanda yasiyoruz ki, insanlarin calisma mecburiyetinden geciniyoruz. Makineler ise cogu isleri üstlenebilirler. Makineler daha hizli ve etkin calisabilirler. Insanlar sadece makineleri tamir etmesi gerekir. Kommunizm insanlarin calismasina agirlik verildigi icin basarisiz olmustu.
Her sistemin avantaj ve dezavantajina yönelip kendimiz icin en iyi ve dogru olani secmemiz gerekir. Böylelikle teknik konulari, kapitalizmdeki makineler ve sosyalizmdeki toplumsal sistemi bir araya bagdastirip yeni bir sistem yaratmak gerekir.
Bu sistem yeni oldugu gibi de insanlari uyaniklik ve özerklik ile kusatir.

Arkada

ÖZGÜR RUH (BASI BOS/ RAHATSIZ KAFA)

İyi bir burjuva moral nedir bilir, her zaman gayretle işine gider, azimlidir ve “iyi şeylere"hizmet eder. Etrafında olup bitenlere , sokaktaki fakirliğe, başkalarının problemleriyle pek ilgilenmez. İçindeki acınacak vicdanın tatmin için sokakta yaşamak zorunda kalan mahsur insanlara sadaka verir. Onun işi vardır bu yüzden ne gibi bir politikanın sürüldüğü, kimin iktidarda olduğuyla ilgilenmez onun için önemli olan mülkünün güvenliğidir. Normal vatandaş "basit bir hayat"sürmeyen hayat kadınlarını, kanun kaçaklarını, hırsızları , kumar oynayanları, işçi sınıfını ve başı boş gezeni, bütün bu kafası rahatsız olanları, aşağılar. İyi, sevgili vatandaş bütün bu adı geçenlerden devletin onu korumasını ister. O bu kişileri anlayamaz , onlardan korkar ve onda bunları aşapılma duygusu uyanır. Bu yanlız kaderlerin arkasında neler yattığıni, bilmez ve ya onun acısindan bakıldığında anlaşılmaz şeylerdir bunlar. Bu yüzden onlarla bir bağ kuramaz ve onları reddeden bir tavır takınır. Başı boş gezenin çoğu zaman kuralları yoktur yada kendi isteklerinin doğrultusunda kendisine koyduğu ve yaptığı, belirlediği kuralları vardır. Eğer sokaklardan gezmekten yorulmuşsa ve daha fazla yürümek istemiyorsa, yürümez çünkü o kendi özgür ruhuna uyar,onun hizmet etmek zorunda olduğu ailesi, patronu, anavatanı, milleti yoktur. İyi burjuva ise onun aksine bütün bu şeylere bağımlıdır, çünkü geçmişte bu şeylerin onun ruhunu köleleştirmesine izin vermiştir, bağımlı olmuştur, kendisine karşı olan inancını kaybedip, aşk için harap olup ve yanlış idaellerin resimlerini takip eder. Bütün bunlar onun başı boş gezenin ve diğer kafası rahatsız onlaları anlamsına engel olurlar. O kendi ideal resimlerini takip eder, başı bos gezeni ve rahatsız kafaları onun ideal resimlerine uymadıkları için aşağılar. Bütün bu ideal resimleri takip edan burjuva bunlari takip ettikçe büyür ve sadakati o oranda büyür. Burjuvazi içinde kendisini tanıtabileceği morali tanır. Onun ilk şartı en basitindan bir iş, bir ruhsat ve moralini dönüştürebileceği olanağının olmasıdır. Ahlaksız olarak indüstri savunucusunu, hırsızı, playboyu, gaspçıyı ve katili, oyuncuyu, mülkiyeti olmayan işsizi, saf olanı görür. Namuslu burjuva bu ahlaksızlara karşı olan ruh haletini derin haklı bir öfke olarak tanımlar. Butün bu kişilerin ikametkagları, basit bir işleri, namuslu, basit bir hayatları, sağlam bir gelirleri vs. yoktur, kısacası bunların sağlam bir varlıkları olmadığından, bunlar “yalnız veya tek"olan tehlikeli işçi sınıfına aittirler. Onlar, tek bağıranlardır, garanti sunmayan ve riske girmekten başka kaybedecek hiç birşeyleri olmayanlardır. Aile kurmak inasanların birbirlerine bağlar, bağlı olanın garanti verir, ona ulaşıabilinir, aksine bir bekar böyle değildir. Oyuncu herşeyine oyuna yatirir, kendini ve başkalarını mahveder- garantisi yoktur. Her ne kadar vatandaşa tehlikeli, şüpheli kişiler varsa bunların hepsini kısaca “başı boşlar"olarak tanımlayabiliriz; o bütün bu başı boş yaşam tarzlarını sevmez. Ki bazı ruhani başı boşlar vardır, kendi baba evleri onları sıkar, kendilerini darda hissederler ki onlara verilen kısıtlı bölümlerde mutlu olmak yerine ; onlara sunulanla dokunulmaz bir gerçeğin bir parçası olup binlerce kez teselli ve rahatlık bulabilecekleri halde, onlar bütün eskiden beri gelen sınırları kırıp ve sivri dilli eleştrileri, baş eğilmez şüphecilikleriyle bu extravagant başı boşları üstüne gerilirler. Bu kişiler sabit olmayanların, rahatı olmayanların, değişenlerin sınıfını oluştururlar, yani işçi sınıfını, eğer yerleşik olmayan özlerinin sesini yükseltirlerse, adları “rahatsız kafalar"olur.

Böylesine derin bir duyumsamaya sadece proleterya yada lümpenproletarya sahiptir. Eğer normal vatandaşların sesine kulak verilip fakirliği ber taraf etme istemleri doğrultusunda hareket edilseydi çok büyük delilik edilmiş olurdu. Tam aksine iyi vatandaş karşılaştırılmayacak tesellilikte olan ikna etmesiyle kendine yardım eder ki, “sansin bütün ürünleri eşit olmadan dağıtılmıştır ve hep böyle kalacaktır’ tanrının taktir gördüğü gibi.

Sokaktaki fakirlik iyi vatandaşı pek rahatsız etmez, o kendini "dürüst ve işe yarayan "bir adam, (işçi=proleter) iş ve yiyecek üreten kişi olarak görür ve bununla tatmin olur. İyi vatandaş hiyerarşde işçiden dah üste yer alır, çünkü o hiyerarşinin temeli ve koruyucu okudur, tüketici sınıfı. Başka bir şey değil! Basit bir elektirik süpürge efekti, burda içine çekilen toz değil en yüksek hiyerarşinin proleteryadan yani başı boşların parasıdır çekilen.

İyi burjuvazi buna karşı hazzı gün geçtikçe daha çok yenilenen ve hoşnutsuzlaşan fakirlikle bulanır, her geçen gün sabırsızlanan ve sessiz duramayan fakirlerin hareketleriyle değil, rahatsız olanlarla bulanır.

“Başı boş gezeni ve ortalığa huzursuzluk yayanı hapse at! O ÜLKEDE HUZURSUZLIK VE VAR OLAN DÜZENE, KANUNLARA KARŞIDIR "onu taşlayın, taşlayın!!!!”

(SİLAH, İSYAN, DEVRİM!!!)

Bütün bu rahatsızlıklardan ortaya çıkan sonuç şudur: "iyi burjuva"için kimin onları ve onların prensiplerini koruduğu o kadar önemli değildir, krallık yada cumhuriyet vs. Peki onu koruyanın prensibi nedir, onu her zaman sevecek olanin? İş değildir, doğum da değildir. Ama ortamala birşey, biraz doğum biraz da iş yani faizi olan bir mal. Mal burada kesin olan, verilmiş olan ve doğuştan miras kalmış olan birşeydir, faizi ise çalışmayla gelen, yani çalışan sermayadir. Sadece asırılık, fazlalık ve radikallik değildir! Doğuştan birşeylere sahip olma hakkı, ya az iş yada hiç iş sahibi olmanın aksine işin sermayesi ve ona bağımlı işçiler. Eğer bir zaman içinde bir yanlışlık yapılmışsa başkalarının ondan zarar görecekleri halde bundan hemen bir menfaat çıkarılır. Ortacağda yanlışlıkları genelde Hıristiyanlar yaptılar, çünkü kilise yeryüzündeki bütün güce ve söz söyleme hakkını elinde tutuyordu, hiyerarşi sahipleri cahiller kadar bile gerçekten haberleri yoktu ve her ikisi de aynı yanlışlık içindeydiler. Bu avantajdan dolayı hiyerarşi sahipleri güç sahibi oldular, cahillerde itaatetmenin zararlarını gördüler. Söylenen bir lafa göre insan zarar görerek akıllı olur. Böylece cahillerde nihayetin de akıllı oldular ve ortaçağın “gercekğine"artık inanmıyorlardı. Buna benzer bir ilişki burjuvazi ile işçi sınıfı arasinda vardıır. Burjuva ile işçi paranın gücüne inanırlar. Paraya sahip olmayanlar, cahiller ve papazlar para ya sahiplerden daha az inanırlar. “para dünyayı yönetir"burjuvazinin sloganıdır. Malvarlığı olmayan aristokraklar ve işçiler dilenciler olarak görülüp politik itibar acısından bir anlamları yoktur. Soy ve mertebe değil paradır itibari yapan. Malı olan hükmeder, buna karşın devlet varlığı olmayan hizmetkarlarından, hangilerin onun yerine yönetebilecekse onlara maaş verir. Ben devletten herşeyi alıyorum. Devletin izni olmadan herhangi birşeye sahip miyim? Onun haberi olmadan sahip olduğum şeyinde seneti yoksa, hemen elimden alır. Yani herşeye onun izni ve merhametiyle sahip değil miyim?
Sadece senet bile burjuvayi korur.Vatandaş ne ise devletin koruması ve merhametiyle olur. Devletin hakimiyeti bozulursa o zaman vatandaş sahip olduklarını kaybetmekten korkar.

Peki hiç kaybedecek birşeyi olmayan proleter ve başı boştan ne haber? Onun kaybedecek birşeyi olmadığından devletin korumasına “hiç"birşey için ihtiyaç duymaz. Tam tersine eğer devletin koruması herkesten çekilirse o birşeyler kazanabilir.
Bu yüzden varlık sahibi olmayanlar devleti malsahibi olanların koruma mekanizması olarak görür, bu ayrıcalıklılar onu sadece sömürürler. Devlet burjuva devletidir ( proleter ve başı boş olanın devleti değildir), insanları çalıştıkları işe göre değil onların ne kadar sadık oldukları, devletin yasalarını ve kanunlarını uyguladıkları oranda korur. Burjuva rejimlerinde çalışanlar her zaman varlıkı olanların, devletin malını elinde tutanların yani kapitalistlerin eline düşerler. Çalışanlar çalıştıkları işin değerine ne kadar çalıştıklarıyla ölçemeler."İş kötü ödeniyor!"En büyük kazancı kapitalist yapar.- daha iyi ödenenler devletin ihtişamını ve iktidarını yükselten üst mertebedeki devlet yöneticileridir. Devlet iyi ödüyor ki "iyi burjuva", varlikli olnlar, tehlikesiz bir şekilde hiyererşinin temelini yani proleteryaya kötü ödesin; devlet hizmetkarlarını, burjuvaziyi, bir koruma mekanizması olan polis teşkılatını ( polis teşkılatına askerler, memurlar vs. bütün devlet makinası dahildir), iyi ödeyerek sağlar. Bu teşkılatın ödenmesi için burjuvazide yüksek ödemelerde bulunur ki işçi sınıfını daha az ödeyebilsin diye. ( devlet yüksek miktarda vergi ödeyen büyük kapitalistlere ve bu yüzden işçilerine az ödeme yapıyor diye hesap sormaz!!!)
Ama işçi sınıfı devlet içinde korumasız( onlar işçi oldukları için değil devletin tebaası oldukları için polisin koruması altındadırlar, hak kanunu) olduğu halde yinede bu hükmeden devlete, bu burjuvazi krallığına karşı esaslı bir düşman gücü olarak kalır. Onların prensibi, iş değerine göre kabul edilmez, onlar sadece işi bırakabilirler ve çalışatıklarını kendilerininki gibi görebilirler. Burda ve ordan çıkan bütün işçi ayaklanmalarının özünde bu yatar.
Devlet emeğin köleleştirilmesi üzerine kurludur. Eğer emek özgürleşirse o zaman devlet yok olur!!!

Arkada

RUHUN KÖLELEŞTİRİLMESİ (BAĞIMLI OLAN RUHLAR)

Örnek: 6 işçi patronlarını nasıl para kazandığını gözlemlerler. Patron kazanır da kazanır. Burda ortaya çıkan soru şudur, patronun sürekli kazanması ve işçilerin aldıkları asgari ücretle hayatlarını sürdürmeye çalışmalarından kim suçludur? Tabii ki bu vatandaş parasıni harçamak zorundadır, ve bu ay için yine çalışmak zorundadır. Patronun bu kadar çok kazanmasının tek sorumlusu proleterin ta kendisidir, o mülkiyetin hoşgörmesi için devlet trafından ihtar ve tehdit edilir. Eğer o mülkiyete karşı gelseydi o zaman herkes mülk sahibi olur böylece hak ettgii gibi ödenirdi. Kapitalist devlet tarafindan sürekli teşvik eder ve böylece devlet proleteryanın bağımlılık anlayışına faydada bulunur. Yani onun bir aile sahibi olmasını, her işiyle ilgilenmesini, tembel olmamasını,ki o ailesi bir ay dahada yaşayabilmeleri için, her ay kendisi ve ailesi için çalışmak zorundadır. Bir yana koymak için artakalan kazanç diye bir şey işçi sınıfının yanında yoktur, bu sadece kapitalistin yanında vardır, bu da kapitalistin kısa bir sürede kendisinin tembel olma, özgür olma ve kendini bağımlılıktan çözme hakkını nasıl finanse ettiğini açıklar. Eğer işçi patronun mülk sahibi olmasına karşı çıkarsa, onun kazanç yapması için bereber çalışmaz ve daha fazla aylık isterse hemen kanun kaçağı ilan edilir. Eğer işçi sınıfı bağımsız olursa o zaman devlet çöker, çünkü devletin düşmanı bağımsızlıktır, çünkü devlet bir düşüncedir ve o sadece ona itaat edildiğive sorgulanmadığı sürece işler. Devlet kanunlarıyla güçlüdür, böylece yeryüzündeki tanrı dünyevi olur. İşçi ne kadar bağımlı ise devlet ve devlet makinası o kadar büyür. Devlet gücünü kanunlarıyla gösterir, bunlara uymazsan cezalandırılırsın. Yaşayan ben değil benim vücüdumla yaşayan devlettir ve böylece yansıyan ben değil, benim kendimi vermemle beraber benim aşağılanmamı isteyen devletin küçük bir parçasıdır. Devlet yığınları kontrol eden, ideallere uydukları sürece kendilerini otomatik olarak düşüncelere dönüştüren, yansıtan, dile getiren ve bununla beraber halkı paçavra haline getiren hiyerarşik bir sistemdir. Çogu insanlar bu ideal resimlere uymaları gerektiğini bunun olanaların kaderi olduklarına inanırlar. Kendini bu düzenden kurtarmak isteyenler ise bunların yanında pek hoşgörülmezler, hemen kötülükçü olarak görülüp devlet tarfından hoş karşılanmaz, istenmez, çünkü onlar devletle rekabet ederler ve devlet düşmani olarak ilan edilirler. Buna kafayı koyan, işçi sınıfının gözünü açan ve yerli huzursuzlukları dile getirenler kötülükcüdürler, devletin içindeki aynı düşünen taraftarları aydınlatıp onlarında bağımsızlığı tanımaları ve istemeleri üzrine çalışırlar. Devlet ise özgür olamak isteyen ayrıcalıklı grupların ortaya çıkmasını istemez. Bu gibileri genelde hiyerarşinin en üstünde olan kesimdir. Halkın basit ve geniş bir kesimi olsa olsa devlet tarafindan organize edilen lotto- şans oyunlarında kazanmayı hayal edebilir, ki bu onun gerçekliğinin bir parçası olur. Lotto sonuçta ümit-ilüsyonudur. İnsan lottoyla işten kurtulabileceğini hayal eder. Ama lottoda kazanma şansı bir arabanın başka bir ülkede 1000 km giderken yolda ara verince tesadüfen bir dolar bulmasına benzer. Lottoda büyük para vurma şansı allahın bile unuttuğu yerdeki sokakta bir dolar bulmak kadar büyüktür. Özürleşme arayışları içinde televizda da bununla ilgili programlar gösterilir. Burda insana eğer insan çok çalışkan olursa böylece insanın çok bağımsız olabileceği, kısa sürede saygınlık, varlik ve zengin olabileceği gösterilir ve bu şeylerden hayal etmesi sağlanılır. Bu parolojismi gerçekleştirmek insan kısa zamanda büyük miktarda şansa ihtiyacı vardır. Çoğu kez çalışarak özgürleşmek isteyen bu şansı bulmaya çalışanların yok olan varlıklar, dağılan aileler, kişisel ve bedensel bir daha düzeltilmeyecek üzre zararlara uğramışlardır. Bununla beraber bu kişilerin yaşama süreleri kısadır yada bunlar bu tür arayışlar içinde yaşama sürelerini kısaltmışlardır. Kapitalist ise kendini kurtarmıştır, çünkü o çoğu zamanda devletin teşvikleriyle işçi sınıfını sömürerek kurduğu ayrıcalıklı bir sınıfa aittir. Emekçi ise ailesine karşı sorumluluk taşır. Ne kadar çok sorumluluğu varsa devlete o kadar bağımlıdır, çünkü o özgür değildir bakmak zorunda olduğu bir ailesi vardır. Çoğu zaman kendisi üzerine düşümemez bile çünkü bakmak zorunda olduğu ailesinin problemleriyle ilgilenmesi gerekir. Bu yüzden onun kendi hayatı kendisine çok kısa gelir çoğu zamanda hayatı yol kavşağında kalır. O ne kadar bağımlı ise devletin ihtişamı o kadar büyür. Ne var ki bu yüzden işçi sınıfını maruz göremeyiz çünkü onların gerçeği tanıyacak bilinçleri yoktur. Bu bilinç ilk devletin önceden başlattığı sefilleştirme süreci iyi gelişmiştiğinde rastlayabiliriz, yani eğer fakirlik ve işşizlik hakim olduğu zaman. Böylece devrim büyüyebilir ve yeşerebilir. Eğer insanlar hayatlarından memnun ve karınları toksa bu tür düşüncelere ilgileri az olur. Bu durum dah çok kuzey ülkelerinde görülür, örnegin ABD, Kanada, Avrupa’nın büyük bir kısmında( Avrupa Birliğine dahil olan ülkelerde) . Orda yaşayan işçi sınıfları dünyanın diğer işçi sınıflarına nazaran hayatlarının zevkini sürerler. Lakin bu çoğu kez öyle değildir çünkü onlar tüketici bir sınıf olup, zenginlerin mallarını alıp onları daha da zengin ederler. Magazin dergisi "Forbes"düzenli olarak dünyanın en zengin adamlarını yayınlıyor. Dünya’da 368 kişinin yeryüzünün % 40’na sahip olduğunu düşündüğümüzde sınırsız açgözlülüğün nasıl bi güce sahip olduğunu anlıyoruz. Halk mülkiyeti hoşgördüğü sürece bu gidişattın tek suçlusudur. ”Sen çalmamlısın"bu açıklama Dünya’nın sefileşmesine yardım etti. Amaca ulaşmak için ben ya kapitalist bir kanun kaçağı ya da “normal"kanun kaçağı olacağım. Başka türlü kendini kurtarmak çok ama çok zordur...Yada ben kendi benliğimi rededeceğim ve devletin istediği gibi bir sefil olacağım. Ben onun mülk sahibi olmasını kabul etmeliyim. Ben bunu kabul ettiğim sürece o zengin olacaktır. Bu da hiyerarşi içindeki zenginin daha da zengin olmasi demektir. Goethe ve Hegel de bizim zamanımızdaki sefalette suçları vardır, çünkü onlar subjenin objeden bağımlı olduğunu biliyorlardı. Aklın ve moralin mükemmelliyetçileri!

Onlar devletin bir düşünce olup bizi düşündürttüğünü, bizim içimizde yaşadığını, bizim yaşamadığımızı biliyorlar ve bunu ayyuka çıkarıyorlardı. Böylece egoizm kişisel bir şeydi ve devletle ilgisi yoktu, çünkü devletin kendiside bir egoisttir. Devlet aynı zamanda despotur da. Eğer onun sözlerini dinlemez yahut onun kanunlarına uymazsak cezalandırılız, korkutuluruz, bastılırız vs.vs.

Arkada

Paradigmayi engelleyenler

Simdi size paradigma ile ilgili gercekleri anlatacagim.
Gecmisten gelecege bir insani getirdigimizde, "araba" tabirini andiginizda , arabanin ne oldugunu tahmin bile edemez. Bir arac yanindan gecitigini farz edelim, arabanin amacini veya ne icin kullanildigina anlam veremez cünkü ne tabiri ne de esyayi tanimamaktadir. Ama arabanin ne oldugunu ve ne icin kullanildigini aciklandiginda, anladiginiz takdirde o durumu unutamazsiniz. Bu bir paradigmadir. Bizler birer köleyiz cünkü her ayin basinda yeniden basliyoruz. Biz isciler bunun farkindayiz fakat illuminatlar kurduklari düzenle bizi yok etmeye calisiyorlar. Isciler sisteme karsi gelmek isteseler bile illuminatlar o sistemi cökerirler. Malesef simdiki sistemin bir parcasiyiz. Bundan yararlanan sadece devlettir. Azinlik büyük bir kitlenin kanini emmektedir. Hak hukuk mülkiyet bu duruma dahildir, bu yüzden perisanligimiz ortadadir.

Pardigmayi engelleyenler; G.G.
G.G dünyanin merkez olmadigini tespit etmisti. Merkez olan günesti. Bunu teleskop ve bilim incelemlerle kanitlamisti. Bir paradigma ile karsi karsiya geldigi icin bu durumun aksisini düsünemezdi.Baska birsey düsünemezdi. O dönem kiliselerdekiler ise dünyanin merkez oldugunu idda ediyorlardi. Bunun aksini bilen G.G onlara karsi kendini savunup onlari ikna etme cabasinda bulunmaktaydi. Teleskop sayesinde de basarili olmustu. Paradigmaya karsi gelemeyen kilise halki bu durumu seytanin oyunu diye acikladilar. Gercegi görmelerine ve bilmelerine ragmen dini acidan red etmeye calismistilar. G.G. hayati boyunca konut hapsine alip sundugu konuyu cürütmesini istediler. Fransiz devriminden önce 1745 de tahitide de devrim baslamisti. Tahiti antil denizin parisiydi. Zengin ve varlikli endustrisiyle taninmistir. Afrika köleleri güneybatindan tahiti ye göc edip devrim yapmislardi. Tüm köleleri kurtarip devletin karsisinda esit kilmislardi. Seker satisina konulmak istendiginde kimsenin sekeri satin almadigindan satis basarisiz gecmistir. Satis basarili olsaydi afrikali köleler serbest yasiyacaklardi ve illuminatlarda avuclarini yaliyacakti. Sonuc, embargo. Ya tecrübeden faydalanip serbest olunulur yada biri gelir yöntemiyle basarili olur. Illuminatlar ne kadar halkin gelismesine engel olsada, insanlar köleligi basariyla yok ettiler.

Arkada

Dolardaki kan

Sizlere psikanalist olarak bir hikaye anlatmak istiyorum. 1970 de filistinde opek tarafindan benzin kesildi. 6 hafta boyunca tüm dünyada benzin bulunmuyordu. Illuminatlarin plani vardi. Opegin yakinlarinda tuzak kurmuslardi ve o bölgeyi korkutmuslardi..
Örnek vereyim : Ben Irak gibi bir ülkeyim ve halkim icin iyilik istiyorum.CIA geldiginde sana Saddam Hussein gibi insanlar gerek var diyip zorbaligi zalimligi tasavvur eder. Neden Amerika güc sahibi? Cünkü opege bagli ve embargo bile yoktu. Fakat Saddam H. teslim edilmisti. Kimse onu kontrol edememisti , onu yoldan cikarmak istemislerdi. Bildigimiz üzre savas da maddiyattan finanse edilir. O paralar amerikanindi. Banka krizlerinde mesela almanya 500 milyar para kaybini yasamisti. Fransa da ayni miktarda krizden etkilenmisti. Bunlarin hepsini Saddam H. nin üstüne yikmislardi. Konu : Cumhurbaskani Erdogan. Nasil güce sahip oldu, illuminatlardan 700 milyar elde ettigi icin. Emir ve komut verendir. Acgözlülükle 100 milyari kacirdi. Kürtlere demistim ben, beni dinlemediler. Onlar Erdogana inandilar. Paradigmayi engelledi kürtler. Bana inansalardi hayat daha güzel olacakti, Tüm politikacilar kitabimdan haberdardi. 2000 yilindan beri icerigini anlattim. 2007 de internette kitabimi yayinladim. Politikacilar beni engellemek istediler, kendi sistemlerinin islemedigi ortada.

Arkada

Dünyayi nasil görmek istiyorum?

Ben düello yasalardan yanayim. Örnegin, ben bir hakimim ve iki duello icine giren iki kisilere engel olmak istiyorum,iki tarafi isimlendirdigimizde, birisinin adi Günter birisinin ismi Hans oldugunu farz edelim. Iki kisiye de söyle bir tavsiyede bulunurum.
18 yasini bitirmis olan herkese hayatinin sonuna kadar 6000 Euro verecegimi ve uyusturucu maddeler de ücretsiz oldugunu sunarim. Iki kisiden birisi bunu kabul etmedigi takdirde düello yasalar islemez. Neden? Cünkü devlet bundan daha hükümlü ve güclü oldugundandir.
Devlet gücünü ve kuvvetini yasalarla gösterir. Yasalara aykiri davrandiginda ise ceza yenir. Politikacilar vs. istedikleri yasalari devlete ayni fikirlerle bunlari savunur. Tüm güc polislerin politikacilarin mahkemelerin ve askeriyenin. Bu sistemle Trotski rusyayi , Hitler de almanyayi yönetti. Ben hic bir dikatöre ve de verilen oylara güvenmiyorum. Nedeni ise, verilen oylar sonucu dikatörlerin gücü artiyor.
Bana göre herkes silahlanmali,dikatörler de hata yaptiginda sen veya baskalari onu cezalandirabilmeli. Öylelikle tekrar hata yapmaz ve aldatmaz. Herkese 6000 Euro verildiginde, kimsenin maddiyatsizliktan korkusu olmaz. Bundan dolayi herkes istedigi sekilde hayatini yönlendirir ve herkeste düsünce ve konusma özgürlügü olusur. Herkes birer kapitalist olmali.Herkes birer Ferrariye sahip olmali.
Illuminatlarin düsündüklerinde de biliyorum. Insanlari yanlis düsünmeye yönlendiriyorlar, asil amaclarini örtmek icin.
Örnegin , ben bir isciyim , Harry Detlef ve Hans da isci arkadaslarim. Ama asil basarili olan patronumuz dedigimde tam da illuminatlarin istedikleri sekilde düsünmüs olurum. Sadece bu düsünceyle yasamamizi istiyorlar.
Bir mogol savascisi bu duruma ne derdi? Ben en büyük pirlantadan bile daha degerliyim diyip kendinden asla ödün vermezdi. Bu yüzden iscilerimiz uyanmali. Calisarak elde ettiklerinin degerini bilmeleri gerekir. Devlete kaldigimizda kendinin isine nasil yaradigina göre bizim elde ettiklerimizi kullanir. Hitler hakkinda bisey daha söylemek isterim. Neden yahudileri gazla zehirleyip kendini ölümsüz sandi? Ermeni ile türkiye iliskisindendir. Yarim milyon insan hayatini kayip etmisti. Hitler de bu durumu örnek alarak diktatörlügünü emin bir sekilde yasadi. Bu yüzden herkesin silahlarla gezmesini öneriyorum, böylelikle haksiz davrananlara karsi savunmakta zorlanmayiz. 7 Milyar insan ölecegine günlük 100 kisinin vefati tercihimdir. Sene 1917-1918 de anarsi yönetim varken bile isciler kendi hayatlarini düzenliyorlardi. Bu durum kapitalistlerin isine gelmiyordu. Hatta solculari da öldürdüler. Onlar ilk nasyonal sosyalistlerdi. 20 bin isci buna karsilik vermisti. Sanirsam Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Gustav Landauer ve de Erich Mühsam ölürüldüler. Tek olarak Herrmann Albert meksikoya kacabilmisti. Oradada " Ein General kommt aus dem Dschungel " kitabini yazmisti. Güclü olmaya calisan herkese düsman kesilir. Uyusturucu maddeler insanlarin zihnini uyusturur . Alkol ve eroin kendini kontrol edemedigin icin iyi degildir. Eroinin etkisiyle bir sise wodka icecegine üc sise ictigini düsündügünüzde ne kadar etkisiz oldabileceginizi anlarsiniz. Benim sistemim de alkol , eroin, kokain, hayat kadinlari, faiz, sans oyunlari ve atom ile ilgili konular yoktur. Herkese 6000Euro verildiginde, hayat sartlarinin ucuz olmasini istiyorum. Tabi ki de üretim fiyatlarini unutmamamiz lazim. Reklam icin yüzde 50 vergi , yüzde 21 kdv ve kaptalistlerdeki 180 kazanc da kaldirilacaktir.

Arkada

Anarşizme hoş geldiniz

Özgürlüğü sevenler eninde sonunda anarşist oluyorlar. Anarşistin amacladığı iktidari yok etmek. Siyasi aktivelerin merkezinde sosyal bir özgürlük düşünce saklıdır. Anarşi kaos değil, iktidarsız düzdendir. Anarşistin ana fikri, bir insanın diğer bir insan üzerinde hükmetmemesidir. Bu kadar! Anarşi, düzene koymanın en önemli biçimdir. Ve biz anarşistler şiddeti adım adım yok ediyoruz. Anarşizm ile sosyalizm artı özgürlüktür formülü. Bir anarşist birkeresinde derdi ki, özgürlüksüz sosyalizm haksızlık ve vahşidir. Adamın adı Michael Bakunin, bunu 1870 yılında demişti.
Kant’a göre anarşizm, özgürlük ve şiddetin yasasıdır.
Anarşizm olumlu bir yaklaşımdır, çünkü eziyet görenlerin kalkınmasıdır.
Anarşizmın fikri, her konuyu süpheli ele almak. Anarşistler Rusyanın reform döneminde iki gruba ayrılmıştı. Sosyalistlerle komünistler. Trozki ise, komünistlerin iktidarda kalıp sisteme hakimliğini korumasını istedi. Buna karşı gelen herkes öldürüldü ya da Gulag’a gönderildi.
20000 anarşisti öldürttü. Onlara bir konuşmasında ‚geldiğiniz yere geri dönün tarihin pislikleri‘ demişti. Sonunda onu da Mexiko’da Stalin öldürdü.
Sare Lambros için, tüm anarşistler gereksiz ve suçlu kimselerdi. İtaltan anarşist uzmanı demişti. Terorist ve suça bulaşmış insanlardır.
Tüm anarşistler aptal ve suç makinesi, zaten işe yaramazlar engelli ve özürlülerdir. Yüz hatları bile simetrik değil.
Bakunin’ın zamanında sonra, Avrupa’da özgürlük kavramı ele alınmadı. -Walter Benjamin

Yani kimdiler?
Ben bir anarşistim
Ben anlıyorum. Dalga geçiyorlar
Asla! Ben sadece kendi fikrimi beyan ettim. Aslında tamamiyle anarşistim.

İnsanları bilgilendirin ve bağımsız yapın- William Godwin

Kralı olan bir halkın çok eksiği var, öncelikle özgürlüğü kısıtlıdır. Düzgün bir efendi bulmak değil de hiç bir efendiyi başa geçirmemektir amaç-Cicero

Ne kadar yasa ve kısıtlama varsa o kadar insanlar fakirleşir.
Ne kadar silahlar olursa o kadar çok kavga olur ülkede.
Ne kadar akıllı ve yırtıcı insan varsa o kadar farklı değişik şeyler ortaya çıkar.
Ne kadar kural ve yasa olursa o kadar hırsız ve soyguncu olur. – Lao Tse

Devrimcilerin görevi başkalarına yardım etmeleridir. Devrimci olmak devrim yaratmak değildir. Bu sadece devrimcilerin değişiklikler yapması ile başlar. – Murray Bookchin

Bir insansan otoriteye gereğin yok. -Max Stirner

Gücünüzü dağıtın ki kimseyi bağımlı yapmasın. -Anarşist

Anarşistlerin yanlış anlaşıldığı bir durum, kendilerinin de otoriteye bağlı olduğu sanılmasıdır.-Errico Malatesta

Bildiğimiz, dünyaları yaratırken bir kum tanesi olduğumuz. -Victor Hugo

Aşk, yasaların kuralların ihaneti. Dünyada herkes bir gün eşitlik ve birlik olursa, evlilik kalkacak sadece aşk kalacak.- Emma Goldmann

Kaos kestirilemeyen hükümsüzdür. Kaos, kısaca kestirilmemezliği içerir. -Alıntı

Komünistlikten nefret ederim çünkü özgürlüğü kısıtlar ve insan haklarını engeller. Böyle bağımsız olmayı düşünemem.- Michael Bakunin

En salak buzağları kasaplarını kendi seçerler. - Alıntı

Devletten beslenen, elinden ölür. -Gustav Landauer

Devlet soyuttur, hayatı insanları yutan, ölçülemeyen büyük bir mezarlık. Üstünde ancak devletin parçaları bulunur.- Michael Bakunin

Anarşistler insanları değil kurumlara karşıdırlar. -Benatra Durruti

Bu dünyada neden anarşistim? Çünkü herkes kendi isteğiyle var oluyor bu da benim kazancım. Herkesi rahat bırakarak hayatlarına anlam katarlar.- Johann Wolfgang Goethe

Toplum harikadir, düzen anarşizme bağlıysa.- Pierre Joseph Proudhon

Ütopi kavramı tüm fikirleri yaymaya yeterlidir.- Jack London

Arkada

Kelime filozofu

Ben Dr. Arroganto (kendini bir şey sananlara denir) değilim. Çoğu kişinin deyişiyle, aşk ve nefret birbirine yakın kavramlar. Ama benim gibi tanımını getiremiyorlar. Örnek: Ben konuya hakim olmayan bir kadına, aşktan nefret doğar dediğimde, bu ya şımarık ya da sorunlu bir genç olmalı diye düşünebilir. Ama örnek getirdiğimde, söylediğime hapsolur. Ayrıca, aşktan neret doğuyor diyip, aşkın kölesinin nefret olduğunu ilaveten açıkladığımda tamamiyle bu virüse hakim olur ve paradigmalaların özeklliği, bir fikir edindiğinde o fikre hapsolunmasıdır. Paradigmalar arası değişimler gerçekleşir. Bana normal bir vatandaş olarak şımarıklığın tanımı açıklar mısın? Belki şımarık olmak, devlete, patronuna veya ustana karşı cesaretli olmak, gözü kara, saygısız veya korkusuz olmak demektir. Size örneklere nefretin var oluşunu açıkladığımda, bu açıklamamı hafızanızdan silemeyeceksiniz. Böylelikle paradigmalar arası değişim gerçekleşir Ha birde, aşk kavramı hakkında bir bildiğim daha var: Aşkın kölesi kim veya nedir? Nefrettir, çünkü aşkta oyun olmaz. Aşk hayal kırıklığına uğratılmaz, uğratıldığında nefret devreye geçer. Geçmiş zamanda bir tanınmış tarih filozofu ödül almıştı. İnsanların neden savaşa katıldığını anlayamamıştı. Çünkü aşk hayal kırıklığına uğramak istemez ve insanlarda aşklarını hayal kırıklığına uğratmak istemezler. Bu tutumdan dolayı savaşa katılırlar. Şimdi de devlet hakkında bir şeyler söylemek istiyorum. Devlet benliğini korur ve benliğini hükmetme isteğiyle gercekleştirir. Boyun eğmem. Boyun eğerek, kendimi inkar etmemi ve cesaretsizliğimi alçak gönüllülüğümle gösteririm düşüncesi taşır. Gücünüzle ezilmeme sebep olarak mı hükmediyorsunuz? Sen değil, devlet ve fikri seni yönlendiriyor. Bu olduğunda otomotikmen aptal topluluğuna ait oluyorsun. Dikkatimi çeken ise, insanların gülme sebepleridir. İnsanların gülme sebepleri sadece ‚oh olsun‘ kötü niyetlerindendir. Fıkra anlatmak gibi. Kadınları hor görme gibi. Yüzüne pastayı fırlatma veya popsuna tekme atma gibi vs. Paradigmalar müzik dalında da mevcuttur. Melodiler tüm evreni kaplar ve kim önce bir müziği tanımışsa o öncelik kazanır. Müzik hep mevcuttu.

Arkada

Yalan

Erken yaşta yalan söyleme huyundan vazgeçtiriliriz. Sizlere yalan söylemenin hayatta kalmak için önemli bir unsur olduğunu anlatacağım. Örnek: Birine, bir geyiğin ölümüne sebep oldun mu diye sorduğumda. Hayır öldürmedim der. Yalan söylerse eğer gizlediği nedeni vardır. Bir kere yalan söyleyen birine inanılmaz. Egoistlikten yola çıkarak anlatmak istediğim, yalan söylemenin iyi bir yanının da olmasıdır. Örnek: İspiyonculuk yapıp yabancı depolara giderek yakalandığımı düşünelim. Bana, kimsin diye sorduklarında, doğruyu mu söylersin yalan mı söylersin. Doğruyu söylersen arkadaşlarının ölümüne sebebiyet verirsin, yalan söylersen hepsini ölmekten kurtarırsın. Yani yalan söylemek bu durumda iyidir. Ya da devrimci konseyinde oturduğunda polislerin hücum ettiği bir anda, adını sorsalar, doğruyu mu söylersin yalan mı söylersin. Tabii ki yalan söylersin. Sana inanmadığından kimliğini ister. O anda o da yalan söyler çünkü sana inanmaz. Aynı durum, örneğin bir krala hakaret etsen ve bunu biri duymuş olup seni şikayet etse, krallığın mahkemesinde sorguya çekilirsin. Doğruyu söylersen kafandan olursun. Yalan söylersen kafanı kurtamış olursun, çünkü doğru söylediğine inanacaklar. Yani herkese yalan söyleyerek kendimi kurtarmış bulunuyorum. Egoistliğimden kendimi düşünüyorum. Yalanlar, devletin çökmesini sağlar ve anarşi oluşur.

Arkada

Kafkas-Soyu

Milattan 4000 yıl öncesinde Kafkaslılar Avrupa’da yaşamışlardır. Avrupalılar onlardan esinlenerek dillerini ve ten rengini almışlardır. Kafkaslılar ilk olarak atları buralara getiren toplumlardı. Ve bir salgın dolayısıyla Avruplarıların yüzde 90’nı ölmüşlerdir. Genetik olarak Kafkaslıların soyundan geliriz, ispatlanmıştır. Sonrasında Hunlarla Kafkaslılar Avrupa’ya farklı toplumların bir araya gelmesini sağlamışlardır. İlk yasaları, insanlara boyun eğdirme kapsamaktaydı. Güneşin doğduğu ve battığı her yerde Hunlular boyun eğmek zorunda kalmıştılar. Hunlular annelerinden şiddet gördükleri için seri katillere dönüştüler. Ya insan bir şeye karşı kazanır ya o bir şey insanı yener. Tabii ki çocuklara şiddet uygulamak çok kötü bir şeydir. Ama ozamanın kültürü öyleydi. Bir şeyi yendiklerinde korkularını yenmiş olurlar. Korkusuzluğa erişirler. Çocuklar, daha adımlarını atamadan atların üstünde otururlardı. Çocukları doğar doğmaz, yüzlerine yara izi yapılırdı ki, korkusuz ve acıya dayanıklı olsunlar diye. Çocuklarına uyguladıkları eziyeti atlara da yaparlardı. Onlar suya götürüp sussuz getirenlerlendi. Hunlular sosyalisterdi. İlk sosyalist sözleşmeyi yapanlardı. Biri kavga esnasında öldüğünde, ailelerine 10 er kilo altın verilirdi. Bugünün değeriyle 2 milyon Euro yapar. Öylelikle çocuklarını büyütebiliyorlardı. Hunluların öncüsü Atılla’ydı. Atilla’nın babası demişti ki, kim duvar örerse o korkaktır. Kim intikam peşinde koşturursa, korkusuztur. Bunu Atilla, milletler arası çatışmalarda anlatmıştı. Romalılar, Yunanlılar ve naziler, kendilerini ırkın babası sanarlardı. Atilla’dan önce doğu ve batılı akımlar mevcuttu. Avrupa’yı Şarlman değil, Atilla oluşturdu. Hunlular gelir gelmez de geri döndüler. Avrupalılara ‚tohum yiyenler‘ diye adlandırdılar, çünkü Hunlular göçebeydiler. Acıktıklarında koyun kesip hep birlikte tüketirlerdi. İlk üzengilere sahip olanlardı ve herkes onların atlarla eridiklerini düşündüler. Özel yaylarıyla 300 metreden hedefine sıkarlardı. Her zaman şehirlileri altın kafesteki kuşlar diye küçük görürlerdi. Ama kuşlar özgürlüğü simgeler. At üstünde ticaretlerini yaparlardılar. Atlarını eşlerinden fazla severlerdi. Yasa tanımazlardı. Felsefeleri, insanları öldürmeden sömürmekti. Atilla’nın akıl hocaları vardı, Onegesius ile Scottas kardeşler. Onlar da retorikçilerdi. Bir diğer akıl hocası Bakautlu Eudoxius’tu. Fransız bir doktordu. İki sene öncesinden köylülerin çatışmasında Loire’de yardım etmişti. Sonrasında Atılla’ya hizmet etti. Gotlar Atılla’ya korkusuz ve yırtıcılığını anlatmışlardı. Savaşırken aslana dönüştüğünü de. Hunlular 4000 sene öncesinden uyuşturucu maddeler tüketirlerdi.

Arkada

Kurtlar paylaşır köpekler paylaşmaz

Kapitalistler köpeklerdir, paylaşımcı değillerdir çünkü yasalar onların tarafındadır. Mal mülke saygı! Kendi özgür irademle karar vermek isterken neden başkasının isteği ile yola çıkayım. Devletin zorla aşılamak istediği budur. Azınlıklara karşı sömürü politikası. Bertod Brecht kapitalistlere ne demişti? Önce zıkkımlanırlar sonra ahlak konuşurlar. Mal mülke saygı göstererek kendi irademizi otomotikmen aptallığa teslim ediyoruz. Herkes Almanya olmak istiyor, tüm dünya. Bir şeyi unutuyorlar, tüm sermayeyi toplayan bir sosyal devlet oluşturduklarını. Afirkan ve Asyalıların parası bittiğinde, Almanya’nın da parası biter. Çünkü ürettikleri mallardan kurtulamayacaklar. Böylece işçiler dönüşürler hammallara. Dükkanlar tıklım tıklım dolsa kimsede para olmasa Almanya’nın balonu patlat ve yerle bir olur. Ticari anlamda. Almanya’nın makine veya ürün üretme hakları olduğundan dünyaca yayılabilir. Afrikanlıların parası bittiğinde Alman ekonomisi de çöker. Bankalar transparan para akışını haber etmezler. Vatandaşlar paranın nasıl aktığını görüp akıllansa, kendilerini sömürtmezler. Kölelikten uyanırlar, çünkü işçi demek köle demek. Hepsi bir olsa akıllanır güç doğar. Neticede işçi her zaman haklıdır çünkü toplumun bütünüdür. Toplum gücü kuvveti şiddeti , hakkı var oldurur. İşçi çalıştığı zamanın değerinin biçilmez olduğunu anlaması gerekir. Çalışkan ol der devlet. En üstdekiler, dirençli gayretli ve çalışkan olmalısın çünkü devlet böylesini sever. Diğerleri anca yan gelip yatsın, metamformoz sürecinde kalsınlar. Knedine gelemediler sisteme karşı hazırlanamadılar. Uyanık ve ayık olmaları lazım, tıpki kelebek gibi. Ama sadece nadiren bulunur. Sermaye paylaşılması gerekilir, herkese aylık 6000 Euro ile bu yapılır. İnsanlar yerine makineler çalıştırılır ve azınlıklar hammalık yapmak zorunda kalmazlar. Devlet sınırlı özgürlük veriyor, köpeğin tasmasını arada çıkarır gibi. Köpeği serbest bıraktığında sana ihtiyac duymaz. Dağ sıçanı gibi kafeste. Kuş gibi özgür hissediyorum, altın kafeste yaşamadan derdi Hunlular. Avrupalıları anlamadıkları için deli olarak damgadılar. Neden? Önce ekip biçmeniz gerekir, adım adım işlemleri yapıp ekmek yaparsın. Hunlular ise, koyun keser hepimiz tüketiriz olur biter derdiler. Göçebelerle kalıcılar arasındaki savaş.

Şimdi de sosyalizme gelirim. Nedir? Dernekler arasındaki sözleşme. Önce Hunlular, sonra Moğollar sonra da Antil Denizi’nden korsanlar. Hepsi imzaladılar. Birinden biri kolunu veta bacağını kaybettiğinde 20 köle edinecekti. Sosyalistlerin anlaşmasıydı bu. Kralların yaptığı gibi değildi. Ha, kolunu mu yitirdin? Üzgünüm diyerek. Bir nevi koruma, sigorta, sosyalizm böyle bir şeydir. Herkese eşit hak. Kralliyetler el sıkışarak işlerini halederdi. Yasa içimizde yaşıyori yasaları hükmetme teknigidir bu. Kötülüğü doğruymuş gibi algılama ve onu ekmek. Kendi kötülükleriyle besleniyorlar. Eski adetlerde kalarsın yeniliklere kapalısındır,çünkü yeniliği düşman gibi karşılarsın. Keyif,yeter. Vatandaş özgürlüğü, emredilen bir şeyi geri alınmasıyla karıştırır. Eğitim ve mal mülk mutlu eder bunları bizler de biliyoruz. Özgürlük rüyalarda kaldı. Bana sorarsanız, benlik önemli olan. Varlığım ve benliğim. Ben norm ve yasalaradan ziyade kuralsız yaşamayı tercih ederim. İnsan kötü bir ruh gibidir. En hayal kıran, sarsan yalan söyleyen. Toplumda her ruhun hakkıdır özgür iradesini dinlemesi. Haktır bu. Ama iktidarı başka birine vererek gerçekleşmiyor. Aristos da bu haksızlığın sonunun gelmesini söylemişti. Her savunulası haklarımız bize yabancı geliyor. Bir aptal haklısın dediğinde şüpheleniyorum. Ama entelektüel biri bana hak verdiğinde ona inanıyorum. Ama haklı olmam her ikisinin onayına bağımlı değil. Haklı veya haksız kendimin hakimi tek benim. Şey derleri ceza suçun hakkıdır. Cezasızlık bile kendince bir haktır. Dükkanını korursan haklısındır. Koruyamıyorsan o haklı duruma düşer. Aslında hak kavramı yasalarla bağlantılıdır. Her vatandaş var olan yasalara saygı duymalıdır. Çünkü bireyin öznel isteği devletin düşmanıdır. Kötü ve akla uygunsuz diye damga yersin. Daha dün istekliyken, bugün isteksizim. Dün gönüllüyken bugün gönülsüz. Bu durum nasıl değişir? Verilen görevleri yerine getirmemekle, kendimi başkalarına teslim etmeden. Böylelikle benimsediğim görev yok ve yasaları da tanımam. Beni esir alsalar da isteğimi fikirlerimi kimse esir alamaz. Dolayısıyla isteme gücüm hep özgür kalır. Rakiplerime karşı cesaretlenirim, çünkü gözlerinin içine bakabılirim. Onun gözü dönmüşlüğüne karşı benim gözümün dönmüşlüğü. Sadece yaşayana hak tanınır. Gez dolaş, hayal et, milyonlardan rüya gör, git gez yüz senelik çocukların yaşadığı şiddetleri gör. Yarın mezara gireceksin. Yakında kardeşlerin halk peşinden gelecek. Hepsi takip ediliyor ve tüm insanlık gömülü ve ben gülerek kendimin mirasıyım. Kuş gibi ötüyorum, yuvada yaşıyorum, gırtlaktan geliyor sesler, emegime karşılık. Tanınmış suçlunun hali nasıl olur? İsteğinin peşinde gitmek mi daha ağır suç yoksa toplumun amacına hizmet etmek mi? Olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermek mi? İyiliğin peşinden gitmek mi suç? Dindarlar tanrının yolunda ilerler. Suçluları tembih eden papazlar neyi amaçlıyorlar? Haksızlıklara karşı uyarıyor, devletin öngördüğü mal mülkün kendine ait olduğunu izah ediyor. Yabancılığa karşın suç yapıyor devlet. Kolay olsa farklı yapardı. Suçlularla konusun egoistliğini dile getirin, utanacaktir, işinize yarayamadığı için değil, fazla egoistlık tapmadığı için. Sizler egoistle egoist olamazsınız çünkü suçlu gibi suç işlemediniz. Benliğiniz istemeden, suçlu olamazsınız. Hayatınızda işlediğiniz suçu göz ardı ederek, günahlarınızdan arınmıyorsunuz. Anlayamazsınız, şeytandan korkmuyorsunuz. Bu insanların suçuna değer. Oh şimdi de suçlu oluyorsunuz ama hak ettiniz. Şimdi ustalarınız itaat etmeye devam edin. Halk özgürlüğü benim özgürlüğümle eş değer degildir. Halk özgürlüğü ile halkın hakkını kategorize edinö örneğin halkın hakkı, herkesin silahlanmasıdır. Bu bireysel hak değildir herkesin hakkıdır. Beni alıkoysalar, halkın özgürlüğüne çağrıda bulunduğumdandır ve beni silahlanmayı onayladığım için telikeli bir suçlu olarak algılanırım. Bu ciddiyet suç unsurunu, çılgınlığı ve bağımlılığı gösterir. Çılgınlıktan ciddi bir şey olamaz. Arzulamaktan zevk almazlar, tımharhanelere bak. Hiyerarşi iktidarın hükmüdür, ruhunu hükmeder. Hiyerarşi ta bugüne değin uzanmaktadır, fikir hala sabittir. Kendini ciddiye al ve kimsenin kendi ideolojisini sana aşılamasına izin verme. Birlik olarak kendini kaybetme, ezme. Kendi amacına yönelerek en büyük hayalinin peşinden git. Hayatının keyfini çıkarç Benim haklarım benim rahatım bunlar en önemli unsurlardır. Bunun üstüne başka şeyler geçemez. İnsan insana eziyet çektirir.

Arkada

Nefret mi İyilik mi

Örnek: Nefret iyi mi kötü mü?
Örnek olarak nefret: Savaştan nefret ederim, öldürmekten nefret ederim, eziyetten nefret ederim vs.
Örnek, iyilik: Öldürmek iyidir, savaş iyidir, eziyet iyidir vs.
Bu neden böyle? Çünkü iyilik hayal kırıklığına uğratılmaz, çünkü iyilik efendiliktir, kötülükte rakibidir.
Örneğin, orgeneral askerine on kişiyi öldürdüğü için ödül vereceğini söyler ve iyi bir şey yaptığını simgeler.
Ama sen kötüsün! Vatan hainliği yaptığın ve bizi sattığın için kötüsün. Şimdi idam edileceksin, çünkü öldürmedin kendi istediğini yaptın.

Arkada

Özellik

Diyorum size, özellik iyidir, özgürlükten daha iyidir.
Tutuklanmak esir olunmaktır.
Ama özellik, benliğinize çağrıda bulunur. Kendinize gelmenizi destekler. Çünkü tersi kendi düşünce kendi niyet kendi davranış ve kendi hakkını savunur.
Kendi niyet ve isteklerinize sadece gençken her şeye onaylamazsanız kavuşursunuzç Egoiste dönüşürsünüz.
Bu nedenle egoistler olarak hepimiz, bir birlik oluşturmamız gerekir. Bütün olmamız gerekir. O zaman zorluklara karşı geliriz.
Her özgür düşünce anarşist tutumdur, çünkü özgürlük sadece anlamsız bir kavram. Problemlerden uzak, nasıl devam etsin hayat?
Örneğin usta, ona şansı verdiğim için eziyet edebilir.
Köleler düzene girmeli, yani bugünün işçileri,proletarya. Organize ederek çoğalarak saygı edinirler. Bu da güç veya şiddet unsurudur. Farklı ve ayrı bir konu.
İşçiler dayanışma yaratarak iş yerlerini benimseyebilseler, patronlarını ağlasalar bile, patron olarak görmemeleri gerekir.
Ve birleşerek tembellik partisini kurarlar.
Özgürlük bu devlette sınırlıdır, bir köpeğe tasma takar veya bir hamsteri kafese tıkar gibi. Tüm özgürlüğe eriştikten sonra devlete ihtiyaç duyulmaz. Anarşilik ve devletin yasaları ortadan kalkar. Dolayısıyla devletin niyeti değer kaybeder.
İletişim özgürlüğün öncüsüdür. Zorakilik etkileyici değildir, zoraki davranışlar hükmetmek isteyenlere özgüdür.
Bu fikir, dediklerimi algılayanlarla işler. Yasalar, insanları olumsuz etkiler, bağımlı yapar ve neticede özgür irade yok edilir.
Bu nedenle egoistin dediği gibi: Benim düşüncem, benim haklarım, benim davranışım, benim param, benim isteklerim vs.

Arkada

Ekoloji ve Ekonomi

Toplumda ekoloji ve ekonomi birleşmiş vaziyettedir.
Örnek: Tabiat bizlere karşı çıksa, bizler davranışlarımızda dikkatlı oluruz. Örneğin, çevremize ve işçilere daha sağ duyulu olmamız gerekir, çünkü ekonomiden dolayı ekoloji zarar görür. Nedeni karşılık veremeyişindendir.
Bunun için bir plan kurdum. İnsanlar, gelecek 100 sene ve devamına yetecek kadar makine üretmesi gerekir. Ancak böyle tabiatı ve iş yerlerini koruruz.
Osram 1920 yılında tüm kapitalistleri Berlin’e davet etmişti ve tüm malzemeleri yok etmeyi amaçlamıştı. Yoksa sistemleri işlemeyecekti.
Bu duruma maruz kalanlar kimdi? Tabii ki proletarya ve tabiat.
Şimdi gelelim ekonomiye: Makineler sadece yarım sene çalışsalar, tabiat ve iş yerleri korunur. Tabii ki tüm işleri makineler üstlenmesi gerekir. Hayat standardı uzar. Bizler paydos yapmamız gerekir, sanayi 7 sene paydos, 3 sene de çalışması gerekir.

Herkese aylık 6000 Euro verilse kimse de geçinme korkusu olmaz, çünkü makineler insanların yerini alır. Toplum toplumu yaratır. Bu yüzden ya ayakkabın olsun ya yalın ayaklı olsun diyorum.
Size bir fabrikatörden, bir aşırı kapitalistten bahsetmek istiyorum. 70 kişiyle yarım milyon dolar kazanıyor. İşçilerin yaptığı, salçaları kutularına yerleştirmesidir. Kapitalistlerin makineleri İtalya’nın yıllık üretimi kadar makine üretiyor. Günlük 4 milyon dolar elde ediyor, aylık 120 milyon dolardan fazla kazanıyor. Bu senede bir buçuk milyardan fazla kazanç olmuş oluyor. İşçilerin, 70 kişinin aldığı senelik yevmiye sadece 3.5 milyon dolarken kendisi bir buçuk milyar dolar kazanıyor. Bu kabul edilir egoistce bir kazançtır.
İşçiler buna neden boyun eğiyorlar?
Daynışma yaratsalar özel servete saygıyı kaybetseler, herkesin mal mülkü olur.

Arkada

Öz geçmiş

Adım Selman Kum, 11.09.1969’ta Essen’de doğdum.
Bu kitabı, insanlara yardım etmek ve kendilerini daha iyi anlayabilmeler için yazmış bulunuyorum.
Bu kitapla insanlara, hayatlarını daha iyi sürdürebilmeleri için yardımda bulunmak istiyorum.
Kitabımda ismim Morpheus, aydınlatıcı.
Örneğin, kavşakta biri karşıma çıkar ve bana, hangi hayat yolundan gitmesi gerektiğini sorar.
Ya bu yoldan ya da şu yoldan gitmelisin diye yanıtlarım.
Kitabımda, insanların yanlış davranış biçimlerini tanıtarak, yaptıkları hatalarının bedeline dair aydınlatma ve bilgilendirmeye çalışıyorum. Yani, Alman atasözünün dediği gibi, tavşanın ne şekil yürüyeceğini biliyorum.
Bu bilimsel çalışma, edindiğim tecrübelerden, düşüncelerden ve doğruluğa olan tutkunluğumdan doğmuştur.
Söylenen hiçbir şey geri alınmaz. Bir düşünün, doğruluk mu yalan mı? Hangisine karar verirsiniz? Tek gerçek ve kutsal olan doğruluktur. Her soruna çözümdür.

Arkada

Romeo Ve Jülyetin Hikayesi

Romeo neden Jülyet’le evlenmek istedi? Şehvetinden.
Net söylemek gerekirse, egoistliğinden ailesini yarı yolda bıraktı. Çünkü ailesinde yasalar mevcuttu.
Eğer Jülyet başka biriyle evlenseydi ailesine maddi anlamda destek çıkabilirdi. Ama o şehvetini seçti, aşkı için. Başka türlü olsaydı, maddiyat daha kutsanırdı.
Ama kararıyla ailesini yarı yolda bıraktı ve aşkını tercih etti.
Hakkım ve huzurumun üstesine hiçbir şey gecemez. Bunu her kadın diyebilmelidir.
Bu tutum sadece kadınlara silah ve aylık 6000 Euro vererek sabitleşir.
Şimde topluma geçelim.
Toplum, bir odayı temsil eder. İnsanlar topluca bir odada bulunduklarında kurallara ihtiyaç duyarlar ki, fikirleri işlesin. Kuralları birileri üretmesi gerekir. Ve toplumun kurallarına aykırı davrananlar ise egoist olarak damga yerler.
Nedeni ise, kişinin iyi yaşantısı için kararlarını ve davranışlarını belirlemesi için hakkını savunma isteğidir.
İşte böyle hiyerarşiyi toplumda tutuyorlar, çünkü herkeste kötülük gördükleri için kontrol altında tutmak istiyorlar.
Böylelikle halkın isteği kendi isteğimin üstüne geçer. Nasıl davranmak zorunda kaldığıma karar verirler. Aksi taktirde, devletin yasalarına maruz bırakılırım.
Böyle ki, benliğimi satmış bulunurum, çünkü gücümü vererek benliğimden kopmuş olurum. Başkalarının duygu düşünceleri benimkilerinin yerine geçer. Bundan dolayı beni eksilmiş olurlar.
Çoğu kişiler devletin bu tutumuna destek verirler ama devletin onları sömürdüklerini görmezler. Derin bir uykuda olduklarının farkına varmazlar.
Alçakgönüllülük ile bilgisizliğimden yararlanıp bağımlı ederler. Sistemin bir kölesi olurum. Doğruları anlatmama rağmen sistemin kölesi olduğunuzun bilincine varın ve tepki gösterin.
Bilmeyenler söylediklerimi anlamazlarsa kıyamet kopar.
Hata yapan insanlara avantaj ve dezavantajları sunarak bu tip konulara açıklık getiriyorum.

Arkada

Devletin niyeti benim niyetim değildir

Devlet zorla niyetini ve isteğini, kendi isteklerimi inkar etmem ve topluma dair niyetini üstlenmem ve de sömürülmem için aşılar.
Bana göre, herkes silahlandırılması gerekir. O zaman iktidarın niyeti yok olur, çünkü herkes tehlikeli ve rakiplerinin farkına varır.
Pancho Villa ne demişti? Diz çökmektense ayakta ölürüm.
Şimdi gelelim Sokrates’e. Sokrates, Yunandı ve tanrıya hakaretten suçlanarak hapise atıldı. Diğer Yunanlılarla kaçabilirdi ama doğruluktan yanaydı.
Egoist olsaydı kaçardı. Ama o devlete serbest bırakılacağına inandı. Böyle olmadı, idam edildi.
Kendinden başka hakim yoktur.
Kaçsaydı hayatını kurttarırdı ama devlete inandı ve hakkının savunulacağını düşündü.
Örneğin, yasa dışı işlerle ilgilenen birileri banka soyduklarında, bazı çocuklar bunu işittiğinde ‚vay ne kadar korkusuzlar‘ dediklerinde, babaları tepki gösterir ve ‚sizi kötü olmayın diye eğitiyoruz, ne diyorsunuz‘ derler.
Ama bu bir çözümdür. Egoistlik sadece yasa dışı işler yapıldığına ön plana çıkar, çünkü mal mülke saygı duyulmaz.
Çok para ve iyi bir yaşam, sonuçta bir kere yaşıyoruz ve keyifli ve rahat bir yaşam hakkımızdır.
Kısacası, suç işleyen biri, yasalara karşı gelen biri gerçekten korkusuzdur.

Arkada

Sovyet Cumhuriyeti

Bu pragmatik bir görüştür. Bu nedenle maddeye uygundur, çünkü konseyler pragmatik anlık birer buluştur.
Konseylerin yapısında güç kaybolmaz ama oldukca nötrdür. Kısacası, ‚Gücünü dağıt ki kimseler güçlenmesin‘.
Hemen hemen her konsey uzmanı bu düşünceye dair araştırmalar yapar. Toplantı, tartışma, delegasyon, zoraki velaketler ve kararlar, tümü onaylanmıştı.
Konseyler esnek, partiler ise direşkendir. Konseyler esnekliği garanti ederken, partiler sadece anarşi tutumlarda bulunur. Konseyler işlevleri temsil ederken, partiler iktisadi temsil ederler.
Konseyler tartışarak çözüm odaklıdır, partiler ise kesin kararlarlıdır.
Konseyler daha çok ademi merkeziyetcilerdir, partiler ise daha merkezidir.

Arkada

Uyuma hilesi

Nasıl uykuya dalacağınızı anlatacağım sizlere. Bilinciniz sizlerin metaformoza hapsolduğunuzu göstermiyor. Örnek: Size hile yaptığımda, hileyi önceden tanımıyorsanız, hile yaptığımı anlamadan hepinizi kandırmış olurum. Ve sonradan yaptığım hileyi tanımış olursunuz. Yeni doğanlar ise, hileleri tanımadıklarından ve o tecrübeyi edinmediğinden, kolayca kandırılabilinir. Ya hilelere karşı eğitilir veya kendi edindiği tecrübelerden öğrenmek zorunda kalır.
Biliyorum ki, iluminatiler bizlerin birer köle olduğumuzun bilincinde, çünkü her ay başı yeni baştan başlıyoruz. Bu onların dayandığı sistemdir.
Ama ben hile yapıp aldattığımda, hapis cezası ile cezalandırılıyorum. Oysa, kapitalist tüm piyasayı sömürmektedir. ‘’Mala mülke karşı saygılı ol’’.
Bu herkesin hatasıdır. İster ayakkabılı ister yalın ayaklı, herkesin hatasıdır.
Ve herkese 6000 Euro verilse, kimse geçinme korkusu yaşamayacak. Bazıları hariç herkes milyoner olmalı.

Arkada

Rakiplik

Rakiplik şöyle işliyor: Sosyalizm, herkese arsa vermeyi amaçlıyor. O zaman da, biri fazla arsa satın aldığında, örneğin ektiği domateslerini, küçük arsası olanlardan daha uyguna satacaktır. Doğal olarak, herkes uyguna satılan domatesleri tercih edecek ve küçük arsası olanlar domateslerini satamayıp, arsasını büyük arsa sahiplerine satarak isçiliğe mecbur kalır.
Ve işçi herzaman köledir.
Veya sosyalistsen isçiyle bir sözleşme yaparsın. Böylelikle fiyatlar sabit kalır ve kimse fiyatın altında satış yapamaz.
Bu sadece bir düzen meselesidir. Çünkü çoğunluk şiddeti, şiddet de hakları üretir.
Bireyler derneklere dönüşüp birleşirler. O zaman şiddet çoğunluğuna erişirler.
Eğer zenginler varsa fakirler de vardır. Ve fakir varsa zenginler de vardır. Mal mülk konu edildiği sürece bu işlem her zaman mevcut olacaktır.
Herkes mal mülk sahibi olsa ve sabit 6000 Euro aylık alsa, bu sorun kalkar. Yüzde üç oranını alan sendikalar gibi değil, tamamen yüz de yüz olmalı.
Ve iluminatları yenmek istersek, para üretimini yeniden uyarlamamız gerekir. O zaman onların paraları değer kaybeder.
Ve tüm makineler işçilere ait olmalı. O zaman Almanya, tüm dünyaya makineler yollanır ve üretilir. Böylelikle tüm rakipleri kaldırmış oluruz.
Rakipliğin yarattığı sorun, bağımlılık yapmasıdır. Herkes o halde Almanya’yı örnek görür ve onlar gibi olmak ister. Ve Almanya gibi olursak eğer mutlu oluruz.
Ama bu sadece, ihracat yaparak, sermaye toplayarak işler. Ancak o zaman iyi yaşarız.
Yani istediğim, Almanya her yere makineler yollasın ve her yerde üretilsin ki, insanlar iyi yaşayabilsin. Sadece makinelerle işler bu fikir.
Örnek: İngiltere’deki makine günde, 70 işçiyle birlikte, bir milyon ekmek üretiyor. Aslında, yirmi işçi ile de üretebilir. Sahibi, ekmeğin tanesini 1.50’den sattığında, bir lirası kendisine kalıyor. Günde bir milyon lira kazanç edinirken, yedi günde yedi milyon, bir ayda otuz milyon kazanırken, işçiler küçük maaşlar kazanıyor.

Arkada

Retorikçi

Retorikçiler kendilerini düzgün bir şekilde ifade edenlerdir. Her soruna bir çözüm bulabilirler. Örneğin ben, kelime filozofu, beyin araştırmacısı ve davranış araştırmacısıyım. Takıntılılığı göstermek istiyorum sizlere. Fikirlerini ortaya koyduğumda takıntılı hallerini.
Bir sabit fikir, takıntılı hale gelir veya o fikre boyun eğersiniz.
Örnek: Psikoloğa gittiğinde seni bilgilendirir ve der ki, on iyilik yaparsın ve bir kötülük yaptığında, o kötülük peşini bırakmaz.
Ben de bir egoistim, özgür ve bağımsız. Benliğini inkar edenler devletin işine gelenlerdir. Hepimiz bu ölçüde ilerleyebiliriz ama sabitlenmemeliyiz. İnsanların mal ve mülküne saygı duyarsan her zaman aptal kalacaksın.

Arkada

Şiddet

Şiddet, paralel toplum demektir.
Devlet sadece bizi sömüren azınlıkları hoş görür, kapitalisteri, çünkü piyasa onların elindedir ve proletaryayı sömürürler. Bunu yüzyıllardır yapmaktadırlar. İnsanlar cahil değiller sadece bilgi ve eğitimden uzak tutuluyorlar.
Ama sendikalar ve mafyalar bu paralel toplumda var olurlar, çünkü halkı sömürüyorlar. Sendikalar, işçilerin hakklarını savunuyorlar. Dernekler oluşmalılar ki, çoğalıp bir bütün olmalılar.
İşçi bağımsızlığına, 6000 Euro’yu elde ederek kavuşur. Herkes için geçerli. Dolayısıyla isçilerin yerine makineler köle olmuş olurlar.
Örnek: Kapitalistler vergi ödemezler, fiyatlara zam getirirler ve son tüketici her şeyi ödemek zorunda kalır.
Şiddet böyle bir şeydir: Şiddetin nasıl oluştuğunu anlatayım sizlere. Ben bir kaplanı öldürürsem haklı olan benim. Kaplan beni öldürürse o haklıdır. Yani, şiddeti içeren o hakka sahiptir, çünkü şiddet hakkı belirler.
Devlet şiddeti yasalarla öne çıkarır. Devlet bir şiddet aygıtıdır ve karşı geldiğinde cezalandırılırsın.
O şiddet aygıtını yok etmek için de, karşı şiddet yaratmak gerekir. İşçi devlete ve kapitalistlere karşı gelerek heybetli bir güç yaratır.
Ve böylelikle devlete karşı diş gösterirler çünkü tek bir birey olarak yenik düşerler. Ailesinden tarafından zorla beklenti içinde olan bir çocuğu düşünün. Sakinleşir. Aynı sistemi, sosyal sözleşmeler yaparak, işçiler uygulamalıdır.
Örnek olarak egoistliğe bakalım: Bir durumdan ziyade, fazla durumlar olmalı kontrol edebilmek için. İnsan, komünist, faşist, mantıklı, iyi, ahlaklı vs. olsun. Yoksa ahlak ve zihin tedavilere maruz bırakılırlar. Ancak o şekilde topluma yararlı bireyler oluşur. Anarşistse bu duruma güler ve kaybedendir. Duruma galip geleceğini bilir ve öncülüğüne dayanır.
Kurallara teslim olan insanlar ise, tecrübelerinin olmayışından karşılık veremezler.

Arkada

İnsan

İnsan bir fikirdir. Fikir takip ederse, kendinizi ve düşüncelerinizi sunmalısınız. Gerçek adam bir anarşisttir. Zenginlerin, azınlıkların daha da zenginleşmesi için insanların başkaları için yaptığı kanunlardan korkmuyor.
Tıpkı vatansever gibi. Vatanseverlik de bir fikirdir. Bayrağı öpmezsen vatansever değilsin. Bayrağı öpenler devlete ve fikre takıntılı. Sağcı AfD ne diyor: Almanya'yı sevmiyorsanız Almanya'dan ayrılmalısınız. Yani Alman bayrağını öpmek zorundasın. Ve sonra benliğinizi inkar etmeniz ve insan topluluğu içinde bir kişi olarak yok olmanız gerekir. İnsan, insan olmanın gerçek ben olmayan bir fikir olduğu düz bir disk gibidir. Gerçek zihin bir egoisttir ve yuvarlak bir toptur. İnsanlık, vatandaşın boyun eğdiği bir ruh veya fikirdir. Fikir yanlış bir bilinçtir. Topluma hizmet eder, ancak teslim olan bireye değil. Bu yüzden onların yanlış bir bilince sahip olduklarını söylüyorum. Ve vatanseversen, yaşlılıkta vatan için öleceksin. Kapitalistlerin gübresi sizin kanınızdır, çünkü yıkmak ve inşa etmek onların sistemine aittir, bağımlı kalmak ve tanıma bilincine sahip olmamak. İlluminati'yi cahil ve küçük tutmak ve bir şey olma ümidini sürdürmek için gönüllü kölelik talep ediyorlar. Böyle bir umuda ihtiyacım yok, ben harekete geçiyorum. Bu yüzden insanları uyandırmak istiyorum. Hiyerarşiyi devirmek istiyorum çünkü yasaları ve fikri hayal kırıklığına uğratabilecek şiddet aygıtına dayanıyor.
Moğollar ve Hunlar kozmopolitti ve hiçbir fikre boyun eğmediler. Doğayla uyum içinde yaşadılar. Sadece ruhlarından tavsiye istediler. Hunlar ve Moğollar geniş bir aile gibiydiler. Birbirlerine yardım ettiler. Onlar bir rockçı çetesi gibi ilk anarşist sosyalistlerdi. Hiçbir zaman din savaşı yapmadılar, sadece paralel bir toplum olan mafya gibi büyük çapta baskınlar yaptılar.
İşte bu yüzden uyanmalıyız, metamorfozdan uyanmalıyız. Köle olduğumuzu ve her ay yeniden başlamamız gerektiğini anlıyoruz. Onları beyne yerleşen virüsümle, örneğin ayda 6.000 €, herkes için silah, herkes için esrar ve kola, eroin, alkol, fuhuş ve nükleer enerji ile uyandırıyorum. Ve böylece Selman'ı dinlerseniz virüs bir paradigma kaymasına yol açar. Dünyanın bir disk değil, bir küre olduğunu keşfeden Galileo Galilei gibi. Ve disk olan kişi ve top olan egoist için de böyledir ve fikir yalandır ve egoist gerçektir. Kutsaldır, onsuz hayal edilemez. En fazla saklanabilir ama gerçek kutsal kalır, hareket ettirilemez. Egoist ne diyor? - İnsanlar öldü, ben iyiyim. Fikrin peşinden gidersen ölürsün ama egoist fikri takip etmez, durur. Ve vatansever fikri takip eder ve ölür. Bu yüzden diyorum ki, bu gezegene ikinci gelişimiz değil ve bu yüzden herkes hayatından zevk almalı. Bu nedenle insanlar, işleri kendileri için makinelerin yapmasına izin vermek zorundadır. İşten kurtulma: makineler. Hiyerarşi tersine çevrilmeli, hiyerarşinin en yüksek üyeleri olan seçkinler değil, insanlar karar vermeli. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez. ama egoist fikri takip etmez, durur. Ve vatansever fikri takip eder ve ölür. Bu yüzden diyorum ki, bu gezegene ikinci gelişimiz değil ve bu yüzden herkes hayatından zevk almalı. Bu nedenle insanlar, işleri kendileri için makinelerin yapmasına izin vermek zorundadır. İşten kurtulma: makineler. Hiyerarşi tersine çevrilmeli, hiyerarşinin en yüksek üyeleri olan seçkinler değil, insanlar karar vermeli. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez. ama egoist fikri takip etmez, durur. Ve vatansever fikri takip eder ve ölür. Bu yüzden diyorum ki, bu gezegene ikinci gelişimiz değil ve bu yüzden herkes hayatından zevk almalı. Bu nedenle insanlar, işleri kendileri için makinelerin yapmasına izin vermek zorundadır. İşten kurtulma: makineler. Hiyerarşi tersine çevrilmeli, hiyerarşinin en yüksek üyeleri olan seçkinler değil, insanlar karar vermeli. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez. Ve vatansever fikri takip eder ve ölür. Bu yüzden diyorum ki, bu gezegene ikinci gelişimiz değil ve bu yüzden herkes hayatından zevk almalı. Bu nedenle insanlar, işleri kendileri için makinelerin yapmasına izin vermek zorundadır. İşten kurtulma: makineler. Hiyerarşi tersine çevrilmeli, hiyerarşinin en yüksek üyeleri olan seçkinler değil, insanlar karar vermeli. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez. Ve vatansever fikri takip eder ve ölür. Bu yüzden diyorum ki, bu gezegene ikinci gelişimiz değil ve bu yüzden herkes hayatından zevk almalı. Bu nedenle insanlar, işleri kendileri için makinelerin yapmasına izin vermek zorundadır. İşten kurtulma: makineler. Hiyerarşi tersine çevrilmeli, hiyerarşinin en yüksek üyeleri olan seçkinler değil, insanlar karar vermeli. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez. bu gezegene ikinci gelişimiz değil ve bu yüzden hepimiz hayatımızın tadını çıkarmalıyız. Bu yüzden insanlar, işleri kendileri için makinelerin yapmasına izin vermek zorunda. İşten kurtulma: makineler. Hiyerarşi tersine çevrilmeli, hiyerarşinin en yüksek üyeleri olan seçkinler değil, insanlar karar vermeli. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez. bu gezegene ikinci gelişimiz değil ve bu yüzden hepimiz hayatımızın tadını çıkarmalıyız. Bu yüzden insanlar, işleri kendileri için makinelerin yapmasına izin vermek zorunda. İşten kurtulma: makineler. Hiyerarşi tersine çevrilmeli, hiyerarşinin en yüksek üyeleri olan seçkinler değil, insanlar karar vermeli. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez. hiyerarşinin en üst üyeleri. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez. hiyerarşinin en üst üyeleri. Tepeden tırnağa değil, aşağıdan yukarıya kontrol edin ve şiddeti öyle dağıtın ki kimse güçlensin. Ben insanları zeki yapmıyorum, onları akıllı yapıyorum. Zeka toplum için bir danışmandır, yalnızca sizin için bilgedir. Böylece hayatın üstesinden gelebilirsin ve ihanete uğramazsın. Hakkım, aman, üzerime bir şey gelmez.

Arkada

Jakoben

Demokrasiyi kötüye kullanabilirsiniz. Jakobenler 1789 Fransız Devrimi sırasında insanları sevdiler, bu yüzden onların kafalarını kestiler. Jakobenler oy pusulasında iktidara geldiler ve ardından halkın kafasını kestiler. Bu yüzden hiçbir demokrasiye, oy pusulasına ve kesinlikle diktatörlüğe güvenmiyorum. Adolf Hitler de demokrasiyle iktidara geldi ve şiddet aygıtını gasp etti. Nazilerle bunun anlamı şuydu: Kim farklı düşünüyorsa düşmanımızdır. Böylece Almanya'da kendilerini terörize ettiler ve kimsenin silahı olmadığı için kimse kendilerini savunamadı. Ve gücünü böyle sergiledi, o bir sadistti. Bu nedenle tüm insanlar, rakiplerine karşı övünebilmek ve kendilerine rakip olarak saygı duyabilmek için silah taşımalıdır.

Arkada

Algı kapıları

Ben, Selman Kum, daha iyi bilinen ismiyle fare, kitabım dünya pazarına girmesin diye engellendi. Kitabımı yayınlasaydınız insanları akıllı yapmak istemediniz ama Alman devleti ve dünya gücü buna engel oldu, üstler.
Bir Kürt atasözü vardır: On köye gidip doğruyu söylersen, on köyden dokuzu seni uzaklaştırır. Ve doğruyu söylediğimde, insanlar için makineler ve her biri 6.000 €, İlluminati sistemini bozuyor. Örneğin, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilim adına konuşursam ve bunu ispatlayabilirsem, beyinde kapılar açılır ve kitabım devam eder ve artık siyah bir duvar yoktur. Yürümeye devam edebilirsiniz. Ve eğer düşüncelerimi kabul ederseniz, beni duyduğunuzda beyinde bir paradigma kayması meydana gelir. İlluminati kitabımı ilk anlayanlardı. Doğum günümde Dünya Ticaret Merkezi'ni bile havaya uçurdular ve paranoyak şizofrenim var. Orada çıldırmamalısın.
Mesela aşk nefret yaratır, bunu anlattığımda insanlara neden savaşa gittiklerini açıklarım. Nedenini bilmiyorlardı ve onlara onsuz bir hayat düşünemeyeceğini söylediğimde, yapılacak doğru şey bu. Ve tüm bu bilimsel şeyleri ancak bir kelime filozofu, beyin araştırmacısı ve davranış bilimci iseniz tanıyabilirsiniz. İnsanların belirli durumlarda nasıl davrandığını izlemelisiniz. . Sonra da bunu görebilirsiniz
Eğitim görüşünü oluşturur ve bu yalanlarla bu gazete, doğrudur ilk defa: Alman BILD gazetesi söz ne yapar. Kendi açımdan, ben kozmopolit bir insanım. Bu gezegenin her yerinde bulundum. Moğol kralı Cengiz Han ne diyor: Ne çok parmak var, ne çok din var dedi. Ben bir monoteistim, sadece birine inanıyorum. Birini öldürmek istiyorsan, seçimler yapmalısın. Senden 100.000 € çalsam, bana ölüm dilersin ve sonra herkes düşünür ya Vicdan karar verir ya da Tanrı ya sen. Tanrı'yı aldatamazsın ve kendini aldatamazsın. Birini öldürdükten sonra onsuz yapamazsınız. Ve Tayip benden 290.000 € çaldı. Bundan 95.000 € kesinti yaptı ve 200.000 €'yu parçalar halinde iade etti. Ve Kürtlerin hepsi ona oy verdi. Kitabımı 2012'de, devrimin Suriye'de, Libya'da ve Mısır'da olduğu bir zamanda okuyup, anlatabilirler miydi? İnsanlar için makineler, ama bunu engellediler. Ve benim sistemim geldiğinde kimse senin hayatın hakkında karar vermeyecek. Ve bunu neden yaptılar? Çünkü o zaman herkes 6.000 € aldığında kimse emir veremez. Demokraside birini seçer ve ona sorumluluk verirsen, suçlanacaksın. Fazladan yaramaz veya kızgınsa ve onu tekrar seçerseniz, fazladan suçluluğunuz olur. Tiranlar üç faktörle ortaya çıkar:
1. Seçilir ve tiran olur
2. Veya fatih tiran olur
3. Miras alır veya miras alır ve bir tiran ortaya çıkar.

Televizyonda BigMac'leri nasıl ısırdığımızı ve Afrikalıların birbirlerini izlediklerini ve aç olduklarını gösteriyoruz. Daha sonra Afrikalı kardeşlere yiyecek bir şey vermediğimiz söyleniyor.

Arkada

Abdul Kerim - Unutulmuş Savaş

Abdul Kerim, Resif Dağları'ndaki sömürgeci güçlere karşı savaşan bir Berberi idi. Bir zamanlar bir dağ geçidinde bir savaşta İspanyolları 12.000 askeri öldürdü. Sonra Fransızlar ve İspanyollar pes etmek istediler.
Bir gün Almanlar Fransızlara ve İspanyollara geldi ve uçaklara zehirli gaz püskürttüğümüzü söyledi, yani 1924'tü. Sonra Abdul Krim Ketabi pes ettiğimi ama adamlarımı öldürmediğimi söyledi. teslim oluyorum, dedi. Fransızlar daha sonra onu tutukladı ve İspanyollar onu öldürdüğü için hapse attı. Ne de olsa Almanlar hardal gazı sıktı. Ve Almanlar kendi bölgeleri değilken bunu neden yaptılar? Çünkü Abdul Krim kazanırsa bunun kolonilerine de sıçrayabileceğini düşündüler.
Sonra Abdul Krim gönüllü olarak Fransızlar tarafından tutuklanmasına izin verdi ve onu bir gemiye sakladılar. Asiler bunu gördü ve gemiyi durdurmanız gerektiğini söylediler. Gemiyi durdurdular, aradılar, aradılar ve sonuncusu onu buldu. Onu serbest bıraktılar ve Mısır'a sürgüne gitti. Castro ve Che Guevara bile onunla fotoğraf çektirdi. Ve onlar ve diğer bazı isyancılar için rol modelleriydiler.
Bu, sömürgecilere karşı yürütülen unutulmuş savaştır. Elbette şiddete karşıyım ama sendikalar olmak zorunda. Kitle şiddeti, şiddet de adaleti sağlar.
Ben, benim sistemim.

Arkada



Robin Hood



Hikaye şöyle: Prensler, kendi yaya askerlerini ve çiftcilerini noel kazı gibi sömürmekteydiler. Onlar bastırıldılar, sonrasından uzun yay icrat edilmiştir. Bunun sayesinde prenseslere nişan alabilmektelerdi. Prensesler korkudan çiftçilere karşı ayaklarını denk almaktaydılar. Bu şekilde eşit olma yolunda herkes aynı göz hizasında bulunmuştur. İşte şiddetin sayesinde hak yerine gelmektedir. Şimdi gelelim sendikalara. İşçi, patronuyla aynı göz hizasında olmalıdır. Bu yüzden herkese 6000 Euro verilmesi ve halkın yerine makinelerin çalışması gerekmektedir. Her işçi sultanlar gibi yaşamalıdır. Sultanların hiç problemleri yoktu ve kendilerini düşünmekteydiler. Bu nedenle bir işçi onları örnek alması gerekir. Ya herkes ya hiç.


Nazi- Sterilizasyonu

Faşistler iktidara geldiğinde 1933 bir yasa öne sürdüler. Her kim çalışmıyor veya topluma aykırı yaşıyorsa sterilize edilecektir. Bunların arasında kumarcılar, madde bağımlılar, tembel ve serseriler yer almaktaydı. Bunlar devlet tarafından sterilize edilmiştiler. Ya topluma kampına, ya da sterilize edinilirdi. Çokları sterilize edildi; devletin korunması adına 1933-34’te 250.000 kişi sterilize edilmişti. Bunlar takıntılı olduğu durumunda, onlara karşı savunmasız oluyoruz. Bu yüzden herkesin kendine ait bir silahı olmalı ki, şiddet ve iktidar devletin elinde olacağına halkın elinde olarak kendini savunabilsin.


Vatansever

Vatanseverler, kendi görüşlerini öne sürerek takıntılı olmalarından kaynaklı, insan öldürmeye kadar giderler. Savaş alanından önünden vurulmazsan, sırtından bir orgeneral tarafından vurulursun. Yani vatanın için ölürsün, her yönden bir ölüsün zaten, çünkü ölüm kuralsızdır, ya o ya ben.


Afrika

Afrika¬’da kimsenin 20 Cent parası yok ama 20.000 dollarlık silahı var. Biz Almanlar saf demir için para veriyoruz ki, silahlar üretilip Afrika’ya hediye edilebilsin. Yani ölmek için para ödüyoruz. Bu yüzden diyorum ya herkese silah şart. Amerika’da herkes birbirini öldürüyor, çocuklar, öğretmenler vs. İsviçre’de neden değil? Orada bir dönerin fiyatı 15 Euro ve silah alma şansın da var, istediğin gibi. Sadece çelik bir kasaya ihtiyacın var. Şimdi gelelim okul arkadaşıma, Robert‘e. İki metre uzunluğundaydı. Askerliğini Hırvatistan’da yaptı. Bitirdiğinde ise, istememesine rağmen çünkü ailesi Almanya’da ikamet ediyordu, savaşa çağırdılar. Ama mecburdu. Başına gelen hikayeleri anlatıyordu. Çoğu kez altına kaçıran biri veya bir kadın olmak istemiş. O zaman savaşa gitmesi gerekmiyormuş, kurşunlar kafasının etrafında uçamazmış. Ya da başka bir hikaye: Cephane depoda yangın çıkmış ve onu söndürmeleri gerekmiş. Orgeneral ordaymış ve yangını söndürmeyen herkesi vurmuş, yani ya patlama ya da orgeneraltan vurulmak. Öyle veya böyle vatan için ölüyorsun. Bayrak sallayanlara karşı temkinli olmak gerekiyor, çünkü takıntılılar kendi fikirlerinden, öyle ki öldürmeye kadar varırlar.


Pancho-Villa

Pancho Villa‘nın gücünü size anlatmak istiyorum. Diaz adında, ilk diktatöre karşı zaferinden sonra, başkan Madero seçilmişti. Madero, Pancho Villa’ya dedi ki, tüm silahlarını ver ve hiç korkma kimse size dokunamaz. Silahlarınızı verin. Sonra Pancho Villa, federallerin peşini bırakmayacaklarını söyleyerek öldürüleceğini söylese de silahlarını geri vermişti. Altı hafta sonra başkan federal tarafından vurulmuştu. Meksika’nın polisi, Huerta adında, başkanı vurarak Meksika’nın yeni diktatörü olmuştu. Bunun üzerine Pancho Villa tekrar silah edindi ve ikinci diktatörü de vurmuştu. Günde dört federal vurmayınca moralı bozuluyordu. Bir gün biri bunu gözetlemiş ve sormuştu, hiç acıman yok mu senin? Meksika’da bir tanrı varsa kalbi taştan diye yanıt vermişti. Diz çökmektense ayakta ölürüm daha iyi diye eklemişti. 1912-1918’te çiftçiler savaşında 4 milyon insan ölmüştü. Peki Pancho Villa ve Magnoflores’i neden öldürdüler? Pancho Villa’yı öldürmek istiyorsan yılanının başını yarman gerekir. Pancho Villa üçünçü devrime şahit olsaydı tüm işçiler tecrübe sayesinde serbest olurdu ve bu Amerikalıların işine gelmezdi. Amerikalılar 20 milyon dollar harcayarak Pancho Villa ve 30.000 askerini aramıştı ama bir sene boyunca bulamamıştılar. Kimse satmadı onu. 150 koruma ile geziyordu çünkü çok düşmanı vardı. Öldürüldüğü gün, bir genelev çıkışında beş koruması vardı. İki yüz kurşunla öldürülerek kafasını kesip götürmüşlerdi. Kazansaydı bu zaferi işçiler serbest olurdu ve Amerikalılar bunu taklit ederdi. İlüminatlarda paralarını kıçına sokardı. Ama şimdi onlar kazandı.


Irkçı Espiriler

Espiriler her zaman ırkçılık barındırıyor. Örneğin, çöpün üstünde bir Türk nedir? – Ev sahibi. Lambalı çöpün üstünde bir Türk nedir?- Disko sahibi. Bisikletin üstünde bir Polonyalı nedir? Bir hırsız. Naziler hep Yahudilerle dalga geçtiler ve espiriler yaptılar, sonrasında idam cezası çıktı. Örnek, Berlin’de bir sanatçı bir espiri yapt: Bir gün bir kız Hitler’e marihuana verir ve Hitler napayım bunu diye karşılık verir. Devletin önderi yeşillik yerse iyi günler geliyor demektir (Alman espirisi). Naziler 1933-36’da yılında bunun için yarım sene hapis cezası veriyorlardı. 1937-45 arasında 4500 kişi piyano telleri ile öldürülmüştü. Uzun müddet böyle ilerledi. Çoğu zaman ihbar edenler oldu. Arkadaşıyla dalga geçen başına geleceğini bilmez. Bu misal ırkçı bir espiri değil, buna sadece mariuhana içenler güler: 3 kişi hapiste, biri kokaincı, biri heroinci biri de mariuhanacı. Kokainci: ben kokain kullandığımda duvarları söküp yerine koyarım. Heroinci: Ben madde kulanınca duvarı aşıp uçarım. Marihuanacı da, ot insanı kayıtsız yapar der. Bana, ne? Dört kişi uçakta, Brad Pitt, Donald Trump, bir genç ve bir yetişkin. Uçak düşerken 3 paraşüt mevcut. Brad Pitt ben bir star olduğum için size yardım edebilirim der, Trump ben başkanım güçlüyüm ve herkes beni seviyor üstelik zekiyim. Paraşütü alıp uçaktan atlar. Yaşlı adam gence der ki, sen atla ben yaşlıyım. Gençte der ki, birlikte uçalım ikimize de paraşüt var çünkü Trump benim okul çantamı alarak atladı.


Demokrasi

Diyorlar ki Yunanlar demokrasinin öncüleridir. Şimdi size neden bu kadar bu kavramı sahipleniyor açıklayacağım. Hepsi ırkçcıydı çünkü hepsinin köleleri vardı. Kadınlar demokraside oy veremiyorlardı. Yunanistan’da yurttaşlıların Spartalılara karşı savaşları 45 sene sürdü, Spartalılar zafer kutladı. Hitler de demokrasi aracılığıyla iktidara geldi. İnsan, kötü olmaz kötü olmaya karar verir. Herkes kötüye oy verir yani demokrasi işe yaramıyor. Size bir hikaye anlatayım, ihanet hakkkında, SPD hakkında. O zamanları imparator İlk Dünya Savaşına katılmak istemişti ama tehdit ettiği SPD’den onay almak zorundaydı. Onlara dedı ki, imzanizi verirseniz o zaman sizin parti iktidarda kalır. Onayınızı vermezseniz iktidarda kalamazsınız. Tehditi bu yöndeydi. Tüm dünyadaki sosyalister imza attılar: Savaşa hayır! SPD’liler de sandılar ki 6 hafta içinde savaş biter ve noelde ailemizin yanında, evimizde oluruz. Bok oldu! Bu ilk ihanetleriydi. İkinci ihanetleri de savaş bitince iktidarda kalamamalarıydı. SPD bunu sonucunda Freicops denilen ilk nazileri öne sürdüler. Halk savaşında 20.000 kişi öldü, sosyal eşitlik için savaşmışlardı. Kapiatalistler korkmuşlardı mal mülkleri için. Üçüncü ihanetleri de, Adolf Hitler’i kontrol edebildiklerini düşünmekti. Ama ters tepti ve Hitler iktidarda kaldı. Nazi olmayan herkesi toplama kampına götürdü. SPD’nin Almanya’ya ihanetiydi ve hepsi kanıtlanılır. Demokrasi mümkün değil. Putin ve Tayyip’in hikayesini anlatayım. Putin ve Tayyip de demokrasi ile iktidara geldiler ve bildiğiniz tiranlar. Güçlerini yitirmiyorlar çünkü devletlerini koruduklarını sanıyorlar, reziller. Sonra da Rusya benim, Türkiye benim diye övünüyorlar, takıntılılar. Ölümeler adında akademisyenler var, gelen her şey tanrıdan diyorlar. Freud ve Einstein gibi, her gelen tanrıdan gelir diyorlar. Kitap yazarsan ölümesin ve öldürülemezsin. Katschowi de ölümeydi ama onu öldürdüler. Nefesini kestiler sonra bedenini ırmağa attılar, çünkü dikkat çekiyordu Suudi Arabistan’da. Ölümelerin dikkat etmeleri gereken iki kural var: Dürüst olan herkesin seri bir atı olması ve cesaretli olması gerekir. Ben, en büyük ölümeyim, tüm ödüllere laik bir ölümeyim, çünkü toplumu bilinçlendiriyorum. Ben para kazanmak istemiyorum kazancım olsa da Afrika’ya yollarım.


Konsey Cumhuriyeti

Konsey Cumhuriyet’inde bir usta her dört senede bir işçilerini kontrol eder. Tabii ki her birinin silahı var, böyle cool kalıp her şeyi düzenliyorlar ki, düzenleri sürsün. Güç ilişkileri silahlarına dayanıyor ve kimse kimseden üstün olmuyor. Kadınlar, erkekler yani herkes. Herkese 6000 Euro verilse ve makineler halk için çalışsa sürdürülür. İşçilerin muhalefeti kapitalistlerdir. Robin Hood efektiyle aynı göz hizasında bulunmuyoruz. Alçak gönüllülük göstererek cesaretimi göstermiş oluyorum. Yani herkese silah şart. Güç devlet tarafından değil de, halkın elinde olmalıdır. Vatandaşa silah verildiğinde tüm yetkiyi ele almış bulunacaktır. Birini öldürdüğünü bu düşünceyi kimse yok sayamaz, kendisi de değil.


Özgürlük

Özgürlük insanın temel hakkıdır, bunu Spartalılar, Hunlar, Moğollar ve Kafkaslılar da biliyordu. Özgürlük sayesinde kişinin iradesi yer bulur. Örnek: Hayvanları avlarken kaçarlar, çünkü özgür olmak isterler. Altın kafeste yaşamaktansa kaçmayı tercih ederler. Özgürlüğü seven herkes hayatlarının sonuna kadar, özellikle diktatörlere karşı savaşırlar. Bir küçük fareyi kısıtlarsanız, o da saldırıya geçecektir. Bu yüzden tehlikeli olmak zorundayız. Sistemlerine bizi esir almak istiyorlar ve bu yüzden silahlanmalıyız. Böylelikle bizi kontrol edemeyecekler v eben davranışımı hakkımı, fikrimi ve özgürlüğümü belirliyebileceğim. Medya özgürlüğü acımasız olmak demektir, o zaman iyi bir habercisindir. Eleştiriler vasıtasıyla doğru gerçeği ve yanlış gerçeği ayırt edebileceğiz, doğruluk kutsaldır. Gerçeği örtbas edebilirsin ama saklayamazsın. Gerçek hep mevcuttur.


Temel Gelir

Temel bir geliri zengin ülkelerde kazanmak mümkün değildir, çünkü yoksul ülkeler sömürülüyor. Alay eden bir istatistik mevcut, yani serserileri kayıtsız bırakan ve kapitalistlerin paralarının fazlalaşması için işleyen. Zengin ülkenin vatandaşı, yoksul ülkelerin sömürüldüğünü unutuyor ve böylelikle kapitalizmin işlediğini de unutuyor. Temel gelirin sistemi işleyemiyor, çünkü insanların belirli bir zaman sonra sermayeleri kalmıyor ve zenginler gittikce zenginleşiyor, bunlar azınlık olanıdır. İlk kez temel bir gelirin ortaya çıkması Orta Çağ’da, yani 600 sene önce İngiltere’de Coventry adlı şehirde gerçekleşmiştir. İnsanlar hırsızlık ve dolandırmakla geçinmesinden ve çoğu insanın hapiste olmasından kaynaklı, temel gelir kavramı ortaya çıkmıştır. Bunun sayesinde kılık kıyafet ve gıda temin edilebilmiştir. Ancak bu sistemin işlemediğini, paralarının kendilerine yetmediğinden anlamışlardır ve temel geliri iptal etmişlerdir. Bu yüzden temel gelire karşıyım. Benim sistemime göre herkese 6000 Euro ömürleri boyu verilerek makineler köleliği üstlenmesi gereklidir. Ve makineler insanların yerine çalışarak insanları köle olmaktan kurtarır. Mafya da para kazanamaz. Her kişiye 6000 Euro verilse, kimse hırsızlık yapmaz. Hırsız yapacak kişi yasaları ezer. Ama 6000 Euro edinse, şöyle düşünür, istesem hırsız yapabilirim ama ihtiyacım yok. Bu zenginlerin işine gelmez çünkü kapitalister bu şekilde ilerliyor. Ekonomi mafyası yani iluminatlar bizlerin köle olduğunu biliyor. Zenginleri ve sermayelerinden hoşlanmıyorum, ellerinden çekip alacağım paralarını. Bu nedenle vatandaşların örgütlenmesi gerekiyor ki, birlikten güç ve güçten de hak doğar. Sadece güç hakkı belirler. İşçiler bunu öğrenmeleri gerekiyor, yani benim gibi bir hayvandan benden Selman‘dan öğrenmeleri gerekiyor. Ben insan olmaktansa hayvan olurum daha iyi. İnsan keyifinden öldürür, hayvan da açlıktan. Hiçbir hayvan, hiçbir çocuk sınırını belirleyemez bunu sonradan öğrenir. Aynı vatan sevgisi gibi. Milliyetçi değilsen alakan yoktur bunla. Bu yüzden kendimi bir hayvan olarak nitelendiriyorum özgürüm kuş gibi kısıtlı değil. Bir hayvan her zaman özgürlük ister. Bir kuşu kafeste tutmak doğru değil, o özgürlük ister. Bu sebeple bazı ülkelerde kart şeklinde para üretilir ki,sadece kart ile ödeme gerçekleşsin. Kaçak iş engellenir ki, zenginler daha da şişip zenginleşsinler. Devlet de bu domuzları destekliyor. Egoist ne der? Halk ölüyse ben var olurum. Er veya geç herkes ölecek.


Kapitalistler- Oligarchlar

Herkes paranın peşinde, fakir veya zengin. Biz onun arkasından koşacağımıza o bizim arkamızdan koşsun. Bu da benim amacım: Ömrünün sonuna kadar 6000 Euro ve geçim derdine son. Her 26 saatte bir, biri milyader oluyor. Bu dünyada 100.000 milyader 7 milyar insanı sömürüyor. Devlet de bunu onaylıyor.: Mülke saygı duy. Sorun da tam bu, saygı duydukları için ürkütülüyorlar. Kapitalistlerden kurtulduğumuzda özgür olacağız, bu yüzden 6000 Euro herkese. O zaman hiç kimsenin derdi kalmaz. İster yalınayak ister topuklu ayakkabı, topuklu ayakkabı herkese (Alman atasözü). Örnek: İyi bir araba tamircisi arbanın motorunu duyarak tespidini yapabilir. Bu ekonomi krizleriyle uğraşan kişiler ne zaman bir krizin olabileceğini bilir ama söylemezler ki, herkes çalışmaya devam etsin. Bunun kimse farkına varmıyor çünkü her ay yeniden başlıyor maymunlar. Robin Hood gibi kapitalistlerle aynı göz hizasında bulunmaları gerekir, bu yüzden çoğunluk ayakta kalmalı ki karşı gelebilsin. İşçi köle olduğunun farkına varması gerekir. Çoğunluk farkına vardığında kapitalistleri delip geçer. İşte böyle para yaparız.


İtalya’nın Mafyası

Tüm mafya suçluları kelepçelerle doğdular, örneğin bir hırsız 20 milyon dollar bir ferrari çaldığında yoksulluktan kurtulur. Bu yüzden her işçi devlete karşı gelmeli, çünkü devlet yalnızca azınlığa destek veriyor. Karşılık vermezsek devletin işine gelir. Herkes bu fikre yönelsin. Tüm benciller toplansın. Eşit haklarımızın olması için hazır olalım, komünistler gibi her ay yeniden başlamiyalım. Devlet için çalışarak aptal ve bağımlı oluyoruz aynı komunistler gibi. Onlar çökerse her şey çöker. Bu nedenle anarşi bencil bir parti kurmayı öneriyorum, herkes bana oyunu versin. Herkesi bağımsız yaparal doğru hedefe götürürüm. Aileden, devletten, toplumdan ve kapitalistlerden bağımsız vb. Tek önerdiğim dernek sana destek olur ve seni bir bütün yapar. Etkileyici bir bütün olursun.


Şizofreni

Çoğu hekim ve hastalar şizofrenin işleyişini bilmiyorlar. Sadece düşündükleri, hastaların takip edildiği, gözetlenildiği ve dinlenildiğidir. Bendeki de aynısı, şehir, devlet veya tüm dünya tarafından gözetlenildiğimi düşündüğüm gibi. Şizofrenin nasıl işlediğini şimdi açıklayacağım sizlere: Şizofreni genetik bir hastalıktır. İçimde, beni yönlendiren bir varlık varmış gibi. Bu hastalık annemden bana geçmiştir, ona da babasından, yani dedemden. İçimde dünya dışı bir varlık beni yönetiyor ancak ilaçlarımı aldıktan sonra da, ben kendimi yönlendirebiliyorum. Eskiden bu hastalığın ilaç tedavisi yoktu, içimizdeki varlık, hayal gücümüzü geniş tutuyor ve kuruntulara yol açıyordu. Bu jenerasyondan diğerine geçen hastalık 17.000 senedir mevcut. Süpernova sayesinde dünya dışı varlıkların ışıntısı ile genler manipüle edilmiştir. En kötüsü de, varlık dediğim o dünya dışı şey, Bogota ve Medellin arasındaki köprüden atlatacaktı beni, sonra tam atlayacağım zaman şunu düşündüm: Dur Selman, burdan atlarsan bileklerin kırılır ve bu çok canını yanar. Sadece, bunun yüzünden atlamadım. Bu düşünce yüzünden o köprüden indim. Psikiyatride bulunduktan sonra, sağlığıma kavuştuğum zamanlarda şöyle düşünmüştüm: Ben neler yaptım?! O zamanları o varlığı dinleseydim 1997 yılından beri ölmüştüm ve ben yok olurdum. Ve şimdi size hayvan diyarından bir varlığın hikayesini anlatacağım: Sümüklü böceği düşünün,tırtılın yumurtasını yiyerek vücudun tümünde yayılıyor, sonra yumurtadan çıkınca sümüklünün beynine girerek onu yönlendiriyor, öyle de agaca tırmanır. Sümüklü böceği agaca tırmandığında, gözleri ışıltılanır ki, kendine kuşa yem eder. Kuşta onu yedikten sonra tırtıl yumurtaları sıçar ve bu hep sürekli aynı ilerler. Örneğin Don Kişot de hastaydı. Napolyon komleksi vardı kendisinde ama eskiden buna göre ilaç tedavisi yoktu. Söz konusu kendini şövalye sanan bir deliydi. Ailesi psikoz rahatsızlığı sebebiyle onun adına utanıyordu. Ailesi, kralla birlikte olup onun gerçek bir şövalye olduğunu söyleyerek kandırıyorlardı. Bendeki psikoz rahatsızlığı meydana geldiğinde kendimi milyoner sanıyorum ve buna kesinlikle de inanıyorum. Ya içimdeki dünya dışı varlık, beni yönlendiren ya da tanrı, ya da Essen şehri beni kandıran.


Trojan Virüsü

Beyin ağları sayesinde tecrübe oluşuyor. İnsan her gün evden işe giderse tecrübe edinemez, ağ kuramaz. Beyindeki ağlar ancak yasaları bilenler için işler. Hayatımızda öğrendiğimiz iki tür okul vardır: Okulda öğrendiğimiz alfabe ve insan tecrübesi adı altındaki alfabe. İnsan ufkunu kitap okuyarak ilerletir ve içinde okuduğu insan tecrübelerden yola çıkar. Biri seni dolandırmak istediğinde o taktiği önceden bilmiş olursun ama yeni doğmuş bir bebek bunu bilemez. Ya tecrübe ederek öğreniriz ya da biri ona bunu öğretir. Buna bir örnekte, her ay tekrar tekrar başlayıp bizi aptal bırakmalarıdır. Amaçları insanları aptal bırakıp mağdur etmektir ki, yasalara karşı gelmeye çalışılmasın. Bu yüzden sunduğum sistemde kapitalistlere yer yoktur. Bizlere yanlış hedefler belirleniyor, örneğin milli piyango: Ah ben bir milyoner olsaydım. Milyoner yalnız, tek kişi olabiliyor, diğerleri avuçlarını yalıyor. Herkes 6000 Euro gelir elde etse, kimse milyoner olmayı istemez, çünkü kimsenin geçim derdi olmaz. İnsanların hayalleri insanları delirtiyor. Makineler insanların yerine çalıştığında kimsenin milyoner olmasına gerek kalmaz. Herkese 6000 Euro, hem kadına hem de erkeklere. Milyonerin olduğu yerde,hem doğa hem de çalışan insanlar sömürülüyor. 100 seneye kadar dayanıklı ve tamir edilir cihazlar üretilse yenilere gerek kalmaz. Böylelikle doğayı da koruruz. Cimriliği yok etmeliyiz. Makineler insanların yerine çalıştığında tüm insanlar daha huzurlu yaşayabilirler. Benim trojan virüs düşüncem bu yönde. Arac üretmenin yüksek maaliyetlerine karşılık kapitalister daha fazla para kazanabiliyor. Araclar bozulduğunda, yenileri temin ediliyor ve hesap doğaya kesiliyor. Yani sonsuza dek dayanıklı araclar üretilmeli.


Felsefenin Sefaleti

Örnek: Mantığınızla ilerleyin, etik olun, gizli anlaşmalarla sistemi çökertiyorlar, en etkilisi sistemin işlemesi için çoğunluğun ortakça çökertilmesi. Ruhundaki o gürültü aklını yöneten, gürültü, o gürültü ruhundan güçlü, çünkü o fikre takıntılı bir halde. Öyle takıntılı ki, sosyalist, komünist veya faşist vb. olmasına dair görevli. Ruhumuz kutsaldır, içimizdeki yabancı bizi yöneten. Ruhumuz mükemmel bir şey. Ruhumuzdaki o gürültü bizi hacir altına alıyor. Ruhumuzdaki fikirlere boyun eğmek zorunda kalıyoruz. Ama ben hiçbir fikre boyun eğmiyorum, ben ruhuma adeta sahibim. Cengiz Han attan düştüken sonra ölüm döşeğinde, ne demişti: Ben ne iyi ne kötü biriyim, ben Cengiz Han yani yasayım. Beyindeki iktidar değişimi, ancak ruhunuzdaki fikirlerden kurtulunca gerçekleşiyor, ona boyun eğince değil. Çoğu insan zihnindeki fikirlere karşı takıntılılar. Sağlıklı insanlara göre normal olmayan şeyler yapıyorlar. Bunları ben takıntılı olarak nitelendiriyorum. O kadar takıntılılar ki, aile ruhu devlet ruhu komünist ve toplum ruhu bunların tümü onları yönlendiriyor. Fedakarlık ödün vermektedir. İnsan ruhundaki fikir yüzünden aptallaşmaktadır. Sanıyorlar ki, o fikir insanin özünü belirliyor. Bunu yaşatıyorlar. İçimizdeki yabancı bize yön vererek ona boyun eğmemizi sağlıyor ama egoistler buna dahil değildir. Örneğin ben bir egoistim. Hunnlular ve Moğollar derler ki: Ben ruhuma sahip bir kişiliğim. Bu nedenle Hıristiyanlar Hunlular ve Moğolları saklayarak Kafkas bilincine sahiptiler. Hun ve Moğol prensibi özgürlüğün idealıdır. İnsan felsefesindeki öncelik her zaman özgürlüktür. Kapitalistlerin olduğu yerlerde işçiler de mevcuttur. İşçinin olmadığı yerde kapitalist de yoktur. Devlet her konuda iktidarda olmak istediği için onlara boyun eğmemizi istiyor. Kendi benliğini kabul etmeyen herkes devletin işine gelir. Bunun farkında olalım ama bağlanmayalım. Bu fikir bir yılana benziyor. Vatansever, komünist, faşist bunların hepsi birer ideolojidir, bağımlılık içerir. Sadece isim değiştirebiliyor, aşk gibi, hayal kırıklığına uğranmaması için mücadele edilmeli. Çünkü hayal kırıklığına uğrandığında nefret başlar. Moğulun biri ne der: Benim değerim sonsuzluğa dektir. Bunun bir fiyatı yoktur. Herkese 6000 Euro verilsin, o zaman Hunluların yolundan ilerleriz. İktidar değişimi gerçekleşmeli ki Hunluların ruhunu benimseyelim. Hunlunun biri ne der: Güç göstergesinden nefret edinilir. Bu otomotikmen böyledir, insanda da böyledir. Özgürlük ve onur kişinin prensibini açıklar. Vatanseverlık gibi: Kuzey ve Güney Amerikadaki iç savaşta kuzey bölgesindekiler özgürlük ve demokrasi için mücadele ettiklerinde savaş alanında herkese sıktılar. Orgeneral tarafından sırtından vurulmadıysan adamları üstlenirdi. Kuzey devletlerinde demokrasi ve kölelikten kurtulma için savaşılmasına rağmen böyle davrandılar. Savaştan nefret ederim. Ben, üstümde esrar ve silahla yakalanmıştım ama sonradan çıkmıştım. Müşerilerime silah sattığımda bundan sonraki olacaklardan sen sorumlusun dediğimde bu sorumluluktan çıkabilirim. Ama git bunu ya da şunu öldür dediğimde o zaman bu sorumluluk ve fikirden çıkamam. Saf demir silahlar satılıyorsa, ben de satarım. Bu yüzden herkes silah edinmeli ki, hiçbir diktatör iktidara gelmesin. Ve Keppler’in dediği gibi: Şüphe duyduğun bir şeyde yanlgı vardır (Bilimsel söz). Her fikir birer yalandır çünkü o yalan bize boyun eğdiriyor ve bizim fikrimizi yönlendiriyor, yabancı fikirler. Şöyle düşünmemizi istiyorlar, iki iki beş eder oysa iki ki dört eder. Ama böyle düşündürülmesini insan çakmıyor çünkü uyuyorlar. Hakikat saklanıyor, zaten sadece saklanılabilir yok edilemez. Beyinde bir fikir değişimi gerçekleşmeli ki, insanlar tecrübe edinmeye başlasın. Ama o tecrübe insanlarda ne yazık ki yok, çünkü tecrübeyi edinemiyorlar. Düşünmeye başladığın vakit, tehlikeli ve aşağılayıcı olmaya başlıyorsun, nedeni ise hakikatı konuşmandan kaynaklıdır. Örnek olarak, hayatımda dört kere mafyaydım ve haraç için insanlar geliyordu ama ben eskiden silahsız dışarı çıkmıyordum. Silahımı gösterdiğim anda korku saçıyordum ki, Selman tehlikeli desinler diye. Önlem olarak yapıyordum bunu. İki silahla geziyordum. Neden? Çünkü birini vurduğumda diğer silahı karşımdakinin önüne atardım ki meşru müdafa olsun. Mecbur olarak karşılıklı şiddet olması gerekirdi. Felsefem: İyi düşün, iyi hisset güzel konuş. Bunlar egoist düşünmenin temel maddeleridir. Yalnız bu şekilde özgürlüğe erişilir.


Annem öldü

Annem bir kabustu. Birkaç sene önce, hesabımda 97 Euro varken öğrendim ki, aslında beş milyon ağır bir adamım. Bir çocuk dayak yediğinde elleriyle yüzünü kapatıyorsa aslında bu bir yardım çağrısıdır. Altı yaşındaydım, 80’lerde Bedburg Hau şehrinde, annemin haldol ilaçları etkisinde sandalyede oturduğunu hatırlıyorum. Ondan sonra İstanbul’a abilerinin yanına geri dönmüştü. 18 yaşıma girene kadar babam beni hiç Türkiye’ye götürmemişti, çünkü annem sadece kardeşimi görmek istiyordu. Ne ablamı ne de beni. Bu yüzden babam bizi Almanya’da bırakıyordu. O arada yengemde kalıyorduk. Annem 4 sene önce ölmüş. Bunu da amcamın eşinden öğrendim. Babam iki sene önce ölmüştü.


Çocukluk, Annem, Devlet

Annem hastaydı, her an kafayı yiyecek gibiydi. Bazen bu prosedür çok yavaş ilerlese de, başımıza ne geleceğini sezebiliyorduk. Bazen de sezemeden, şimşek gibi çakıyordu. Öylece evde gezinip duruyordu. Bizi dövüyordu, elleriyle, her hangi bir nesneyle ya da el süpürgesiyle. Süpürge hala bende, onu müzeye koymayı düşünüyorum. Ya sopa seni yener ya da sen sopayı. Ablamın saçlarından tutup tüm odalarda sürüklemişti. O zamanları ilk defa cinayet düşüncesi geçmişti aklımdan altı yaşındaydım. Ve bir karar vermek zorundaydım, hayatımda dört kere doğru karar verdim. Ben 6 yaşındaydım annem de koltukta uyuyordu, onu öldürmek istedim ama başaramazsam eğer, korkumdan dolayı, intikam alır ve beni öldürür diye yapamadım. Düşünsenize, 6 yaşında bir çocuğun ne denli stres içinde olduğunu tahmin edemezsiniz. Tüm komşular annemin bize yaşattığı şiddeti duyuyordu, üç çocuğun haykırış ve ağlayışlarını duymamak mümkün değildi. Okulda da bu sezilir bir durumdu aslında, ama kayıtsız kalındı çünkü orda da zorlu günler geçirdim. İlk okul günümde tüm çocuklar arasında tek benim ilk okul şeker torbam yoktu. Resim çekilecek diye bana boş bir torba vermişlerdi, kameraya bakmam istendi fakat sinirimden sadece ışığa bakmıştım. O resim hala var. Okulda da akran zorbalığa maruz kaldım ve beni dövdüler. Messerschmitt adlı okul müdüründen bile dayak yedim, sonrasından rahibelerden. Her yerde şiddet vardı ve belirli zaman sonra bunu ben de öğrendim ve uygulamaya başladım. Tenefüslerde dışarı çıkmam yasaklanmıştı, kimseyi dövmeyeyim diye. Herkes herkese korku saçıyordu. Böyle büyüdüm ben. Evimde sürekli sıkıntılar yaşanıyordu,okulda da. Ama ikisi birbirine karışmıyordu, çünkü annem Almanca konuşmayı bilmiyordu. Babam kumarcıydı ve hiç evde yoktu. Bazen şansı yaver giderdi bazen de gitmezdi. Annem için de hayat zordu, Kürdistan’ın en derinlerinden gelmişti ama şans ona da gülmemişti. Burda yaşıyordu, dili bilmiyordu, okuması ve yazması yoktu. Ayriyetten kocası da hiç yanında değildi, arkadaşları da yoktu. Bütün gün evde, öfke bozukluğu ile kaplanlaşıyordu. Hakaretlerle nefret doluydu ama biz onu anlamıyorduk. Bu onu kemiriyordu ve takıntı haline gelmişti. Buna karşı gelemiyordu, bu nedenle bize patlıyordu. Tüm öfkesini bizlere aktarıyordu, en çokta bana. O sopayı saklamıştım bu yüzden bugün hala bende. O zamanları hiçbir şeye inanmıyorduk. Annemi, VW arabasıyla ve yelekle almaya geldiler ve kuzey ren vestfalya eyaletindeki Bedburg- Hau şehrine, Hollanda yakınlarında bir akıl hastahanesine götürdüler. Orada topluma kazandırmaya çalıştılar. İki kocaman görevli, ikişer metre büyüklüğünde adamlar anneme yeleği giydirmekte zorlandılar. O kadar vahşiydi. Sonrasında bizler yurtlara verildik. Abim ve kardeşim aynı yurtta kaldılar, ben de başka bir yurtta, annemi ise Bedburg-Hau’a yerleştirdiler. Teşhis: Paranoid- Şizofreni. Bu depresyon gibi değil. Depresyon da zor bir hastalık ancak paranoid şizofren hastalığı seni umutsuzluğa sürüklüyor ve seni herşeyinle kontrol ediyor. Elinden hiçbir şey gelmiyor. Çok kötü bir şey. Bu durum insandan insana geçebiliyor, aynı ruhumuzdaki yabancı gibi. Annem uzun süre tedavi oldu bir veya bir buçuk sene. İlaçlarının dozunu tutturmları sürdü. 70’lerin ortasında ziyaretine gitmiştim, haldol ilacın etkisiyle statü gibi oturuyordu. Annem Bedburg- Hau’daydı, kardeşlerim de benden uzakta. Bir buçuk sene geçmişti ve ben hiçbir şey hatırlamıyorum. 7 yaşındayken annem, kardeşlerim ve hatıralarım geri döndü. 1.5 sene Türkçe konuşmadığımız için ebeveynlerimizi öncesinden daha da zor anlıyorduk. 7 yaşında ilk hırsızlık vakamı yaşamıştım. Klasik yani. Kendi yolumdaydım ve aynı sınıfta olduğum bir marokan İdris adında: Lan Selman, benlen gel şeker ve çikolata olan bir ev biliyorum dedi. Ben de kötü bir şey düşünmeden peşine takıldım. Dairenin kapısı açıktı ve her yerde uçak modelleri asılıydı ve çikolata da vardı. Uçaklarla oynadık, duvarlara felan fırlattık. Sonra geri döndük ve eve geldiğimden yarıjm saat sonra polisler geldi. Marokan beni ötmüştü. Girdiğimiz evin aynı binasında oturuyordu. Beni ötmek zorundaydı yoksa onun çırasını yakarlardı. Babamla Zweiger caddesine emniyete gitmemiz gerekti. Başkomiser ve çocuk hırsızlığı. Bir kadın komiser beni babamın yanında linç etti. İyi başladın bu yaşta ileride sürgün de edilirsin dedi bana. 7 yaşında bir çocuk olarak arkadaşımın peşine takılmıştım, o da beni satmıştı. Babam geri döndüğümüzde tek bir kelime etmedi. Eve vardığımıza yarım saat beni plastik bir boru ile dövdü. Hayal edebiliyor musun, 7 yaşındaki çocuk ve yarım saat sopa. Çok sinirlenmiştim. Bence haksız yere yargılanmıştım, sanki ağır suçluydum. Şimdi artık iyi bir şey hak etmiştim sonuçta cezamı çekmiştim. Korkmadım, kardeşlerimin yardımıyla hırsızlığa başladım, hatta hintdomuzu çaldım. Babam ahkam kesmesine rağmen kendi bir gecede 70.000 Mark kaybetti. Bu o zamanları çok paraydı, bir ev alabilecek kadar. Bazen Sevenelfen oynunda 20.000 Mark kazanıyordu. Çok seviniyor ve kendiyle gurur duyuyordu, önümüzde paraları sayıyordu. Bir gece bunu kaybediyordu da. Brant denilir, kişinin kaybedip tekrar parayı kazanmak isteyipte, daha da fazla kaybetmesine. Hepsini yitirip eve gelip hiçbir şey olmamış gibi davranırken bizi annem tekme tokat dövüyordu.


Klitschko’ya Mektup

Kiew’te Klitschko’nun bürosuna gitmiştim kitabımı vermek için. Kitabımı tüm çalışanlara da dağıttım. Hepsinin okumasını istedim beklerken. Hemen 5 sayfa giriş bölümünü okumaları için İngilizde hemen oku bunu lütfen diye rica ettim. Tişörtümün üstünde İngilizce iyi, kötü, igrenç yazıyordu. Selenski yoktu o zamanları. Ruslar Krim’i ilhak etmişti ve sürekli ordalardı. Kim bilir ne düşündüler. Bu kim? CİA mi? Mossad mi? Mİ 5 mi? Tüh! Onlara, halk yerine makineler çalışmalı, herkese 6000 Euro, Solizismuza hoşgeldiniz, bu kitabımın adı dedim. Beni sosyalist sandılar ama ben egoist olduğumu söyledim. Kulüpte ve derneklerde ortak ilgilerin bulunduğu her yerde tekrarladım bunu. Birlikten güç doğar, güç yasayı belirler. Güldüler. Bu fikrimi iyi buldular ama uygulamadılar. Halka bunu iletmediler. Klitschko özgürlük ve demokrasiden bahsediyor ama 6000 Euro’dan bahsetmedi. Halk yerine makinelerin çalışmasını da anlatmadı, köpek. Ben onlara haftaya yine geleceğim dedim ve haftada ikişer defa gittim. Her gün 50 Euroluk broşürleri otogarda dağıttım, insanlarla tartıştım. Hatta adalet bakanlığa da beş broşür bıraktım.


Korona, Öjenik, Teorisyenler

Koronanın öjeni teorisiyle alakası nedir? Huxley’den önce başlamıştır. Kitabı ‘Güzel yeni dünyayı‘ babasına karşı yazmıştı, kendisi de öjenik teorisyendi. İşin felsefesi zayıf kişiliklerin gitmesi. Bu Darwincilere dayanıyor, güçlü olan hayatta kalır. Darwin’in kitabına karşı Peter Kropotkin’in ‘karşılıklı yardımlaşma.‘ Yaban öküzlerini örnek olarak vermişti, danalara ve güçsüzlere yardım eden (hayvan modeli). Peter Kropotkin anarşistti ve karşılıklı yardımlaşma zıt modelle bir iş birliği içinde olarak savaşa ve rakibe karşı bir duruştaydı. Misal,Henry Ford. Churchill ve Chamberlaim bunlar İngiliz başkanları yanlış taraftalardı, öjenik taraftarları. Amerikan başbakan ailesi Bush da buna dahil, Bill Gates’in ailesi ve İngiliz kral ailesi de. Siyasetçiler ve katiller da anarşist. Hitler de Henry Ford’un taraftarı denebilir, o da öjenik teorisyeniydi. Henry Ford Hitler’e 1.5 milyon dollar vermişti partisini kurmak için. Henry Ford Hitler’in resmini bürosunda asmıştı ve Hitler’de kendisinin. Hitler’in ölüme yardım programında 80.000 şizofren ve zihinsel hastaları araba gazı ile öldürmüştü, hatta kendi akrabasını da. Terri Gilliam ve 12 maymunlara gelelim. Biliyor musunuz 12 maymun filmini? Orada da bir virüsün toplum üzerindeki etkisi gösterilmişti ve öjenik teorisi korona virüsü ile bağlantılı ki, zayıf insanların yok edilmesi için. Amerikan ve Çinliler yüzünden korona virüsün yayıldığı söylenmişti ama Çinliller bu fikri redettiler. Sonra unutuldu bunlar. Öjenik teorisyenler onlar çıkardı bu fikri. Bitti gitti.


Doğa

Alırken iyi ama doğaya bir şey verme. Bunun gidişatı iyi değil. Doğaya çok şey borçluyuz. Tam saat 12. İnsanlar 200 seneye kadar dayanıklı makineler üretmeli, tam zamanı. Doğayı bu şekilde koruruz ve işçileri de. Fazla hayal kurmayalım. Ben milyarder olmak istiyorum bu yüzden de gidiyorum demyelim, örneğin 8000 Euro istiyorum, enflasyon yüzünden 6000 yetmez demeyelim. Milyarder olmak istediğimiz her an doğaya zarar veriyoruz çünkü sürekli yeni şeyler satın alınıyor. İnsan o kadar parayı harcayamaz ki. Ekonomi bence cok hasas. Nedenini açıklıyayım: Düşünün, bir beden devleti, akciğer, karaciğer, kalp, böbrekler vs. temsil ediyor ve sermayede kanı. Bedenden akan kanı parazitler yanı kapitalist sömürüyor. Ve devlet çöküyor. Kurup çökertmek onların sistemi. Bu nedenle herkese 6000 Euro ve kapitalistler def edilmeli. Üniversite öğrenciler tasasız okusun ve yaşasın. Kimsenin geçinme korkusu olmasın, 8000 Euro’da.


Korsanlar

Korsanların bayrakları anarşistliğin sembolüdür. İster bir gemi ister bir tavuk hırsızla, cezası aynı, idam. Korsan, kısa hayat iyi hayat der buna göre yaşar. Bir gemiyi ele alınca prestij kazanırlar. Sadece gemi ele geçirmediler, şehirleri de hükmettiler. Korsanların neden altın küpe taktığını biliyor musunuz? Söyliyeyim, iyi bir cenazeleri yapılsın diye. Yeni korsanların bugünkü adı mafya. Anlatayım, mayfalar, Drangetta adında İtalya’da uyuşturucu ve şantajla senelik 168 milyar euro gelir elde ediyor. Kazanclı gelir. Mafyanın felsefesi: Siz benden daha mı iyisiniz? Yaptığım işi yapmak için götünüz yemesi gerek. Başınızdakine yalakalık yapın sizi gidi kuzular. Yasalara göre yaşamak için mecbur bırakılıyorsuuz kendinize göre özgür fikriniz yok, sadece bastırılmış düşünceler. Emir verebilecek tek şey taşaklarım. Benim böyle derdim yok. Diğer taraftan da insanların korkuları zayıflıkları ve hataları bir başka kişilerin zayıflıklarına aktarılmaktadır. Hitler Yahudileri ve Romalıları nasıl kurban ettiydi. Ama Selman bir egoist, nefret ederim grev kırıcılardan. Kuş tüyü kılıçtan daha ağırdır. Benım adım ölüme, Müslümanlar beni engelledi kitabımı yaymadılar. Ölümenin sözü ciddiye alınması gerekir tanrı tarafından bu böyledi, Kuran’da da yazılı. Anarşistlerin arasında hayır denilince özgür iradenin ifadesi olarak geçer. Mal mülke karşı saygılı olmak zorunda değiliz, çünkü ayakta uyutulan bizleriz. Devletin amacı bir düzen, etik ve düzgün davranışar ama kısıtlı özgürlük. Anarşisler değil, yasasızlık, bencillik ve mantık. Devlet vesayet altına alıyor. Biri hırsızlık yaptığında herkes ona suçlu gözüyle bakıyor. Ama mal mülk herkesinse kimse sesini çıkaramaz. Gelgelelim Joker’e. Ne demişti? Batman’ı öldürün. Suçlulara birer milyon vereceğine, ama para söz konusu olduğunda arkadaşlık bitiyor kapitalistlerde. Bu sebepten Batman, herkese birer milyon dolar vererek kimsenin hırsızlık yapmamasına yardımı oluyor. Hapishaneyi tercih ediyorlar. Herkesin bir televiyzonu olsa kimse televizyon hırsızlamaz. Suç işleyerek hayaline kavuştuklarını sanıyorlar. Gelelim hapis olmaya. Bir kızı tavlamak isterken de insan hapis veya esir alınmış oluyor. Bence güzel bir kıza esir olmak güzel bir düşünce.


Kolonist ve Köleler

Şimdi sizlere, 1300 kölenin gemide hapsedilmesine yönelik bir şeyler anlatacağım. Hapsedilmeden içinden iki kişiyi parçaladılar. Kölelere işkence yapılıyordu, gemide dışkı ve kötü kokular mevcuttu. Biri hastalandığında bakım olmadığı için dışkı içinde hasta yatıyordu. 1300 köleden 1000 kişi kalmıştı.Tek yardım eden köleler korsanlardan bir kaçıydı, o çaresizliği yaşamış olanlardandı. Bazen köleleri özgür bırakıyorlardı veya İspanyol şehirlerde onlarla birlikte hırsızlık yaparlardı. Birinci Dünya Savaşındaki kolonistler: Fransız ve Almanlar Müslümanları savaşlara yollamak istediler ama Müslümanlar savaşmak istememişti, çünkü din kardeşleri söz konusuydu. Bu nedenle Fransızlar 100 adamdan 10 tanesıni, diğerlerini ürkütmek için vurdular. İstatistiklere göre o savaşta en çok Müslümanlar öldü. Örnek: Almanlar’da 10 kişiden bir tanesi öldü, Fransızlar’da üç ve Müslümanlar’da 10 kişiden altı.


Kaos

Bireysel olarak kaos adaletlidir. Bu dünyada kaygılı yaşıyoruz, hakkımız olanı almıyoruz. Bizlere ne yapmamız gerektiğine dair yasalar var edilmiş. Kaygılarımız olmasa kaos da olmaz. Kaoslarda insanlar derneklerde örgütlenir ve ortak ilgi alanlarına yoğunlaşır. Sonra birlik olarak toplumu devletten kurtarır ve vatandaş, işe gitmeyip işi bilenlerden olur. Makineler gece de çalışır, makineler işçilerin yerine çalışması gerekir. 43.000 km mesafedeki uydular yönetiliyor ve biçerdöverin yüksekliği bile ayarlanıyor. Bazı pizacılarda yalnızca makineler çalışıyor. Toplumun yararına.


Fare ve Çarpık Düşünceler

Çarpık düşünceler, fareleri bir deliğe atarak beslemek gibidir. Onlara tüketecek bir şey verilmediği taktirde çarpık düşüncelere girmektelerdir. İnsanlarda da bu böyledir. İnsanlar toplum fobilerini yenemediğinde çarpık düşüncelere girmektelerdir. Onlara yemek, içmeki kılık kıfayet vs. Verildiğince toplum korkusu yaşamazlar.


Şöhret ve Şeref

Şeref, Kolumbiya’da kokain ile para kazanmak demektir. Ama bu durum benim hayatıma farklı yansıdı, çünkü şöhret elde etmek istiyorum. Kitabımla tüm dünyaya yardım etmek istiyorum. Kitabımı okuyan benim fikirlerimi de anlar. Toplumu devletten kurtmak istiyorum. Bunun formülünü buldum: İluminatiler insanları kandırıyor, çünkü insanlar her ay yeniden başlamak zorunda. Bir kadına, sen bir kölesin dediğimde o da bana karşılık olarak, ben köle değilim ki çalışanım der. Ama işte ben de tam bunu söylüyorum, kadın bunu kavradığında ise düşünmeye başlayarak bana hak verir. Sonra bu durum tehlikeli olmaya başlar, çünkü kadın artık düşünmeye başlamıştır. Bu yüzden hepimiz düşünmeye başlamalıyız ve benim sözüme itimat etmelisiniz.
Alexander Aristo’ya ne demişti? Aristo hayatı öğretti bana. Bunun aynısını siz de söyleyebilirsiniz: Selman bize hayatı gösterdi. Mutlu mesut ve keyifli bir yaşam için.
Sevgilerle,
Selman, fare


Insanların Neden Zorunlu Çalışmaları Gerektiği

Çünkü her ay yeniden başlamak zorundalar. Faşist ve komünistlerde zorunlu çalışma vardır. Örneğin komünistlerde, şu veya bu kadar ton mal taşımanız gerekiyor dendiğinde işçiler mecbur kaldığı için bunu yapmaları gerekiyor çünkü topluma bağlılardır. Faşistler binlerce insanları ekmek ve su için zorla çalıştırmışlardır. Hatta Himmler bile, kapı deliğinde insanların gazla öldürülmesine midesi dayanmamıştı. Savaşın sonlarına doğru Hitler’in yanlışlarını ortaya çıkarmak istemişti. Ama Amerikanlar onu susturmakla tehdit etmişti. Peki naziler nasıl o kadar acımasız olabilirlerdi, çünkü kimse karşı gelemiyordu. Alman atasözüne göre, dışı güzel içi yakar. Dıştan her şey yolundaymış gibi içten de şeytanlık mevcuttur. Almanya’da o dönemlerde karşı koyma vardı, Scholl kız kardeşler broşürler dağıtarak insanların gözlerini açmaya çalışmışlardı. Bir kız kardeş diğer kardeş Sophie’ye karanlıkta duvarlara sloganlar yazmak tehlikeli değil mi diye sormuştu. Sophie Scholl ise, karanlık özgürliüğün arkadaşıdır diye yanıtlamıştı. Naziler kız kardeşleri broşür dağıtıyorlar diye yakaladıklarında, öldürülmüşlerdi. Şunu söylemek de önemli ki, naziler 1933’da Belçika ve Hollanda’da anketler yapmıştı ve yanıtlarda ben yahudiyim, komünistim ve ben yehovayım gibi yazanları, Almanya’ya giriş yaptıklarında tespit ederek kimin kim olduğunu o şekilde çıkarmışlardı.


Darkafalılar- İyi konuşmacılar

Darkaflılar ve iyi konuşmacılar seni sürekli olumlu yönde ikna etmeye çalışırlar ki, onlara hizmet ederek çoğunluğun yolundan git diye. Yani, her şeyini bana teslim et ve benim izimden gel demek gibi bir şey. İdeolojiler ve mutlak doğru olarak bilinenler insana yön veriyor ve üst fikir onları yönetiyor. Herkes o ideolojiye sahip olunsun isteniliyor. Örneğin, .Çin’in imparatörünün yüzünü kimse göremezdi çünkü kutsal olarak görülüyordu. Ama ben kutsallığı kabul etmiyorum. Çünkü benim düşünceme göre saygı mal mülkten önce gelir. Onun malı mülkü beni kutsal görsün. Bunlar kutsandığı zamana kadar ben paçavralığımı devam ettireceğim. Toplum şunun bilincine varmalı ki, gönüllü olarak köle oluyorlar. Bu yüzden benim sistemimi benimsemeleri gerekir. Solizismus denilen benim sistemimde özgürlüğü tadacaklar ve doğrudan şaşamayacaklar. Virüs gibi, virüs Selman. Benim sistemimde bolca resmi tatiller mevcut. Bir daha gelmeyeceğiz dünyaya. Herkes hayatını istediği gibi yaşasın ve tadını çıkarsın. Herkes kendi hayatı hakkında kararlar versin. Solizismus sloganım: Haklarım ve sihhatımın üzerine yoktur. Bunun içerisinde mantık da vardır. Her şey trafikle ilgilidir, para trafiği, mal trafiği, yol trafiği, cinsellik vs. Bunlar en yukarda olanları kontrol etmemeli, aşağıdakileri etmeli. Yani hiyerarşik. Bana göre askeri ve polis de aşağıdan kontrol edilmeli, çünkü yukarda olanları bundan fayda edebilirler. Bu yüzden her insan silahlanmalı. İktidar ve güç ancak bu şekilde dağıtılmalıdır.


Emekçi Sınıfın Düşüncesi

İşçilere an az ücret verilerek onları bağımlı tutarlar. İşçi ise hayal kurar ve umudunu kaybetmez. Herkes böyle düşünür, işten kurtulmak ister ancak bu sistemde nadiren kurtulabilirler. Ya anlının teriyle ya da şans eseri kurtulabilirler. Piyango oyunlar gibi, insanları boş umutlarla bırakmak. Milli piyangoda 6000 Euro kazanılabilir denilirken, neden herkese 6000 Euro denilmiyor? O zaman devlete ihtiyacımız olmayacaktı. Herkese 6000 Euro verilse, herkes sorunlardan kurtulabilirken, daha az çalışabilirken, makinalar köleliliği üstlenebilir. O zaman daha çok uzun senelere dayanıklı makinalar üretebilirdik. İklimi de korurduk. İşçiler artık uyanmalı, deneyimli olmalılar. Bunu anlamalılar.


Pablo Escobar

Pablo Escobar Kolombiyalı tehlikeli biriydi. Şuna dikkat çekmek isterim ki, şiddetin eğitimini gördüm ben, hem teoride hem de uygulamasında. Pablo Escobar uyuşturucu devleti kurmak istiyordu. Uyuşturucu devlet yıkardı. Pablo Escobar tanınmamak için Pancho Villa ve Al Capone gibi giyinirdi. Tutuklandığında beni Amerika’ya gönderin sizin 13 milyon borcunuzu ödemeye razıyım demişti. Kabul etmemişlerdi, çünkü Amerikan sistemin kuuklalarıydılar. Yapsalardı borçları silincekti. Ne aptal bu Kolombiyalı devlet. Faslılarda da haşhaş tüccarları vardı, birinin ismi Haririydi. İnterpol tarafından aranıyordu ama Fas kralı hariç kimse yakalayamamıştı. Hariri ele verilmemek ve Avrupa’ya sürgün edilmemek adına kendisine 4 milyon dolar teklif etmişti. Hassan kral da bunu kabul ettikten sonra hatta Cuma namazlarını birlikte kılarlardı. Sonuç ise Fas, Avrupa’ya borcu silinmişti. Pablo Escobar’a dönecek olursak, mağaranin içi soğuk diye 3 milyon dolar yakmış adamdı. Bonnie ve Clyde’nın vuruldukları araç kendisindeydi ve Al Capone’nun arabası da bahçesindeydi. Askeriye ve devlete karşı savaşandı.Medelin’de saklanırken telefonda konuşurken yakalanmıştı. Nasıl mı yakaladılar? Karısıyla telefonlaşırken telefonunu dinledikleri için. Yakaladıklarında onu öldürdüler ve gülerek resimler çektiler. Cenazesine 20000 kişi katılmıştı.


Diyet kitabı

Şimdi size günde 1 kiloyu sporsuz ve diyetsiz nasıl verebileceğinizi anlatacağım. Yalnızca beni dinlemeniz gerekiyor. Saat 18 ile 21 arasında yemek yemlisiniz ve saat 21 veya 22’den sonra uyumaya gitmelisiniz. Açlığı birnevi uykuyla gidermelisiniz. İnsan vücudu, saat başı 50 gram veriyor ve 10 saat sonra bu 500 gram ettiği için, 20 saat sonra bir kilo veriyorsunuz, aç kalmadan ve diyet yapmadan. Sabahları kalkar kalmaz sade kahve tüketmelisiniz ve tüm gün sade kahve içebilirsiniz, çünkü açlık hissini yok eder. Açlık duygusu oluşmaz benim diyetimde. Küçük bir parça yemek yediğimizde, şunu da yesem bunu da yesem diye düşünürüz. Ama aslında açlık duygusu oluşmaz. Bunu araştırmam 10 senemi aldı. Bu aralıklı oruca benzemiyor, çünkü aralıklı oruçta örneğin bir çorba tüketiyorsun ve ardından yine acıkıyorsun. Sonra kendine eziyet ediyorsun. Benim uygulamamda bu yok. Diyetim yalnızca işsiz, milyonerler ve emekliler için daha uygundur. İşçilere göre değil. İşçilerin de uygulayabilmes için makinalar toplumun yerine çalışmalıdır. O zaman işçiler tanıttığım diyetimi uygulayabilirler. Günün 4 saatinde tüketebilirler. Aksi taktirde bu yöntem etki göstermez. Yedikten sonra hemen uyumanız gerekir. En büyük suç buzdolabının varoluşundadır. Eskiden 170.000 sene evvel avcılar varken, insanlar ancak akşamları yemek tüketebiliyorlardı, çünkü ertesi gün avlanan etler kötü oluyordu. Kola yoktu, onu tükettiğinde insülinin artmakla beraber hemen düşüyor. Sürekli insülin üretildiğinde, bir aracın sürekli gas pedalına basılması gibi sorunlar oluşur ve diyabet hastalığı meydana gelir. Bu genlerimizde de mevcuttur, ancak akşam uyumadan tüketilmelidir. Şişmanlık bir toplumsal problem olarak karşımıza çıkar. İstatistiklere göre 2035 yılında yüzde 75 Amerikanlıların (Kuzey-Güney Amerika) diyabet hastalığına yakalancakları araştırılmıştır. Bunun tek sebebi buzdolabıdır, çünkü sabah kalkar kalmaz bir şeyler yemeye başlıyoruz ve vücudumuz insülini üretiyor, vücudumuzun tek düşündüğü: tüketmek, tüketmek, tüketmek. Bu benim diyetim için geçerli değil. Televizyonda Moğolların sadece et yemelerine rağmen asla mide ya da bağırsak kanserine yakalanmadıklarını gösteren bir belgesel vardı. Bilim adamları bunun farkında değildi ama ben size söyleyeyim. Moğollar sadece akşamları yemek yerler. Gün boyunca hayvanlarına bakmak zorundalar, bozkırda yaşıyorlar, odun yok, sadece tezek var. O zaman mide ve bağırsaklardaki mukoza zarlarının iyileşmesi için zamanları oluyor ama sürekli yemek yerseniz, yiyecekler mukoza zarlarını çiziyor ve bu da iltihaplanıyor ve 20 yıl sonra kanser oluyorsunuz. Sonra duydum, benim için bir şoktu ama size söyleyeyim: karpuz çekirdekleri tamamen tehlikelidir. Bağırsak duvarlarına yapışıyor ve iltihaplanıyor, sonra da bağırsak kanseri oluyorsunuz. Tamamen şok olmuştum. Şişman insanlarla ilgili bir fıkra bilirim: Şişman bir insan ne zaman mutlu olur? - Daha şişman birini gördüğünde. Aynen öyle. Attila'nın babasının dediği gibi: Duvar örersen korkarsın. Bunun gibi bir şey. Diyet yaparken vücudunuzun dinlendiğini fark edersiniz. Ama yemek yediğinizde vücudunuz çalışır ve karnınız şişer. Ve eğer diyet yapar ve yemek yemezseniz, bedeniniz zayıflar ve kötüleşir. Ama benim diyetimi yapar ve uyursanız, böyle bir şey olmaz.Kendi üzerimde on yıl süren bilimsel gözlemsel çalışmalar yaptım. Bu gıda devrimi olacak, artık şeker yok, spor yok. Eğer buna sadık kalırsanız, bir ayda 30 kilo verirsiniz.


Bilinç Tasarımcı

İnsanların beyinlerini düşüncelerimle şekillendiriyorum ve onlara kendi başlarına düşünebilmeleri için bir bilinç veriyorum. Onlara sadece dinlerseniz işe yarayan sistemlerin ve fikirlerin avantajlarını ve dezavantajlarını gösteriyorum. Kendi iradenizi üretmenize izin verilmiyor, sistem için isteksiz olmak zorundasınız. Benimle böyle bir sorun yok. Benimle iradelerini gösterecekler ve eğer çıkarları paylaşıyorlarsa, derneklerde, o zaman birkaç kişiyle çıkarları zorlayabilirsiniz. O zaman dayatmacı bir güç olursunuz. Felsefem sayesinde ve ben bir politikacı değilim, politikacılar söz verip tutamayan yalancılardır. Ben bir filozofum, bir kelime filozofuyum, kelimeleri analiz ederim. Bir anarşist ya da bir egoist, ikisi de aynı şeydir, bir anarşist baskıyı sorgulamalıdır, ancak o zaman anarşist olur. Zorlama söz konusu olduğunda, bunlar komünistler, faşistler, sosyalistler vs.dir. Benim felsefelerimden birinin de bilinç tasarımcısı olduğunu söylüyorum. Bir kişi gelir ve hayatta hangi yolu seçmesi gerektiğini sorar. Ben de diyorum ki: ya bu yoldan ya da şu yoldan gideceksin, doğru ya da yanlışa sen karar vereceksin. Sonra o yoldan gidiyor ve geri dönüp şöyle diyor: Sen haklıydın. Ben de diyorum ki: Sana söylemiştim. Kitabımda artıları ve eksileri anlattıktan sonra insan yaşam tarzını ele alıyorum çünkü bu yaşam tarzı belli kalıplar içinde kendini tekrar ediyor. Bir egoist sağduyuludur çünkü sadece kendini düşünür, sadece kendine zaman ayırır ve sadece kendisiyle ilgilenir.


Sınıf mücadelesi başladı

Köle olduğumuzu biliyorlar çünkü her ay sıfırdan başlıyoruz. Gerçeği anlamazsanız aptalsınızdır, ama gerçeği anlar ve söylemezseniz suçlusunuzdur. Köle olduğumuzu biliyorlar çünkü her ay sıfırdan başlıyoruz. Onların sistemi bu, bu bir emek sistemi değil, kapitalist bir sistem. İşte bu yüzden Almanya'da mücadele ediyorum, çünkü diğer ülkelerde gerçeği söylersem vuruluyorum. O zaman işçiler şöyle demek zorunda kalıyor: patron, fabrika bizim. Başkalarının düşüncelerinde kaybolmamalısınız, çizgiye sadık kalmalısınız. Fikre boyun eğmeli ve itaat etmezseniz kanundan korkmalısınız. Biz anarşistlerin böyle sorunları yoktur, bunları önleriz çünkü şiddet kullanmadan onlara doğru çalışırız. Şiddet artık devletin değil, yurttaşın tekelinde olmalıdır. Ve kadınlar tepeden tırnağa silahlanmalı ve kadın kulüplerine katılmalıdır. Ben onlara suç örgütleri diyorum. Tıpkı IŞİD'in Kürt kadınlarına karşı savaştığı gibi, onların da taşakları var, kızların. Ve "yoldaş" kelimesini anarşistler icat etti, komünistler değil. Ve sonra artık milyarder olmamalı, mafya olmamalı. Milyarderler varsa, mafya da yoktur, çünkü onlar da hedefe ulaşmak isterler, sadece farklı bir şekilde. Ama herkes 8.000 Avro alırsa, ne kapitalist kalır ne de mafya. Bu şekilde doğayı ve işçileri koruruz ki, bencilce sadece kendini düşünebilsin ve birlikteliklerdeki avantajlarını çıkarabilsin. Bizim güvenliğe ihtiyacımız yok, biz egoistler ve anarşistler. Güvenliğe ihtiyacı olan tek insanlar kapitalistler ve politikacılardır. Benim güvenliğe ihtiyacım yok, hiçbir şeyim yok. Ama herkes 8,000 Avro alırsa, o zaman bu sağlıklı bir toplum olur. Ama sadece kapitalistler para alırsa, bu hasta bir toplum olur. Kapitalistlerden bir şey çalmak istemiyoruz, sadece yeni para basıyoruz, işçilerin parasını. Kapitalistler dolarlarını kıçlarına sokabilirler. Biz kitleyiz. Ben bir devrimciyim, aklımda sadece devrim var. Nedenmiş o? Anarşist olduğum için mi? Çünkü adaletsizliğin farkındayım, çünkü sistem insan özgürlüğünü değil zorlamayı destekliyor. Ve kitap okuyan insanlar da tehlikeli olabilir çünkü insanların deneyimlerini okurlar ve eğer gerçeği anlarsanız, kutsal olursunuz. Ben bir üstünlükçüyüm ve insanların karşı şiddet göstermeleri gerektiğini fark etmelerini sağlamak istiyorum. İşçiler örgütlenirse kapitalizm yıkılır, zorla değil, tanıyarak ve anlayarak. Ben de şizofreni hastasıyım. Hastalandığımda, hastalık beni kontrol ediyor ve ele geçiriyor ve başka türlü yapmayacağım şeyleri yapıyorum, ama ev sahibi beni kontrol ediyor. Tabletler aracılığıyla geri dönüyorum ve bedenimi tekrar kendim kontrol ediyorum.


Dolar yok olma yolunda

O dönemde Pablo Escobar dünyanın en zengin 13. adamıydı. Amerikan devleti onu uyuşturucu yüzünden değil, Kolombiya'ya giden dolarlar yüzünden yargıladı. Devlet, sermayesi kalmadığında batar. Bu yüzden ben bir Pablo Escobar hayranıyım, çünkü o da bir Pancho Villa ve Bonny & Clyde hayranıydı. Onda da benimle aynı virüs var, suç virüsü. Pancho Villa ne diyor: "İspanyollar bize kiliseyi ve kırbacı verdi. Diktatör Huerta dedi ki: Başkan Maero'yu kontrol edebiliriz, o bir fare. Ama Pancho Villa ve Zapatta kaplan, onları evcilleştiremeyiz. Bu yüzden yılanın başını kesmeliyiz, dedi Huerta, o zaman Pancho Villa ve Zapatta örgütü batacak. Ve bunu gerçekten yaptılar, domuzlar. Bu yüzden işçiler de Amerikalılar da öğrenemedi, aksi takdirde İlluminati parayı başka bir yere aktarabilirdi. Metamorfozdan çıkmalısınız ki hepimiz kelebek olalım, tüm çiçekleri kızdırmakta özgür olalım.


Rheinmetall [ Almanya merkezli bir otomotiv parça üreticisi ve savunma şirketidir]

Rheinmetall'in silah satma izni var, benim yok. Ahlak bunun neresinde? Eğer Amerika'da bir insanı öldürürsem, ölüm cezası alırım. Ama Amerikan askerleri Kolombiya'da Kolombiyalı gerillaları öldürürse idam cezası almıyorlar. Ahlak bunun neresinde? Bir müşteriye silah sattığımda şunu söylüyorum: Eğer bir kişiyi öldürür ya da ona saldırırsan bundan sen sorumlusun. O zaman tekel sizde olur. O zaman bunu düşünebilirim. Ve eğer Rheinmetall Kiev'e silah tedarik ederse, vergi mükelleflerinin hepsi katil olur, çünkü Ukrayna bir yılda 1.6 trilyon dolara mal oldu. En büyük kârı silah tüccarları elde ediyor. Bam, bam, bam, para gitti, gitti. Parayı sadece silah tüccarları alıyor.


Siyasi Kitap

Paranın gücü: Toni Montana ne diyor? Eğer Amerika'da kadın istiyorsanız, paraya ihtiyacınız var ve eğer paranız varsa, gücünüz var demektir ve eğer gücünüz varsa, istediğiniz kadını elde edebilirsiniz. Toni bu konuda haklı. Dolar güven üzerine kuruludur. Eğer bir milyarder paramı altın olarak istiyorum derse, o zaman dolara olan güven yıkılır ya da işçiler yeni para basar. İşçilerin parası. Yavaş ve hızlı enflasyon. Yavaş enflasyon her zaman yılda yüzde 2'dir çünkü kapitalistler vardır ve hızlı enflasyon her zaman planlıdır. Krizler ve savaşlar, inşaat ve yıkım, onların sistemi bu. Ücretlerde ve fiyatlarda, yabancı ülkelerin daha sonra artık karşılayamayacağı spiral artışlar. Sonra Almanya ürünü satamıyor ve savaşlar çıkıyor. Afyon Savaşı: Afyon Savaşı şöyleydi: İngilizler o zamanlar çok çay içiyordu ve İngiltere'nin gayri safi milli hasılasının yüzde 10'u çaya gidiyordu ve Çin bundan para kazanıyordu. İngiliz tüccarlar Çin'in bizden yün, pamuk, ayakkabı ve her şeyi satın aldığını söylediler. Çin imparatoru dedi ki, bunların hepsi bizde var. Hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Sonra İngilizler Çinlilerin yarısını afyon bağımlısı yaptı. Bunun üzerine Çinliler ticaret merkezlerini işgal ettiler ve tüm afyonu denize döktüler. Bunun sonucunda iki ticaret savaşı çıktı ve İngiltere bu savaşları kazanarak Hong Kong'u aldı.

Zihninizin efendisi değilsiniz çünkü fikre boyun eğiyorsunuz ve fikir sizi kontrol ediyor. Sizi kısıtlayan bariyerleri yıkmalısınız. Her zaman karşı irade göstermelisiniz. Bir silah taşımalı ve kendinizi bir dernek halinde örgütlemelisiniz. Örneğin, işçilerin sendikalaşması gibi. Ve yüzde üç dört talep etmeyin, hemen tam gaz, tartışma yok. Hemen 8 bin. İnsanlar öldü, ben nereye kaçıyorum? Bununla ne demek istiyorum? Mesela egoist asla savaşa girmez. Egoist her zaman fikirleri takip etmemenin avantajını kullanır. Her zaman kendini fikirden korumak ister. Vatanseverlik de takip etmeniz gereken bir fikirdir ve egoist hareketsiz durur, kendini merkeze koyar ve fikre boyun eğmez. Ama insanlar ülkeleri için öleceklerdir. Eğer cepheden vurulmazsanız, kendi halkınız ve general tarafından arkadan vurulacaksınız. Özgürlük: Özgürlük hapsedilmiştir. Özgürlük ancak sosyalizm aracılığıyla tanınabilir. Tıpkı zincire vurulmuş bir köpek gibi, devlet size sadece belirli bir özgürlük verir. Kendinize özgürlük vermemelisiniz, onu almalısınız ve sadece düşüncelerinizden başka hiçbir şeyi kabul etmediğinizde özgürsünüzdür. Eğer kapitalistler varsa, işçiler de vardır. İşçi yoksa kapitalist de yoktur, herkes 8 bin alıyorsa mafya da yoktur.

Neden hırsızlık yaparız? Yüz yıl önce, Büyük Buhran sırasında, bir mağazada alışveriş yapan 500 iki yüz elli müşteriden ortalama ikisi hırsızlık yapıyordu. Neden, çünkü hayatta kalma içgüdüsü devreye giriyor. İnsanlar ne kadar az güvende olurlarsa, hırsızlık gibi çarpık düşünceleri düşünme olasılıkları da o kadar artar. Herkes 8 bin almalı ve herkes iyi olur ve toplum daha sağlıklı olur. Bunun yerine, sistem insanları bağımlı tutmak istiyor, tercihen herkes 8.000 borçlu olmalı ve çalma fırsatları teknoloji tarafından engellenmeli, böylece insanlar hesaplarında hiç para yoksa otomatik olarak bir dükkana girmeyi bırakacaklar. Gausemann Glücks-König Spielotheken König. Almanya'da 1800 oyun salonu ve dünya çapında slot makineleri satıyor. Bağımlılık, borç, edinimsel suç 6,5 milyar ciro, bunu Arte'de bile söylediler. Devlet kumarı teşvik ediyor ve mahvolmuş kaderleri kabul ediyor. 2,5 milyon kumar bağımlısı ve işçiler endişeyle yatıp endişeyle kalkıyor. -Para orada ama başka bir yerde, yeni para basıyoruz, işçilerin parası, çalmıyoruz. O zaman paranın peşinden koşan vatandaş değil, vatandaşın peşinden koşan para olur. Özgürlük dürtüsü gerçek düşünce biçimidir. Düşüncelerinizde, haklarınızda, duygularınızda vb. bağımsız olduğunuzda özgürsünüzdür ve kumar bağımlısı olduğunuzda özgür değilsinizdir. Ücretler ve fiyatlar arasındaki ilişki. Planlı enflasyon. Akıllılar aptallar arasında iyi yaşar. Ne demek istiyorum? Akıllı azınlığın yanında tekeller var ve aptallar sindirilmiş durumda. Haklı çıkana kadar yasaları çiğnerim. Kitle şiddeti, şiddet de yasayı yaratır. Güç halktan gelir.

Ben neden bir diktatörüm? Ben özgür değilim. Sadece hangi hırsızların benden çalacağını, hangi katillerin bana emir vereceğini seçebilirim. Diktatörler general olarak savaşa giderler - teröre karşı, virüse karşı, içlerindeki düşmana karşı - ve diktatör olarak geri dönerler. Ülkelerini kurtardıkları için ülkenin kendilerine ait olduğunu düşünürler, Sezar ve Napolyon'a bakın. Ve dünyevi olmazlar, halkın içinden gelmişlerdir, sizin gibiydiler ve akıllarını yitirmişlerdir, çoğu saplantı kurbanıdır. Birini öldürdüğünüzde, başka biri olursunuz, farklı bir bilince sahip olursunuz ve eski benliğinizi kaybedersiniz. Çünkü öldürdüğü düşmanı asla kaybolmaz ve onu asla yalnız bırakmaz, onu düşünemez. Üç kriter vardır: Birincisi. Onun tarafından yok edilirsiniz çünkü artık onu düşünemezsiniz. İkincisi, umursamıyorsunuz. Bu da onu yok saydığınız anlamına gelir. Kendinize yalan söylersiniz ve bilmiyormuş gibi davranırsınız ve bu işe yarar çünkü umursamazsınız. Kayıtsızsınız. Üçüncü kategori: kırılmayan kurnazlar diktatör olabilir. Örneğin: Stalin, Hitler, Mao, Franco, bunlardan sadece birkaçı. Bakunin 1868'de şöyle demişti; eğer bir diktatörseniz dokuz ay içinde en zalim insan olacaksınız. Trump'a Oval Ofis'te bir muhabir tarafından Putin'in bir katil olduğu söylenmiş ve Trump da "Eğer siyasetin içindeyseniz, katilsinizdir" demiştir. Trump bu sözleriyle sahnelemenin kapsamının ötesine geçmiştir. Çoğu panayır kopyası çerçevenin şekillendirilmesinde yatar. Trump seyircinin birkaç kez aynanın arkasına bakmasını sağladı ve iktidar seçkinleri için rahatsız edici oldu. Bu şekilde Trump yöntemlerinde bir dereceye kadar anarşistti, ancak bu daha çok duygusallıktan kaynaklanıyordu, politik olarak muhafazakar bir pislikti. Bir kadına sen kölesin dediğimde çalışıyorum diyor. Ama sonra her ay yeniden başladığını söylüyorum. O zaman düşünmeye başlıyor ve İlluminati'nin 4 bin yıldır belirlediği zihin çerçevesinden çıkıyor. Babil sistemi vampirdir. (Diktatörler ve kapitalistler) Diktatörlerle, eski melodiyi öğrenirsiniz ve eskiler gibi cıvıldamayı öğrenirsiniz, Anayasayı Koruma Ofisi'nden öğrendiğiniz her şeyi, çünkü hizmet anayasayı değil, mülkiyet yapısını, statükoyu korur, her şey olduğu gibi kalır, emek ucuzdur, işçiler sindirilir veya değiştirilir ve iktidar seçkinleri sabittir ve karınlarını doyuramazlar. Vatandaş mağdurdur, hakları ve mülkiyeti elinden alınır. Neden, çünkü vatandaş kendi mülkünü tanımıyor ve suçlu; "mülkiyete saygı". İşçi kendi toprağında, fabrikasında, şirketinde ya da devleti için çalışmaz. Diktatörlükte devlet vatandaştan koparılır ve birey kolektifin içine batırılır, kolektif de parti ve liderler tarafından kontrol edilir. Askerler diktatör adına vahşet uygular, diktatörlük insanları canavarlara dönüştürür. İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin'de Japonlar Şangay'ı işgal etti. Bir öldürme ritüeli şöyleydi. Japonlar insanları sıraya dizdi ve hangi Japon faşistin samuray kılıcıyla arka arkaya en çok Çinli kesebileceğini görmek için bir yarışma düzenledi ve kazanan 168 kişiyi öldürdü. Diktatörlüğün insanlara yaptığı budur. Diktatörlük aslında failler de dahil olmak üzere herkesi yok eder. Birinci Dünya Savaşı'nda, Cengiz Türkleri Ermenileri zorla, hep birlikte, geri dönüşü olmayan bir yürüyüşle, susuzluktan ölmeleri için kovaladılar ve Cengiz Türkleri silahlar ve köpeklerle birlikte koştular. Yürüyüş sırasında 1,5 milyon insan öldü. Aylarca sürdü. Ve böyle emirlerle askerlerinizi vahşilere ve canavarlara dönüştürürsünüz. Bu, o zamanlar hala bir asker olan ve bir politikacı olmayan Hitler için bir tür dersti. Almanya Osmanlı İmparatorluğu'nun müttefikiydi, Berlin ve İstanbul demiryoluyla birbirine bağlıydı. Soykırımlar her yerde ve hızla gerçekleşebilir; İngiltere de İrlanda ve Hindistan'da insanların açlıktan ölmesini izlemişti. Askerler daha sonra halka karşı katliamlar, sadizm ve sapkınlık yaparlar ve halk çaresizdir.

Jöntürkler kimlerdi? Jöntürkler Türk milliyetçileriydi, elit bir Casiaren birliğiydi, imparatorluktaki her aileden bir çocuk alırlar ve onları katil olarak eğitirlerdi. Birim 1922'de dağıtıldı, bu yüzden failler yargılanamadı. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı sırasında çöktü ve Almanya'da olduğu gibi, bu durum milliyetçiler tarafından bir aşağılama ve hakaret olarak algılandı ve milliyetçiler gücenerek histerik, sapkın ve sadist oldular ve tüm öfkelerini Ermenilerden ve Almanya'da engellilerden, akıl hastalarından, Sinti ve Romanlardan, sosyalistlerden, komünistlerden, Yahudilerden ve bir şekilde "asosyal" buldukları herkesten çıkardılar. Örneğin Osmanlılar, yürüyüş sırasında Ermenilerin kafalarını kesmiş, metrelerce yükseğe yığmış ve tıpkı bugün olduğu gibi, parçalanmış kurbanlarıyla fotoğraf çektirmişlerdir. Ve sonra, böyle bir şeyden sonra, her zaman suçlarını işlerken fotoğraflarını çeken ve hala kendilerine ve başkalarına hiçbir şey olmadığını, hiçbir şey yapmadıklarını, hiçbir şey olmadığını, hatırlayamadıklarını iddia eden faillerle uğraşmak zorundasınız, ama bu doğru değil, hatırlayabilmek istemiyorlar. Bu deliliktir. Kötülüğe dönüşmezsiniz, onun lehine karar verirsiniz... Beni en çok şok eden şey, yürüyüş sırasında Cengiz Türklerinin sigara için hamile kızlarla öldürme oyunları oynamasıydı. Karınlarında kız mı erkek mi çocuk olduğuna dair iddiaya giriyorlar ve kadınların karınlarını yarıyorlardı.

Sinti ve Romanlar için de benzer bir durum söz konusuydu. Kendi ulusal bölgeleri yok, Avrupa'nın her yerine dağılmış durumdalar ve Avrupa'nın her yerinde ayrımcılığa uğruyorlar. En kötüsü Nazi döneminde Almanya'da ve Naziler tarafından işgal edilen ülkelerde yaşandı. Nazi işgali altındaki birçok ülkede insanlar Nazilerle işbirliği yaptı ve ülkelerindeki azınlıklara karşı savaşmaya yardım etti. Savaş sırasında Naziler 500.000 Sinti ve Romanı öldürmüştür. Toplama kampında aileler diğer mahkum grupları gibi ayrılmıyordu. İşkence yöntemi: uzuvlar yukarı kaldırılıyor ve oğul testisleri tuğlalarla parçalamak zorunda kalıyordu. Nazi domuzları onlara gülüyordu ve bu yüzden herkes silah taşımalı ki insanlara böyle bir şey yapılamasın. İnsanlar göz hizasında olmalı.

Devlet, tiranlık anlamına gelen bir dispanserdir. Devlet şiddetini yasalarla ifade eder; eğer onlara uymazsanız cezalandırılırsınız. Devletin şiddet üzerinde tekeli vardır. Devlet hepimizin düşüncelerimizi ifade etmemize izin verir, ancak sadece düşüncelerimiz onun düşünceleri olduğu sürece, aksi takdirde bizi susturur. Almanya ifade özgürlüğünün olduğu bir demokrasi olmasına rağmen bunu koronavirüste de gördük. Devlete boyun eğmeliyim, devlet bir anlaşmazlıktır. Egomu inkar etmem ve mülkiyete saygı duymam gerekiyor, benim muzdarip olduğum şey bu, beni bir serseriye bir paçavraya dönüştürüyor. İşçiler sadece fabrika bizimdir demek zorunda. Şeytan seni bozmak için içkiyi yaptı. Viski sen şeytansın. Dükkanda yasal, her hayat önemli. Her yıl 80 bin kişi bu yüzden ölüyor ve bundan para kazanan sadece içki fabrikası değil, aynı zamanda dükkanlar ve indirim mağazaları, doktorlar ve hastaneler ve bakım hizmetleri ve taksi şoförleri ve sosyal hizmet uzmanları, mahkemeler, gençlik daireleri, borç tahsildarları, ALKOL VERGİSİ Spartacus Ligi - Güçlüler zayıfları, zayıflar güçlüleri bekler ve herkes egemeni haklı çıkarmaya çalışır. Bu her zamanki gibi değildir, genellikle zayıf olan zaten kendi planlarını yapamadan hayatta kalmakla meşguldür. Zayıflar kendilerini güçlülere karşı savunurlar - olması gereken de budur. Bunun için çabalamalıyız. Spartaküs'te olduğu gibi, zayıflar kendilerini örgütlemeli ve heybetli bir güç haline gelmelidir. İlk Spartaküs Birliği M.Ö. 74 yılında, ikinci Spartaküs Birliği ise 1918 yılında Almanya'da kurulmuştur. Spartaküs, köleleri Roma'dan kurtulmak için örgütleyen köle gladyatördü. Spartaküs Birliği'nin 1918'deki ana figürleri Berlin'de Rosa Luxenburg ve Karl Liebknecht, Münih'te Gustav Landauer ve Erich Mühsam ve Düsseldorf'ta Ziegelbrenner (takma adı) B. Travern idi. Düsseldorf'ta Travern. Ziegelbrenner hariç hepsi kapitalistler tarafından maaşa bağlanan sağcı Freikorps tarafından infaz edildi. Ve daha sonra Almanya'da Hitler'e karşı kendilerini savunabilecek olan ancak bunu yapamayan 20 bin işçiyi kurşuna dizdiler. Nüfusun %95'i değişim istiyor ama %5'i istemiyor, her şeyin aynı kalmasını istiyorlar ve %5'in o kadar çok gücü var ki her şeyi kontrol edebiliyorlar. Eğer değişmezsek tarihin öcüleri olacağız. Bir sonraki nesil iklim felaketini önleyemediğimizi söyleyecek. Su her zaman yolunu bulur. Avrupa'da havanın değiştiğini fark ettim. Kuzey Afrika'daki Mağrip ülkeleri çöl havasına, İspanya Fas havasına, Almanlar İtalyan havasına ve İskandinavlar Alman havasına sahip. Ve İskandinavya'da ölçümler yapıldığından beri hiçbir zaman 37 derece olmamıştır. Fas'ta kuyular boş ve toplum hastalanıyor çünkü hayatta kalma içgüdüsü devreye giriyor, çünkü kadın bana yiyecek bir şeyler getir diyor ve çocuklar ağlıyor. Ve insanlar Fas'tan kaçtıklarında, denizde İspanyollar tarafından saldırıya uğrayıp öldürülebiliyorlar çünkü İspanya dışişleri bakanı medyada onları kışkırttı ve bir gemiyi vuranın benden 2,5 milyon dolar alacağını söyledi ve öldürülen 170 kişinin hepsi Faslı öğrencilerdi ve İspanya Kralı bu trajediden utanıyor. İstiridye satın al İstiridyeleri o kadar pahalı alın ki, patates alabilelim. Örnek: Dünya 300 trilyon dolar kazanıyor ve bunun 3 trilyonunu mafya yapıyor ama mafya dünyaya yardım ediyor. Medici'ler 500 yıl önce kiliseleriyle, kaleleriyle, sanat patronlarıyla ve savaşlarla halka para da getirmişlerdi.Savaşlar sayesinde krallar bankalara borçlanmış, bankalara bağımlı hale gelmişti. Blackhawk adında bir banka var. Bütün dev şirketlerin paraları orada var. Dünyanın en çok seyahat eden adamının serveti 1,8 trilyon dolardır. Eğer parayı halka dağıtmazsa kayıp olacak. Medici'ler ve diğer imparatorluklar da Orta Çağ'da paralarını dağıtıyorlardı. Felsefe: Geçmiş, bugün ve gelecek. Tarihte, kraliyet mekanizmasında, diktatörlüklerin işleyişinde ve ideolojilerde tüm davranış kalıpları benzerdir. Savaş bir doğum gibidir, her zaman yenisi vardır. Bertold Brecht haklı; kötülüğün çıktığı rahim hâlâ verimli. Birey olarak özgürlüklerimi kısıtladığı için sisteme isyan ediyorum. Ve her zaman benim için bir sistemi süslemek isteyen insanlar oluyor ve ben de her zaman şunu söylüyorum: Fox, seni tanıyorum. Basit işçilerin, aileden bir kişinin çalıştığı ve tüm ailenin geçimini sağladığı kadar güvenli bir şekilde yaşayabilmeleri sonsuza dek sürdü ve şimdi herkes geçimini sağlamak için yeniden çalışmak zorunda. Tuco, İyi, Kötü ve Çirkin'de, ülkemizde açlıktan ölmek istemeyen herkesin ya rahip ya da haydut olacağını, ancak benim yolumun daha zor olduğunu söyledi kardeşine.

Zorbalık

Lenin devlet gücünün üstesinden gelemedi. Anarşist Emma Goldman bunu 1922 tarihli "Rus Devriminin Gerilemesi" adlı kitabında anlattı. Komünist devlet şiddeti daha da yoğunlaştırdı, sözde özgürleşen işçiler işçi devletinde boyun eğdirilmeye devam edildi, onların da hayatları Sovyetler döneminde engellendi çünkü çalışmaları engellendi ve özgürleştirilmedi. Endüstride işçi, çalışma şekli nedeniyle işine yabancılaşır, zanaat işlevinin yalnızca parçalarını öğrenir ve gerçekleştirir, bu da onun çalışma alanını gerektiği gibi anlayamamasına ve gözden geçirememesine ve onu çaresiz bırakmasına neden olur. iş durumuyla ilgili olarak.

“Devrime yönelik en büyük tehlikenin dışarıdan saldırılarda mı yoksa halkın olaylardan dışlanmasında ve devrimdeki çıkarlarının içeriden felce uğramasında mı yattığı konusunda bir şüphe varsa, Rus Devrimi'nin de bu konuda şüphesi vardır. sorun bir kerede çözüldü. Müttefiklerin para, savaş malzemesi ve insanlarla desteklediği karşı devrim tamamen başarısız oldu. …Ve yine de Rus Devrimi acı bir ölümle öldü. Bu fenomenin açıklaması nedir? Ana nedenleri aramak çok uzakta değil. Bir devrimin, önüne çıkan tüm direnişleri ve engelleri başarıyla aşabilmesi için, her zaman halkın önünde bir meşale gibi parlaması, halkın devrimin tutkulu kalp atışını her zaman hissetmesi çok önemlidir. Başka bir deyişle, devrimin kendilerinin işi olduğu ve yeni bir hayat yaratma gibi çok zor bir göreve aktif olarak katıldıkları kitleler tarafından her zaman hissedilmelidir. Ekim Devrimi'nden sonra kısa bir süre için işçiler, köylüler, askerler ve denizciler gerçekten de kendi devrimci kaderlerinin efendileriydiler. Ancak çok geçmeden komünist devletin görünmez demir eli müdahale etti ve devrimi kendi amaçlarına hizmet ettirmek için halktan ayırdı. Bolşevikler Marksist kilisede Cizvit tarikatını oluştururlar. Bu onların insan olarak dürüst olmadıkları ya da kötü niyetleri olduğu anlamına gelmiyor. Onların politikalarını ve yöntemlerini belirleyen Marksizmidir. Kullandıkları aynı araçlar asıl amaçlarının gerçekleşmesini de engelledi. Komünizm, sosyalizm, eşitlik, özgürlük; Rus kitlelerinin en büyük acılara maruz kaldığı her şey, Bolşevik taktikleri ve amacın her yolu kutsadığı yönündeki Cizvit ilkesi tarafından itibarsızlaştırıldı ve çamura sürüklendi. Ekim Devrimi'ne özel karakterini veren idealist çabanın yerini alaycılık ve vahşet aldı. Bugün tüm coşku felç olmuş, tüm kamu yararı öldürülmüş, kayıtsızlık ve ilgisizlik hakim olmuş durumda. Ne müdahale ne de abluka, devrim halkını yabancılaştırmayı ve devrimle bağlantılı her şeye karşı onlara derin bir nefret aşılamayı başaramadı.”
Anarşinin gerçekte ne olduğuna dair aşağıdaki sonuçlar nelerdir? Devletin eleştirisi

"Devlet, insanların hayatını yiyip bitiren bir soyutlamadır; bir ülkenin tüm yaşam güçlerinin cömertçe ve saygıyla katledilmelerine izin verdiği vazgeçilmez bir mezarlıktır." Mikhail Bakunin

"İnsanın insan üzerindeki yönetimi köleliktir."

“Kim bana hükmetmek için elini uzatırsa, o gaspçı ve zalimdir. Onu düşmanım ilan ediyorum.”

“Yönetilmek, yani polis gözetimi altında olmak, teftiş edilmek, gözetlenmek, yönlendirilmek, kanun yağmuruna tutulmak, düzenlenmek, kuşatılmak, talimat verilmek, vaaz verilmek, kontrol edilmek, değerlendirilmek, takdir edilmek, sansürlenmek, emredilmek, insanlar tarafından komuta edilmek Yönetilmek, not edilmek, kaydedilmek, kaydedilmek, değerlendirilmek, damgalanmak, ölçülmek, değer biçilmek, vergilendirilmek, patentlenmek, lisanslanmak, yetkilendirilmek, her eylemle onaylanmak anlamına gelir. her işlemde, her harekette, azarlanmak, engellenmek, ıslah edilmek, yönlendirilmek, cezalandırılmak, kamu yararı bahanesiyle sömürülmek, yönetilmek, aldatılmak, sömürülmek, tekelleştirilmek, aldatılmak, dışlanmak, aldatılmak, çalınmak demektir. ve son olarak genel çıkar adına, en azından direniş ilk kelimede bastırılır, cezalandırılır, aşağılanır, aşağılanır, zulme uğrar, tacize uğrar, yere kadar dövülür, silahsızlandırılır, ağzı tıkanır, hapsedilir, vurulur, kınanır, lanetlendi, sınır dışı edildi, kurban edildi, satıldı, ihanete uğradı ve üstelik alay edildi, alay edildi, hakarete uğradı ve şerefi lekelendi. Bu hükümettir, bu onun adaletidir ve bu onun ahlakıdır.” (Proudhon 1851)

Otoriter sosyalizmin eleştirisi - anarşi ve Marksizm arasındaki ilişki “Komünizmden nefret ediyorum çünkü bu özgürlüğün yadsınmasıdır ve özgürlük olmadan bundan daha insanlık dışı bir şey düşünemiyorum. Ben komünist değilim çünkü komünizm toplumun tüm gücünü devlette yoğunlaştırıyor ve özümsüyor, çünkü bu zorunlu olarak mülkiyetin devletin elinde merkezileşmesine yol açmalıdır, oysa ben devletin radikal bir şekilde ortadan kaldırılmasını, devletin radikal bir şekilde ortadan kaldırılmasını istiyorum. Halkı ahlaki açıdan eğitme ve uygarlaştırma adı altında bugüne kadar insanları köleleştiren, zulmeten, sömüren ve yozlaştıran devletin otorite ve vesayet ilkesi. Ben toplumun örgütlenmesini ve kolektif ve toplumsal mülkiyetin özgür birlik yoluyla aşağıdan yukarıya doğru örgütlenmesini istiyorum; kim olursa olsun herhangi bir otoritenin yardımıyla yukarıdan aşağıya değil." Michael Bakunin

Toplum devlet yüzünden hastalanıyor.

Politikacıların ve diktatörlerin hepsi Macciaveli'nin entrika sanatını okudu, ama sıradan insanlar okumadı. Eğer içlerinden biri bunu okuyup politika hakkında yorum yaparsa, onun bir komplo teorisyeni olduğunu söylerler ve bu doğru, tüm komplo teorisi yalan. Dünyadaki üniversite kütüphanelerinde. İnsan insanı sömürmemelidir, bu ilk sosyalist yasadır ve devletin ortadan kaldırılmasıdır. Daniel Guerin, Anarşizm adlı kitabında şöyle yazıyor: “Gerçekte ve her şeyden önce sosyalizmle eşanlamlıdır, anarşist her şeyden önce bir sosyalisttir. Amacı insanın insan tarafından sömürülmesini ortadan kaldırmaktır. Siyasi faaliyetinin merkezinde sosyalist özgürlük fikri ve devletin ortadan kaldırılması yer alıyor.”

Mülkiyet sorunu çözülmediği için komünistler ve anarşistler 1869'da ayrıldılar. 1918'de Lenin devletin şiddet aygıtını elinde tuttu. Umut zayıflığın işaretidir. Devlet vatandaşın umudunu vatandaşa karşı kullanıyor, vatandaş umut etmek yerine harekete geçmeli, kendi kendini örgütlemeli. Lenin örgütü vatandaşların elinden aldı.
İsrailliler Filistin'deki sömürgeciler gibi davranıyor. Taktikleri bize saldırmaktı, biz de onlara saldırıyoruz. Bu Macciaveli'nin entrika sanatıdır. Ruslar da Macciaveli'nin entrika sanatını kullandılar. Lenin şiddet aygıtını sürdürdü ve böylece herkesi kontrol altına aldı. Önce tüm yetki konseylere diye bağırdılar ve iki yıl sonra da tüm yetki Bolşeviklere diye bağırdılar. Fabrika işçileri bunu anladığında artık çok geçti ve Bolşevikler Rusya'nın tamamını kontrol ediyordu. İkinci durumda, Lenin 1920'de Ukraynalılara aynısını yaptı. Köylü isyanının lideri Nestor Makhno'ydu. Belaruslulara, milliyetçilere ve Macar Almanlara karşı savaştı. Bolşevikler henüz yeterince güçlü değildi ve Mahno destekçilerine silah ve mühimmat sağlıyordu. Sayıları 200.000'di ama sayıları 80.000'e düştüğünde Bolşeviklerin saldırısına uğrayıp yok edildiler ve Makhno Fransa'ya kaçtı. Bu aynı zamanda Macciaveli'nin entrika sanatıdır.
İsrail ordusu, içinde yaşamak zorunda olan 2 milyon insana kaçış, yiyecek, su, elektrik ve tıbbi malzeme bulunmayan bu duvarlarla çevrili yeri 2 haftadır bombalıyor. .................................. Ordu kara taarruzuna çıkarsa ceset kokusuyla mücadele etmek için gaz maskelerine ihtiyaç duyacak çünkü Enkazın altında her yerde bulunamayan cesetler var. - Yaşanan bu soykırımdır. Bu yüzden bu. Artık İsrail'in hakkı olan bir savunma değil, savunma savunuyor, yapılan bir savunma değil. Şimdi 50 yaşındayım - 50 yıldır böyle bir askeri operasyon olmadı - Vietnam ise bombalardan kaçma şansının olduğu geniş bir bölgeydi - bombalanan küçük bir yer maraton kadar uzun da değil, Essen'in kuzeyi kadar da geniş değil.
Savunma, Hamas saldırısını önlemek için olacaktı, oradaki insanlar duvarlarla çevrili, İsrail'in büyük ve iyi donanımlı bir ordusu ve büyük bir askeri istihbarat servisi var. Eğer ordu ve gizli servis işini düzgün yapsaydı ve Hamas saldırısını önleseydi savunma olurdu, savunma böyle olurdu.
Çatışmayı nasıl çözeceğimi de bilmiyorum. Ben anti-Semitik değilim, Kiss'ten Gene ve Paul ve Emma Goldmann, Erich Mühsam, Joey Ranomes ve Rosa Luxemburg benden ilham alan değerli isimlerdir. - Buradaki iltica tartışmasını nasıl etkilediğine baktığımda... bütün Müslümanlar Hammalar gibi değil, bütün Müslümanlar inançlı değil, bazılarını tanıyorum. Arap dünyası yalnızca son 22 yılda pek çok şanssızlık yaşadı; Batı da dahil, Bundeswehr askerleri Afganistan'daki cesetlere saygısızlık etti ve bu gençlerin sorunları da buradan kaynaklandı. Hatta Batı dünyası son yıllarda Arap dünyasındaki kökten dinciliği destekledi ve savaşacak bir şeyiniz olsun diye ona karşı savaştı, örneğin Taliban, IŞİD ve ayrıca Hamas, İsrail de dinsiz FKÖ'yü ortadan kaldırmak için Hımmas'ı destekledi. zayıflıklar. Ve bu arada, Tanrı'nın ülkesinde yeterince ele geçirilmiş insan var. Yüzde 70'i Kovid adaletsizliğini ve aşı programını eleştirmiyordu, en az yüzde 30'u gerçekten aşırı meraklılardı, ben burada herkesin acı çekmek zorunda kaldığı, kendi kendine yarattığı takıntılar diyorum.


Hayat biz insanlar için zorlaştırılıyor

Tagesschau'ya göre akıl hastalıkları son on yılda ikiye katlandı. Serbest piyasa ile yozlaşmış devletin evliliğinden krizler, enflasyon, savaş, psikolojik savaş, devlet terörü ve benzeri yollarla çıkmakta ve devlet yozlaştığında vatandaşlarını hasta etmektedir. Aşamalı krizler nedeniyle insanlar çaresiz bırakılıyor ve yozlaşmış devlet, istismarcı ilişkilerde manipülatör gibi davranıyor. İnsanlar tehditler, endişeler, kötü dedikodular, korkular, dikkat dağıtıcı şeyler, kafa karışıklıkları nedeniyle hastalanıyor ve insanların kafası ne kadar karışırsa, mantıklı planlar yapmaları da o kadar zorlaşıyor. Bu kasıtlı olarak manipüle edilmiş varoluşsal korkudur. Kitabımı okuyan herkes birdenbire hayatın ne kadar basit olabileceğini fark eder, kitabın tamamını okumalısınız, her cümle bir düşünce silsilesidir. Bir resim oluşturmak için bir bulmaca gibi bir araya geliyor. Eski bilinç yok olacak ve yeni bilinç kalacaktır. Kitle şiddeti, güç ise hakkı doğurur. Kitlelerin kendilerine patronluk taslanmasına izin vermesine gerek yok. Olağanüstü hal, yurttaş kitlelerine karşı bir savaş ilanıdır. Vatandaş egemendir, tabi değildir. Devlet kökten, yani kökten yok edilmesi gereken bir şiddet aygıtıdır. Kendimizi konseyler halinde örgütlemeli ve grevler örgütlemeliyiz. Vatandaşın iktidar aracı grev, itaatsizlik ve özgür iradedir. Anarşistler diktatörlüğün ve paternalizmin olmadığı özgür bir topluma inanırlar.

Gazze bir toplama kampıdır

Gazze'deki savaş daha önce gösterileni gösteriyor. Kendisini liberal, kozmopolit, demokratik bir değerler topluluğu olarak algılayan Batı, temelde Batılı “vatandaşların” kafasındaki sabit bir fikirden ibarettir. Dünyanın geri kalanı Batı'nın "değerlerini" tatsız bir kendini kandırma olarak kabul ediyor. Gazze'de 2 milyonluk bir vatandaş, Orta Çağ'dan kalma, hatta daha eski bir yöntemle terörize ediliyor, travmaya uğratılıyor, sınır dışı ediliyor ve sürgün ediliyor; Batı ise buna seyirci kalıyor, izin veriyor, hatta askeri ve mali yardımlarla destekliyor. Batı'nın yurttaşları yıllardır siyasetçileri üzerindeki nüfuzunu kaybediyor, bu yüzden görünürde bir yardım yok. Siyasetçiler insanlığını, halk da siyasetçilerini kaybetmiştir. Vatandaş devlet tarafından aciz bırakılıyor, iradesinden vazgeçmesi, devletin iradesini kabul etmesi gerekiyor. Bizi sömürmek, kontrol etmek ve sömürgeleştirmek istiyorlar. Kendinizi arabaya bağlamayın, asla kendinizi inkar etmeyin.


İnsanlar mağdur rolünü oynamalı

Örnek: Fare, örtüsünden sahilin açık olup olmadığını, bölgede tilki, baykuş, şahin, ayı, leopar olup olmadığını gözlemliyor. Bu sistemde her zaman mağdur olan insanlar olmuştur. Kurban olarak doğar ve kurban olarak öğrenir. Kaybetmek için doğduk, kaybetmek için doğduk. Buna aynı zamanda top yemi de deniyor ve eğer bu yılın Ocak ayının birkaç gününde bu kadar çok insan toplarla beslenmemiş olsaydı bundan bahsetmezdim. Ukrayna ve Gazze geçiş ücretleri açısından şu anda lider durumda ve Gazze'deki halk sayıca şimdiden önde. Dünya son yıllarda daha güvenli hale gelmedi. İşte bu yüzden Gazze için bir planım var; hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin buradan çıkması gerekiyor ve burası tüm dinler için bir hac alanına dönüştürülecek. Birinin 10 evi varsa Kanada'da veya istediği yerde 10 ev alıyor. Her toplumsal sorunun bir çözümü vardır. Yol taşlı ama değer. Tüm insanlık siyaseti mağdur rolüne hapsolmuş durumda. Alman tarihinde tilki kötü olandır. Bütünü tilkiye ne diyor tilki, seni tanıyorum. Diktatörler her zaman dışarıdan ve içeriden tehdit altında hissederler ve halk da buna uymalı, bırakın onlar da uymalı, uymalı. Kuzey Kore'de diktatöre hakaret etmek intihar gibidir. 500 yıl sonra yeni bir ırk, karma insan ırkı ortaya çıkacak. O zaman tartışan hiçbir halk olmayacak. Dünya bir şehir gibidir, zenginler kuzeyde, fakirler güneydedir, dünya gibi. Kropotkin karşılıklı yardımlaşmanın, herkesin üretebilmesi için makineler aldığını ve makinelerin yüz yıl dayanması gerektiğini söylüyor. Bu sayede işçileri ve doğayı koruyoruz.


ANARŞİZMİN TEMEL DÜŞÜNCESİNE GİRİŞ

KARIŞIKLIKLA İLGİLİ BİR ŞEY "Gerçekçi ol, imkansızı iste!"

"Abartı, buluşun başlangıcıdır." — -Paris Mayıs ayındaki duvar sloganları —

Herkesin bildiği gibi anarşist şiddet yanlısı bir kişidir, bir katildir. Anarşistlerin insan yaşamının hiçbir şey ifade etmediği ve kaosun her şey anlamına geldiği teröristler olduğu da yaygın bir bilgidir.

VEYA??

Ama tabii! Bunu her çocuk bilir. 19 Aralık 1969'da 'Secolo d' Italia' bir anarşisti şu şekilde tanımladı: "Komünist frengi tarafından iliklerine kadar yozlaşmış vahşi, müstehcen bir canavar!" Ünlü doktor ve kriminolog Sare Lombroso bunu daha da iyi biliyor: Ona göre tüm anarşistler "genelde topallayan, engelli ve asimetrik yüz hatlarına sahip aptallar veya doğuştan suçlulardır." anarşistler insan mıdır? Bunu öne sürecek hiçbir şey yok, çünkü dünyanın kendisini komünist olarak adlandıran kısmında bile efsanevi anarşist hakkında söylenecek iyi bir şey yok. “Küçük-burjuva kaotikler”, “karşı devrimin gönüllü suç ortakları”, “sol kaotikler” orada kullanmaya alışık olduğumuz sözcükler. Yani: burada da iyi bir şey yok. çok düşman çok cevher'!

Doğu'da ve Batı'da anarşistlere katlanamıyorsanız bir nedeni olmalı. Peki gerçekten anarşist nedir?

Kısa bir tanım deneyelim: Bir anarşist, tahakkümün olmadığı, eşit insanlardan oluşan özgür bir topluma inanır. Her türlü tahakkümün ortadan kaldırılmasını savunur ve dolayısıyla devlete karşı mücadele eder. Kilise, polis, sermaye, iktidar ideolojisi. Her zaman ve her yerde ezilen kitlelerin çıkarlarını savunuyor, aynı zamanda geleceğin toplumu için teorik modeller ve pratik örnekler üzerinde çalışıyor: tahakküm ve otoritenin olmadığı, sömürünün ve yabancılaşmanın olmadığı bir toplum (I). Bencillik yerine dayanışma, rekabet yerine karşılıklı yardımlaşma, komuta ilkeleri yerine özgür anlaşma gibi yeni ilkeler üzerine inşa edildi. (2)

"Tüm bunlar kulağa çok hoş geliyor" diyecekler, "ama bu güzel bir hayal ve gerçekleşmesi mümkün değil." güleceksin: anarşistler aslında bunu iddia ediyorlar. böyle bir toplumun mümkün olduğunu ve bunun neden mümkün olabileceğini onlara açıklayın. ve şimdi şaşıracaksınız: aslında halihazırda yarım düzine anarşist topluluk örneği var. Ukrayna'nın neredeyse dört yıldır anarşist olduğunu biliyor muydunuz? İspanya İç Savaşı'nda faşizme karşı savaşanların öncelikle anarşistler olduğunu biliyor muydunuz? Milyonlarca İspanyol işçi pratikte anarşizmin mümkün olduğunu gösterdi!

Anarşistler sosyalisttir ve tahakküme karşıdırlar. Yani 'kapitalizm'deki kadar güçlü bir şekilde 'komünizm'deki yönetime de karşı çıkıyorlar. Dolayısıyla Doğu'da ve Batı'da iktidar sahiplerinin amansız nefretini çekiyorlar. ve aynı mantıkla, anarşizm bugün özgür ve insancıl bir sosyalizmi gerçekleştirmenin tek alternatifidir. Kızıl Ordu'nun mareşali Troçki'nin 1920'de anarşizme şu talimatı vermesine rağmen, anarşizmin savaştan sonra yeniden yükselişe geçmesinin nedeni tam da budur: "ait olduğunuz yere gidin, tarihin gübre yığınına!" ancak sistemlerin giderek daha da mükemmelleşen baskı mekanizmaları yoluyla, bireyin artık hiçbir şey ifade etmediği, teknolojinin artık insanlara hizmet etmediği, onları öldürmekle tehdit ettiği, kapitalist ve komünist ekonomik sistemlerin başarısızlığa uğradığı bir toplumsal düzen yoluyla. çok fena. her gün 27.000 insanın açlıktan öldüğü (le munde 1968) - kısacası: günümüzün tüm iktidar sistemlerinin "baskıcı kaosu"nda (3), anarşizm beklenmedik bir önem kazanmıştır.

3) BASKICI KAOS, sistemin insanlara baskı yapması (baskı) ve insani düzeni kuramaması anlamına gelir. Aksine bu sistem, düzenli olarak kıtlık, savaş ve ekonomik krizlerin yanı sıra malların israfını ve adaletsiz dağılımını da beraberinde getiriyor. Buna kaos, düzensizlik diyoruz.

“ANARŞİ” TERİMİ VE KÖKENİ

"Anarşi kaos değildir -

ama tahakküm olmadan düzen!"

Anarşi kelimesi insan uygarlığı kadar eskidir. Yunanca anarşi sözcüğünden gelir ve "kural yok" anlamına gelir. herhangi bir otoritenin yokluğu anlamına gelir. Artık, tıpkı bir sirk atının terbiyecisi olmadan yok olması gibi, insanların otorite ve hükümet olmadan yaşayamayacağı yönünde yaygın bir önyargı var. Bu nedenle anarşi kelimesi günlük dile kaos, düzensizlik, vahşet ve yıkımla eşanlamlı (1) olarak girmiştir. Buna, politik bir hareket olarak anarşizme iftira atma ve onunla mücadele etme yönündeki bariz niyet de ekleniyor. Bu nedenle politikacılar ve yazarlar, komünistler ve soylular, rahipler ve hizmetliler bu anarşizm kavramını yüzyıllardır yaymışlardır. Onlara göre anarşizm kelimesi soğuk bir ürperti ve dünyanın sonu düşüncesiyle ilişkilendiriliyor. Onlar gibi nüfusun çoğunluğu da devlet ve yönetim olmadan bir düzenin -özgür bir düzenin- var olabileceğini hayal edemiyor.

Duden gibi genel referans kaynaklarında bile anarşi basitçe "kanunsuzluk" olarak tercüme ediliyor. Bu aynı zamanda "normal tüketici" için anarşizm gerçekleşirse toplumun kaosa sürükleneceği anlamına gelir ve bu bakımdan bu tanım, terimi bilinçaltında çarpıtmaktadır. Kelimenin gerçek anlamıyla “kanunsuzluk” tabiri elbette doğrudur: Kanunlar devlet tarafından çıkarıldığı ve devlet, polis ve mahkemeler aracılığıyla bunlara uyulmasını sağladığı için, devlet sistemleri kaldırılırsa kanunlar da geçerli olacaktır. artık yok. Ancak bu, insanların bir arada yaşamasında artık herhangi bir kuralın veya anlaşmanın olmadığı anlamına gelmiyor.

Pierre Joseph Proudhon, modern anarşizmin babalarından biriydi. anti-otoriter işçi hareketinin sözünü aldı. Anarşi derken kaosun kesinlikle tersini kastediyordu. Ona göre anarşik toplum, düzenin en yüksek ifadesiydi -kurallar ve otoriter yapılar tarafından bozulmayan bir düzen.İnsan ilişkilerinin doğal düzeni olan "toplumsal uyum" yalnızca anarşist bir toplumda yeniden kurulabilirdi. Proudhon'un rüya gibi bir ütopyacıdan başka bir şey olmadığını göreceğiz.

Proudhon aynı zamanda -halkın insanlar üzerindeki egemenliğinin en yüksek ifadesi olarak- devleti gerçek baş belası olarak görüyor; Devletler ve onların organları tarafından yürütülen ve yürütülen veya kışkırtılan tüm savaşlara, baskılara ve ekonomik krizlere baktığınızda bu görüş o kadar da abartılı görünmüyor. Anarşizm adı - belirsizliği nedeniyle - anarşistler arasında güçlü tartışmalara yol açtı. Birçoğu daha sonra kendilerini "federalist" (eşit belediyelere dayalı merkezi olmayan bir topluluğun destekçileri), "karşılıklı" (karşılıklı yardım ve dayanışma ilkesine dayalı sosyal düzen) veya "kolektivist" (topluluğa dayalı düzen) olarak adlandırdı. 19. yüzyılın sonlarına doğru “liberter” kelimesi (liberal, liberalle karıştırılmamalıdır!) giderek daha popüler hale geldi.

ANARŞİST KİMDİR?

Gördüğümüz gibi anarşizm kelimesi liberal bir teori ve zihniyetin ana hatlarını çiziyor. Zamanla siyasi ve siyasi olmayan çok sayıda hareket bu isim altında bir araya geldi. Anarşizm, Marksizmin aksine birleşik bir yapı değildir. Marksizm, kendi kendine yeten, felsefi olarak düşünülmüş bir teoridir; nispeten kısa bir sürede birkaç kişi tarafından geliştirildi, oldukça net bir şekilde formüle edildi ve tanımlandı. anarşizm farklıdır.

Devrimci siyasi yönelimi, çoğu aynı zamanda aktif devrimci olan bir dizi önemli teorisyenin ürünüdür. Çoğu durumda teorisi özgürlük mücadelelerinin pratiğinden doğmuştur ve sürekli olarak yeniden düşünülmekte, eleştirilmekte ve geliştirilmektedir. Böyle bir tutuma dogmatik olmayan (dogma = değişmez inanç) denir ve anarşizmin tipik bir örneğidir. Yani anarşizm için liderlerin veya baş teorisyenlerin isimlerini de veremezsiniz: bir dizi ismi isimlendirmeniz gerekir ve aslında hiçbir yere bir çizgi çekemezsiniz: tanınmış anarşistlerin isimleri anarşizmle aynı aralıkta bir yerde yer alır. aktif savaşçılar (Bu bakımdan bazı bölümlerde belli kişileri, onların biyografilerini, fikirlerini anlatırken yanlış anlamamak gerekir. Landauer'e kadar Bakunin, Kropotkin, Proudhon vb. gibi kişilerin belli bir hareketin temsilcisi olmaları amaçlanmaktadır. Tarihsel tanımlamayı kolaylaştırmak Bireysel teorisyenler ile hareket arasında sürekli bir entelektüel geri bildirimin olduğunu kanıtlamak zor değil.

Anarşizm çok sayıda siyasi akımdan oluştuğu için, yalnızca aşağıda bir seçkiyi tanımlayabileceğimiz açıktır - bu (ve ayrıca bireysel bölümlere ayrılan kapsam) bizim kendi görüşlerimiz ve fikirlerimiz tarafından şekillendirilir ve şekillendirilmelidir. elbette kabul edilir)

Anarşizmin en önemlisi olan ve öncelikli olarak bahsetmek istediğimiz politik devrimci çizgiye paralel olarak, anarşizm adını alan başka akımlar da var. Bunlar arasında bireysel anarşizmin belirli biçimleri, çiğ gıda savunucularının doğaya tapan bazı mezhepleri, pasifist sosyal reformcular veya apolitik terör çetelerinin yanı sıra dalgın sanatçı ruhları ve gecikmiş romantikler yer alıyor. çoğunlukla alt orta sınıftan. Düşünceleri ve eylemleri çoğu zaman anarşizmin politik yönelimiyle çelişiyor ve anarşizmin eleştirisi altında kalıyor. Ancak bu dalların diğer dalları anarşizme yeni ivmeler kazandırmayı başardılar ve onun teorisini verimli bir şekilde desteklediler. anarşist sanat da öyle. özgür eğitim teorisi, hippi ve yeraltı hareketleri. sadece birkaçını saymak gerekirse, yerleşik hale geldi. Devlet ve polisin hoş olmayan grupları anarşist olarak etiketlemesi. Bunun bir örneği, Baader-Meinhof Grubu olarak da adlandırılan Kızıl Ordu Grubu'dur (RAF). Her ne kadar RAF anarşizmden uzaklaşsa ve kendisini Marksist-Leninist olarak tanımlasa da (ki polis de bunun farkındaydı), otomatik olarak 'anarşist şiddet suçluları' olarak etiketlendi. Bunun nedeni açıktır: birincisi, anarşizm terimini kamuoyunda istenmeyen bir grubu kalıcı olarak karalamak için kullanabilirsiniz, özellikle de komünizm yumuşama politikası sayesinde yeniden toplumsal olarak kabul edilebilir hale geldiğinden, ikinci olarak anarşizmin de yeniden önem kazandığını görebilirsiniz. Almanyada. Bu şekilde hızlı ve güvenli bir şekilde halkı ona karşı çevirebilirsiniz. Her ne kadar RAF'ın eylemlerini başından beri kınamasak da, anarşist açıdan onların uygulamaları saldırıdır. Yıllar geçtikçe RAF, sol hareketin tamamından giderek uzaklaştı ve kendisini bir öncü, devlet sosyalizmi doğrultusunda halka "kurtuluşu" empoze etmeye çalışan bir elit olarak görüyor. Broşürlerinde ve eylemlerinde diktatörce, Stalinist bir dil geliştirdi. "Domuz halk adına vuruldu" dedikleri zaman kendimize soruyoruz: Kimin halkı adına? Öte yandan, elbette kendilerini anarşist olarak adlandırmayan ancak gerçekte anarşist davranan ve özgürlükçü hedefleri olan bir takım siyasi gruplar da var.

Anarşizm adını sıklıkla reddediyorlar çünkü bu konuda yanlış bilgi sahibi oluyorlar ya da çok fazla düşmanlıkla karşı karşıya kalmaktan korkuyorlar. çünkü bu aslında bir inanç değil. daha ziyade tutarlı siyasi eylemle ilgilidir, anarşistler uygulamalarında ve ittifaklarında asla yoldaşlarının adını sormadılar. Örneğin, kendilerini anarşist olarak adlandıran bazı gruplardan temelde daha 'anarşist' davranan birçok konsey komünist grubu vardır. Biz de dikkatimizi bireysel grupların söylediklerine değil, yalnızca yaptıklarına veya yaptıklarına odaklamak istiyoruz.

ANARŞİSTLER NE İSTİYOR?

Daniel Guerin "Anarşizm" adlı kitabında şöyle yazıyor:

"Anarşizm gerçekte ve her şeyden önce sosyalizmle eşanlamlıdır. Anarşist her şeyden önce bir sosyalisttir; onun hedefleri insanın insan tarafından sömürülmesinin ortadan kaldırılmasıdır. Onun politik faaliyetinin merkezinde sosyalist özgürlük fikri vardır, devletin ortadan kaldırılması."Bu hedefe ulaşmak için anarşistler devlete ve onun tüm organlarına karşı mücadele ederler. Bu mücadele çeşitli araçlarla yürütülür: kitle örgütleri (bkz. anarko-sendikalizm), eğitim ve propaganda, doğrudan eylemler, karşı kültür yaratılması, provokasyonlar ve çoğunlukla doğrudan şiddet kullanımı yoluyla. Ancak anarşist mücadele hiçbir şekilde şu veya bu hükümete veya bizzat devlete karşı kör bir ikonoklazmaya dönüşmez. Aksine, anarşist teorisyenler devletin bir hayalet, anonim bir yapı olmadığını, daha ziyade çok spesifik, öncelikle ekonomik olarak belirlenmiş güç ilişkilerinin ifadesi olduğunu çok erken fark ettiler.

Anarşistlerin her zaman sermayeye ve devlete karşı mücadele etmeye çalışmasının ve devlette iktidarın kademeli olarak ele geçirilmesi yoluyla reformların uygulanması gibi "siyasi" hedeflerin peşinden gitmeyi reddetmelerinin nedeni tam olarak budur. çünkü anarşistler iktidarın yozlaştırdığını çok iyi biliyorlar: "En radikal devrimciyi alın ve onu tüm Rusların tahtına oturtun ya da ona diktatörlük yetkisi verin ve bir yıl geçmeden çardan daha kötü hale gelecektir." Bakunin'i yazdı. Zamanla anarşistler, diğer şeylerin yanı sıra, fikirlerinin gerçekleştirilmesi için verilen mücadeleden doğan bir dizi talep ve programatik noktayı öne sürdüler. Aşağıdaki bölümlerde daha ayrıntılı olarak açıklamaya çalışacağımız en önemlilerinden bazıları şunlardır:

– toplumdaki her insan için eşit özgürlük. hiç kimse güç kullanamayacak; tüm kararlar kolektif olarak alınır ve uygulanır. bu gerektirir:

– - Kapitalist üretim tarzının ortadan kaldırılması, sermayeye ve onun uluslararası tekellerine karşı mücadele. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması (3). İşçilerin ihtiyaçlarını kâr odaklı üretimin üstüne koyan unsurlara dayalı, federe, son derece teknik bir üretim yönteminin kurulması (bkz. 'ekonomik sistem' bölümü)

– - Katmanların ve sınıfların üstesinden gelmek. Bu durumda, ezilen sınıf, egemen sınıf gönüllü olarak istifa etmezse (çünkü egemen sınıf ayrıcalıklarını savunmak istiyor ve dolayısıyla özgür bir toplumun inşası için aktif olarak mücadele ediyor) ona karşı şiddet kullanmak zorundadır.

– - Devletin, sınırlarının ve aygıtlarının ortadan kaldırılması. Kendilerini merkezi olmayan (federal) bir şekilde organize eden eşit belediyelere ve konseylere dayanan yeni yapıların değiştirilmesi. - Irkçılık ve sömürgeciliğin tüm klasik ve yeni biçimleriyle (örneğin emperyalizm, neo-emperyalizm, AET birliği vb.) mücadele etmek.

– Mesleki aptallık yoluyla, yönetimin meşruiyetinin aracıları olan kiliselerin ve dinlerin ortadan kaldırılması. Dini inancın akılcı eğitimle, yani akıl ilkesi ve insani bilimle mücadele edilmesi ve değiştirilmesi. Özgür okulların kurulması (Tolstoy/Ferrer'in kavramları) Selman Kum ve Tolstoy dindar anarşistlerdir. Yalnızca tek bir Tanrı vardır ve beni yalnızca O yargılayabilir.

– Devletin ve sermayenin güç unsuru ve simgesi olan ordunun ve polisin ortadan kaldırılması. Mücadele aşamasında bunların yerini hiyerarşik bir yapıya sahip olmayan devrimci halk orduları ve devriyeleri almalıdır.

– Ceza ilkesinin kaldırılması. Suçlular kötü bir toplumun ürünleri olarak görülüyor; onlara hasta muamelesi yapılmalı ve cezalandırılmaları değil iyileşmeleri gerekiyor.

– İnsanlarda özel mülkiyetin ortadan kaldırılması, evliliğin ve burjuva çekirdek ailenin yerini seçmeli akrabalık ilkesine göre büyük ailelerdeki gönüllü birliklerin ve belediyelerin almasıyla sonuçlanır.

– Özgür sevginin yayılması. Baskıcı mevcut cinsel ahlakla mücadele etmek

– Kendi sanatı, müziği, yaşam tarzı vb. ile tamamen yeni, özgür bir kültür inşa etmek.

– Yeni toplumda eleştiri ve özeleştiri ilkesi ve sürekli devrim. Tüm dogmaların reddedilmesi. Toplumun ihtiyaçlarına göre sosyal yapının sürekli gözden geçirilmesi.

– Yeni toplumdaki her yeni tahakküm, bürokratizm ve militarizm biçimiyle mücadele edin.

Eksik ve oldukça düzensiz olan bu program, anarşist hedeflerin en önemli noktalarını özetlemektedir. İlk bakışta bazı tezler eşitlikçi görünebilir. Ancak gerçekte bunun gerçekleşmesi, tüm insanların ihtiyaçlarına göre özgürce gelişebilmesinin, yaratıcı olabilmesinin ve kendi kişiliğini geliştirebilmesinin ön koşuludur. Zenginlerin paralarıyla satın alabilecekleri kendi avantajlarını halkın özgürlüğü olarak sunmaları yaygın bir uygulama haline geldi. Ama aslında yaratıcı olabilirler ve kendi kişiliklerini geliştirebilirler. Zenginlerin paralarıyla satın alabilecekleri kendi avantajlarını halkın özgürlüğü olarak sunmaları yaygın bir uygulama haline geldi. Aslında zenginler ancak halkın çoğunluğunu soydukları ölçüde özgür olabilirler.

– Özetle şunu söyleyebiliriz: anarşistlerin tek hedefi vardır: özgür bir toplum. geri kalan her şey ona ulaşmanın bir yoludur. duruma göre değişebilir ve değişmelidir.

Şunu yazmalıyım: “Anarşi” s.5-14'ten kopya, dipnot 3 hariç - baskıcı kaos